Allah için birini sevmek ve ziyaret etmek dinimizce güzel görülen bir ameldir. Ulemâ bu husustaki rivayetleri cemeden müstakil kitaplar yazmıştır. İbnü Kudâme el-Makdisî (Rahimehullâh)ın Kitâbu’l-Mütehâbbîne Fillâh isimli eseri bunlardan biridir.
Ziyaret Hakkında Vârid Olan Rivayetler:
Fahr-i Kâinât Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in sevgi ve ziyaretle alakalı rivayetlerinden bazıları şunlardır:
- Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Benim için birbirini sevenleri, Benim için meclis kurup oturanları, Benim için ihsanda bulunanları ve Benim için birbirlerini ziyaret edenleri sevmem vacip oldu.”[1]
- Bir adam başka bir köydeki arkadaşını ziyaret etti. Allah Teâlâ da onun yolu üzerine bir melek gönderdi. Meleğin yanına geldiğinde melek ona sordu: “Nereyi arıyorsun?” Adam: “Bu köyde bir kardeşim var. Onu ziyaret edeceğim.” Melek: “Onun sana yaptığı bir iyilik mi var?” Adam: “Hayır! Ancak şu kadar var ki ben onu Allah için seviyorum.” Melek: “Ben Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim. Bilesin ki Kendisi için onu sevmenden dolayı Allah Teâlâ da seni seviyor.”[2]
- Bir adam hasta kardeşinin ziyaretine giderse veya (sağlıklı birini) ziyaret ederse, Allah Te’âlâ ona şöyle nida eder: “(Dünyada hayatın/zatın) hoş/mübarek/bereketli olsun! (Ahiret/bereket/hayır yolunda) gitmen de güzel/bereketli/hoş olsun. Cennetteki mekanına nail olasın/yerleşesin.[3]
- Ümmü Derdâ (Radıyallâhu Anhâ) şöyle dedi: “Selman-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh) Medâin şehrinden kalkıp Şâm’a (başka hiçbir işi olmadığı halde sadece Allah rızası için) yürüyerek bizi ziyarete geldi. Üzerinde entari ve (paçaları kısa) şalvar vardı.” Ravî şöyle dedi: “Selman (Radıyallâhu Anh)ın üzerinde elbise vardı. Saçlarını kazımıştı. Kulakları büyük ve genişti. Ona denildi: ‘(Bu şeklinle ve elbisenle) kendini çirkin yaptın.’ Selman (Radıyallâhu Anh) şöyle dedi: ‘(Gerçek maksut olan, netice veren, bereketli olan) hayır, ahiret hayrıdır. (Dolayısıyla ben onu talep ediyorum. Maksudum odur. Başkasına pek itibar etmiyorum.)”[4]
- Size cennet adamlarını haber vereyim mi? Peygamber cennettedir. Sıddık cennettedir. Şehit cennettedir. Şehrin bir tarafında olan Allah yolundaki kardeşini sadece Allah için ziyaret eden kişide cennettedir.[5]
- Allah yolunda kardeşini ziyaret eden hiçbir kimse yoktur ki, Allah Te’âlâ arşının melekûtünde (onun için) şöyle buyurmasın: “Kulum benim yolumda kardeşini ziyaret etti. Bana kuluma ziyafet vermek düşer. Bende kulum için cennetten başka bir ziyafete razı olmam.”[6]
- Ey Ebâ Razîn! Boş kaldığın zaman dilini Allah Azze ve Celle’nin zikriyle hareket ettir. Ey Ebâ Razîn! Müslüman kişi Allah yolundaki kardeşini ziyaret ettiği zaman yetmiş bin melek ona eşlik ederek şöyle derler: “Allah’ım o senin yolunda sıla-i rahim yaptı. Sende onu vaslet! (mükafatını ver!)[7]
- Allah Teâlâ, kendi yolunda birbirini ziyaret edenleri sever. Kendi yolunda birbirine ihsan edenleri de sever.[8]
- Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Benim yolumda birbirini sevenleri benim sevmem hak oldu. Benim yolumda birbirine ihsan ve iyilik edenleri benim sevmem hak oldu. Benim yolumda birbirine infak edenleri benim sevmem hak oldu. Benim yolumda birbirini ziyaret edenleri benim sevmem hak oldu. Benim yolumda birbirine sıla-ı rahim edenleri benim sevmem hak oldu.[9]
- Yedi sınıf vardır ki Allah Teâlâ hiçbir gölgenin olmadığı günde onları kendi gölgesinde gölgelendirecektir: Allah Teâlâ yolunda birbirini seven iki kişidir ki bunlar Allah Teâlâ sevgisi üzerine toplanırlar ve Allah sevgisi ile ayrılırlar…[10]
Kabir Ziyareti Hakkında Vârid Olan Rivayetler
Ziyaret edeceğimiz kişi diri veya vefat etmiş olsun aynıdır. Nitekim vefat edenleri ziyaret etmek ile alakalı da birçok rivayet gelmiştir ki bazıları şunlardır:
Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bu hususta; “Ben sizin kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ancak artık kabirleri ziyaret ediniz.”[11] buyurmuştur.
Başka bir rivayette; “Bir kimse dünyada tanıdığı kardeşinin kabrini ziyaret edip selam verirse, kabirdeki kişi onu tanır ve selamına cevap verir.”[12]
Yine başka bir rivayette; “Kim samimi olduğu arkadaşının kabrini ziyaret edip selam verir ve yanında oturursa, kabirdeki kişi kendisine cevap verir ve yanından gidinceye kadar rahatlık hisseder.”[13]
Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve diğer Hulefâ-i Raşidin (Radıyallâhu Anhüm) Hazerâtı Uhud dağında medfun olan şehitleri ziyaret ederlerdi. Ziyaret etmemize teşvik ederlerdi.
Ziyaret Ederken Riayet Edilmesi Gereken Edepler
Özellikle ziyaret ettiği kişi Ehlullah’tan biri olunca birtakım edeplere dikkat etmesi lazımdır ki istifade tam olsun. Zira usulü zayi eden vusulden mahrum olur. Edebe dikkat etmeyen neticeye ulaşamaz. Bu edepler Mevlânâ Halid (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin er-Risâletü’l-Halidiyye isimli muhteşem eserinde özetle şu şekilde sıralanmıştır:
- Niyeti halis olmalıdır. Şöyle ki ziyaret ettiği zatın Allah Teâlâ’nın dostlarından biri olduğuna şek ve şüphesiz inanmalıdır. Eğer tarikat ehli (müritlerden) ise ziyaretten dünyevî ve uhrevî Allah Teâlâ’nın rızasından başka bir maksat murat etmemelidir. Gönül gözünün açılmasını istemek, imtihan etmek, keramet görmeyi arzulamak gibi şeyler olsa bile, bu gibi şeylerden uzak durmalıdır.
- Tam bir temizlik (abdest) üzere olmalıdır.
- Mürşidine rabıta için Fâtiha ve İhlâs okur. Ziyaret ettiği kişi mürşidi değil ise aynı şekilde onun için de okur. Mürşidinin ruhaniyeti ile ziyaret ettiği zata vesile ve şefaatçi kılarak tevessül eder. Sonra râbıta-ı şerif üzere önünde günahkârlara şefaatçi olduğunu düşünerek yürümeye başlar. Bütün günahlarından birkaç kere istiğfar eder. Hatta kendisini günahkârların en günahkârı, salih amel yönünden iflasa uğramış, hiçbir şey okumamış cahil biri olarak görür. Güzel amellerinden ve aynı şekilde zühdünden bile istiğfar eder. Mürşide ve Ehlullah’a hizmet etmeyi murat ettiğinde kendinde zühd, takva, fazilet ve ilim olmadığını düşünür. Hatta aklının bile var olduğunu zihninden çıkarır ki mürşidin huzurunda akıl yürütme ve yeni (uygunsuz) şeyler ortaya atmasın. Çünkü yukarıda geçtiği üzere Ehlullah müridin inancını imtihan için, Hızır (Aleyhisselâm)ın Musa (Aleyhisselâm) ile beraberliğini anlatan kıssadaki durumlar söz konusudur. Kendinde fazilet ve üstünlük görmek gibi hallerin tamamı feyiz ve bereketine ulaşmayı meneder. Bu ifade/istifadenin olmazsa olmazıdır. Yolun uzunluğunu ve sıkıntılarını cefa olarak görmez. Aksine bunları Allah Teâlâ’dan nimet ve ihsan olarak görmelidir. Nitekim mürşidi arayan kimse Allah Teâlâ’yı arayan kimse gibidir. Bu sıkıntıları görmemek sevginin doğruluğunun nişanesidir. Mürşidinden sadece manevi feyiz ve yardımdan başka zahiri muamele, konuşma gibi bir şey beklememelidir. Çünkü onlar sevdiklerinden zahirî muameleyi keserler. Ziyaret ettiği zatın maneviyatına, ilmine ve ameline tam bir itikatla inanmalıdır. Gördüğü şeyleri hikmet, maslahat ve tevile hamledip hakkında aklına gelen menfi fikirlerden istiğfar etmelidir.
- Feyiz alabilmek için kalbini vukufu kalbî üzere ziyaret ettiği zâtın kalbine bağlamalıdır. Hizmet yerine varınca da aynı şekilde hareket etmelidir.
Buraya kadar zikredilen edeplerde yaşayan ve vefat eden Ehlullah müşterektir.
- Tekkesinin her bir kapısında السلام عليكم رحمة الله تحية مني إليكم الفاتحة deyip, Fâtiha ve İhlâs-ı Şerif okumalıdır.
- Ziyâret ettiği merhum zâta teveccüh ederek, ayağına yakın bir yerde kıbleyi arkasına almış bir vaziyette durur. Mürşidine râbıta vesile ve şefaatçi kılarak ziyaret ettiği zâtın cenâbına tevessül eder. Selâm verir ve ayakta Fâtihâ ile İhlâs okur. Sonra eğer oturup Kur’ân’dan bir aşır okursa güzel olur. Sonra kendi kalbini biraz aşağıda olarak o velinin kalbine yapıştırıp feyiz almaya çalışır. Feyzin çokluğuna ve kalbine ulaştığına dair ziyade hüsnü zan yaparak, son derece niyaz ve boyun kırıklığı ile huzurdan gafil olmadan durur. Zira feyzin gelmesinin medârı, feyzin geldiğine inanmak ve ona hüsnü zan beslemektir. Nitekim Allah Teâlâ hadis-i kudsîde: “Ben, kulumun Bana olan zannı üzereyim,” buyurmaktadır.[14]. Yoksa feyiz gelmesinin sebebi yukarıda beyan edildiği üzere görmek ve hissetmek değildir. Bu feyizlenme ve oturmanın müddeti, oturanın zevki ve gönül birlikteliğine göre değişir. Sonra kendisi, mürşidi ve müminler için dua edip, başta mürşidini ona aracı ve vesile kıldığı gibi medfun olan zâtı mürşidine, kendisine lütfu artsın ve hakkında nazarı ziyade olsun için aracı ve vesile kılar. Çünkü bir mübah için dua eden kimsenin duasına mutlaka kabirdeki zat âmin der ve Allah Teâlâ’nın fazl-ı keremi ve inayetiyle dua kabul olunur.
- Ziyaretin başında olduğu gibi sonunda da İhlâs ile Fâtihâ-ı Şerîfe veya Kur’ân’dan bir aşır okumalıdır. Kalktığı zaman, kabirdeki zâta selam verir ve şöyle der:السلام عليكم تحية مني إليكم الفاتحة، أتوسل بكم تسهيل أموري الدنيوية والاخروية (…Sizinle dünyevî ve uhrevî işlerimin kolaylığına tevessül ederim). Tekkenin bütün kapılarında, geldiğinde yaptığı gibi Fâtihâ ve İhlâs okuyarak selam verir. Ne gelişte ne gidişte gülmek, şakalaşmak ve sair eğlencelerden uzak bir şekilde mekânına geri döner.
Evet! Zikredildiği üzere tarikat baştan sona edeptir. Hassas Müslümanlık demektir. Diri olsun vefat etmiş olsun Meşayih-i Kirâm’ı ziyaret etmenin edeplerinin bazısı bunlardır. Allah Teâlâ doğruya hidayet edendir. Tevfik sadece Allah’tandır.
Dipnotlar
[1]İmâm Mâlik, el-Muvatta, Kitabu’l-Câmi’, Rakam:3507, c.5, s.1390; İbnü Hibbân, Sahîh, c.2, s.335, Rakam:575; Hâkim, el-Müstedrek, Kitâbu’l-Birrive’s-Sıle, Rakam: 7314, c.4, s.186 ve başkaları Muaz ibnü Cebel Radıyallâhu Anh’tan.
[2]Ahmed ibnü Hanbel, Müsned, Rakam:9291, c.15, s.166; İbnü Hibbân, Sahîh, Kitâbu’l-Birrive’l-İhsân, Rakam:576, c.2, s.337 ve başkaları Ebu Hüreyre Radıyallâhu Anh’tan.
[3]Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Rakam:347, c. 1, s.178 ve başkaları Ebu Hüreyre Radıyallâhu Anh’tan.
[4]Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Rakam:346, c. 1, s.179 ve başkaları Ebu Hüreyre Radıyallâhu Anh’tan.
[5]Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, Rakam:5648, c.6, s.11 Ka’b ibnü Ucra Radıyallâhu Anh’tan; İbnü Kudâme, Kitâbu’l-Mütehabbîne Fillâh, Rakam:23, s.36 İbnü Abbâs Radıyallâhu Anhümâ’dan ve başkaları başkalarından.
[6]İbnü Kudâme, Kitâbu’l-Mütehabbîne Fillâh, Rakam:24, s.36; Deylemî, el-Firdevs, Rakam: 6030, c.4, s.11 ve başkaları Enes ibnü Malik Radıyallâhu Anh’tan.
[7]Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, Rakam:2325, c.3, s.300 ve başkaları Enes Radıyallâhu Anh’tan.
[8]İbnü Kudâme, Kitâbu’l-MütehabbîneFillâh, Rakam:42, s.45; ve başkaları Muazibnü Cebel Radıyallâhu Anh’tan.
[9]Hâkim, el-Müstedrek, Kitabu’l-Birrive’s-Sıle, Rakam:7316, c.4, s.187 ve başkaları ÜbâdeibnüSâmit Radıyallâhu Anh’tan.
[10]Tirmizî, Sünen, Kitâbu’z-Zühd, Rakam:2391, c.4, s.598; İbnüHibbân, Sahîh, Kitâbuihbârihi Sallallâhu Aleyhi ve Selleme an Menâkibi’s-Sahâbe, rakam: 7338, c.16, s.332 ve başkaları Eb
Hüreyre ve Ebu Saîd Radıyallâhu Anhümâ’dan.
[11]Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Cenâiz, Rakam:1054, c. 3, s.361; Nesâî, Sünen, Kitâbu’l-Eşribe, Rakam:5668, c.8, s.713Büreyde Radıyallâhu Anh’tan ve başkaları başkalarından.
[12]İbnü Abdilber, el-İstizkâr, c.1, s.185 İbnü Abbas Radıyallâhu Anhümâ’danve başkaları.
[13]Deylemî, el-Firdevs, Rakam: 6055, c.4, s.19 Aişe Radıyallâhu Anhâ’dan ve başkaları
[14] Buhari, Tevhid, 35; Müslim, Zikir, 1; Tirmizi, Zühd, 51.