“Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Zira Allah(-u Te‘âlâ) elbette kavîdir ve herkes üzerine galiptir.” (Hac Sûresi:74)
Bütün çalışmalarımızı Allah’ın rızasına kavuşmak için yapalım. Nitekim Mevla Teâlâ Kehf suresinde buyuruyor: ”Her kim Rabbisine kavuşmayı ümit ederse sâlih amel işlesin. Rabbinin ibadetine hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kehf Sûresi:110)
Gördünüz mü? Altın, gümüş, köşk, saray vesair bunların hiç birisi insanı Allah’a yaklaştırmıyor.
Fatih Sultan Mehmed’in babası 2. Murad Han, saltanat gailelerinden çekilerek yerine henüz 13 yaşında bulunan oğlu Fatih Sultanı tahta geçirmişti. Devlet ricali, Osmanlı devletinin içinde bulunduğu buhranlı dönemi daha atlatamadığını, böyle bir taht değişikliğinin haçlıların yeniden harekete geçmelerine sebep olacağını söyleyerek Sultan 2. Murad Han’ı bundan vazgeçirmeye çalıştılarsa da bir türlü onu ikna edemediler. Hakikaten de devlet erkânının tahmin ettikleri gibi haçlılar büyük bir koalisyon tertipleyerek Osmanlıya karşı harekete geçtiler.
İşin vahametini anlayan Fatih Sultan Mehmed babasına şöyle bir mektub yazdı:”Eğer padişah iseniz tahta sahip çıkıp kâfire mukabele edin. Yok, eğer padişah ben isem emrediyorum derhal İslâm ordusunun başına geçin.”
2. Murad bu dâhiyane mektub karşısında söyleyecek bir söz bulamadı. İmparatorluğun başına geçerek, kâfirlerin üzerine yürüdü, onları bozguna uğrattı. Ne güzel baba! Ne güzel oğul!
Peygamberimiz ne buyurdu onun için: ”İstanbul elbette fethedilecektir. Ne güzel emirdir onu fetheden! Ne güzel ordudur onu fetheden!”
Onlar o saltanatlarının içinde ibadet etmeye âşık idiler. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri de daha iki ya da üç gün olmuştu ki, Şeyhi Akşemseddin’e giderek halvete girmek istemişti.
Ancak Akşemseddin hazretleri bunu reddetti ve dedi ki: ”Bu yolda bir lezzet vardır ki bir kere onu tattın mı dünya saltanatı gözünden tamamen silinir. Hâlbuki sen devlet umurunu gereği gibi ifaya ve saltanatı hakkıyla icraya mecbursun. Sen benim halvetime girersen ahval-i âlem bozulur, sonra Allah’ın gazabına uğrarız. Ey Fatih! Senin salik olman değil malik olman lazımdır.”
Büyüklerin Hâlleri ve Sözlerindeki Üstünlükler
Bu büyüklerin sözleri ve hâlleri ne yazmakla biter, ne de söylemekle. Bizle bu büyüklerin yolunda, onlar gibi ibadete âşık olalım. Geceleri teheccüde kalkalım. En kısa gecelerde dahi kaçırmayalım. Teheccüdü kaçırmak büyük bir zarardır. Tarikat derslerini tamamlamalı. Unutmayın ki herkesin ayrı ayrı kütüğü var, dersini ne kadar yaptığı o kütükte yazıyor. İlla kalkalım. Kalktık mı Allah yardım edecektir.
Bizde ne kadar kâmil sıfatlar varsa hepsi Mevla Te‘âlâ’nın sıfatlarından geliyor. Mesela teşbihte hata yoktur. Bu camii şerifin içindeki ışık dışarıdaki ışığın zılli (gölgesi) dir. Aslı güneştir. İşte Mevla’da bize zıl yolu ile hayat, ilim, semi… Sıfatları gelmese, ne hayat sahibi, ne ilim sahibi, ne işitici olabiliriz. Mevla Te‘âlâ bunları bizden aldığı takdirde bizde bir şey kalmaz. Mevlâmızı böyle tanıyalım ve millete tanıtalım.
İktibâs: Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, “24. Sohbet”, c.1, s.410-412