Ehl-i Beyt’ime Saygılı Davranın
Allah Rasûlü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor: “Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’an’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!” Peygamber aleyhisselâm Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti: “Size bir de Ehl-i beyt’imi bırakıyorum. Allah’dan korkun da Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın! Allah’dan korkun ve Ehl-i beyt’ime saygılı davranın!”[1]
Ehl-i Beyt Ne Demektir?
Ehl-i Beyt, Arapça birleşik bir kelime olup ev halkı demektir. Kimler Ehl-i Beyt’e dâhildir? Cenâb-ı Hakk bu hususta buyuruyor: (Ey peygamberimin hanımları! Zarûrî bir ihtiyâcınız olmadığı sürece) evlerinizde karar edin (oturun)! Salınarak ve işveli bir vaziyette evvelki câhiliyet (devri kadınlarının) yürüyüşüyle siz de yürümeyin! O(farz) namaz(lar)ı dosdoğru kılın, zekâtı verin, (diğer tüm emir ve yasaklarında) Allâh’a ve Rasûl’üne de itâat edin! Ey Ehl-i Beyt! (Bu emirleri vererek) Allâh sizden ancak o (başkalarına bulaşan günah) kiri(ni size hiç dokundurmadan) gidermek ve sizi (tüm kötülüklerden) tam bir temizlemeyle arındırmak istiyor.”[2]
Cenâb-ı Hakk bu âyet-i kerimede peygamber hanımlarına hitap etmektedir. Buna göre, Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ev halkı olan zevceleri Ehl-i Beyt’e dâhil oldukları gibi ayrıca, Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Seleme vâlidemizin evinde iken, “Ey Ehl-i beyt! Allah kusurlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak ister” meâlindeki âyet nâzil olmuş, bunun üzerine Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh)ı, Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı, Hasan ve Hüseyin (Radıyallâhu Anhümâ)yı abasının altına alarak: “Allah’ım, benim Ehl-i beytim işte bunlardır; bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap!” diye dua etmiştir. Bunu gören Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhâ) “Yâ Resûlallah! Ben de onlarla beraber miyim?” diye sormuş, Rasûlullah da “Sen yerinde dur, sen zaten hayırla birliktesin.” cevabını vermiştir.[3]
Bu hadîs-i şerîfe göre, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kızı Hazret-i Fâtıma, damadı Hazret-i Ali, torunları Hazret-i Hasen ve Hazret-i Hüseyin de Ehl-i Beyt’e dâhildir ve bunlara Âl-i Aba denir. Ayrıca Hazret-i Hasen ile Hazret-i Hüseyin’in çocukları, torunları ve kıyâmete kadar gelecek olan nesilleri de Ehl-i Beyt’e dâhildir.
Hazret-i Hasen ve Hazret-i Hüseyin
Hazret-i Hasen (Radıyallâhu Anh)ın nesline şerîf ve Hazret-i Hüseyin (Radıyallâhu Anh)ın nesline ise seyyid denir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tertemiz kanını taşıyan bu şerîfler ve seyyidler, yaşadıkları İslâm ülkelerinde sevilip sayıldıkları gibi, ülkemizde yaşayanları da halkımız tarafından sevilip sayılmaktadır. Bunların dışında sadaka almaları haram olan, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in amcası Hazret-i Abbas (Radıyallâhu Anh) ile amcaoğulları Hazret-i Akîl (Radıyallâhu Anh) ve Hazret-i Câ’fer (Radıyallâhu Anh) ile bunların ev halkı da Ehl-i Beyt’e dâhildir.
Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in sevdiği Ehl-i Beyt’i sevmek ve saymak şüphesiz Allah ve Rasûl sevgisinin ve gerçek îmanın bir gereğidir.
Sahabe Arasını Ayıranın İmânı Tehlikededir!
Aralarında ayrım yapmadan Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sevdiği diğer sahabeleri sevmek ve saymak da îmânın, Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sevgisinin alâmetidir. Cenâb-ı Hakk katında geçerli olan tek yol budur. Bunun dışındaki yollar tehlikeli ve sakıncalıdır. Mesela bir kimse sadece Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i sevip diye diğer peygamberleri sevmese ve hürmet etmese, gerçekte Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i sevse bile îmandan yoksun olduğu gibi, sadece Âl-i Aba denilen Ehl-i Beyt’i sevip diğer sahabeleri sevmese, hürmet etmese ve hakaret etse, bu kimse gerçekten Ehl-i Beyt’i sevse bile îmânı tehlikededir. Cenâb-ı Hakk muhafaza buyursun!
Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyuruyor: “Muhâcirler ve Ensâr’dan (iki kıbleye doğru namaz kılma fazîletine erişme husûsunda, Akabe bey‘atları, Bedir ve Bey‘atü’r-Rıdvân gibi önemli hâdiselere işti-rakte) o öne geçen evvelkiler, bir de o kimseler ki (başlıca îmân ve tâat olmak üzere, fazîletli hasletlere güzelce sâhip olmaktan ibâret bir) ihsân ile onları hakkıyla izlemiştirler. Allâh (o tâbiîn tabakasından ve kıyâmete kadar) onlar(ın izini süren kullar)dan râzı olmuş (amellerini beğenerek ibâdetlerini kabul buyurmuş)tur, onlar da O’ndan (aldıkları yüce mükâfatlara) râzı olmuşturlar.
Ayrıca O (Allâh Te‘âlâ), sonsuza kadar içerilerinde ebedî kalacakları pek kıymetli cennetleri onlar için hazırlamıştır ki, (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarında sürekli ırmaklar akmaktadır. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu, pek büyük kurtuluştur.”[4]
Özellikle bu âyeti-i kerimede, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerinden razı olduğunu bildirdiği ve cennetle müjdelediği Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hz. Osman, Hazret-i Talhâ ve Hazret-i Zübeyr gibi mümtaz sahabelere ve bütün Müslümanların annesi olan Hazret-i Âişe gibi Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in çok sevdiği ve kucağında can verdiği muhtereme zevcesine hakaret edenler bu âyetleri görmüyorlar mı?
Aşere-i Mübeşşere
Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor: “Ebû Bekir cennette, Ömer cennette, Osman cennette, Ali cennette, Talha cennette, Zübeyr cennette, Abdurrahman bin Av! cennette, Sa’d bin Ebî Vakkas cennette, Saîd bin Zeyd cennette ve Ebû Ubeyde bin Cerrah cennette (cennetlik)dir.”[5]
İslâm’a ilk koşanlar, zorluklara göğüs gerenler Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e destek olanlar, müşriklerin zulüm ve zorbalıklarına sabredenler, din için vatanlarını terk edip hicret edenler ve canlarıyla, mallarıyla Allah yolunda cihad eden sahabelere dil uzatanlar ne bu dünyada ne de âhirette felah bulamazlar.
Ashâbıma Sövmeyin!
Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor: “Ashâbıma sövmeyin! Nefsim kudretinde olan (Allah)a yemin ederim ki eğer biriniz, Uhud (dağı) kadar altını Allah yolunda harcasa, bu onlardan birinin bir ölçek ya da yarım ölçek sadakasına erişemez.”[6]
Cenâb-ı Hakk’tan niyazımız odur ki son nefesimize kadar Ehl-i Beyt’e ve Ashâb-ı Kirâm’a olan sevgimizi daim kılsın. Şia’nın yaptığı gibi aralarını ayırmaktan ve hürmetsizlik etmek cümlemizi muhafaza eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 37.
[2] Ahzâb Sûresi, 33.
[3] Tirmizî, Tefsîr, 4; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 4/107.
[4] Tevbe Sûresi, 100.
[5] Tirmizî, Menâkıb, 25; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 1/193.
[6] Ebû Dâvûd, Sünnet, 10.