İslâm bizlere cemiyet hayatının temel düsturlarından biri olan emaneti koruyup kollamamızı ve ehline vermemizi emretmiştir. Allah Teâlâ “Şüphesiz ki Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emrediyor.”[1] buyurmaktadır.
Emânet Zâyi Edildiği Zaman Kıyâmeti Bekle…
Cemiyet hayatında vazife ve mesuliyetlerin ehil olanlara verilmesi, işlerin doğru ve intizamlı bir şekilde yürütülmesi açısından önemlidir. Buna uyulmadığı zaman adam kayırma, beceriksizlik, bozulma ve liyakatsizlik meydana gelir. Kifâyet edecek kadar ilme ve beceriye sahip olmayan, rûhuyla bedeni, dünyasıyla âhireti, işiyle ibâdeti arasında denge kuramayan; hayatı sadece yeme, içme, eğlenme ve para kazanma olarak düşünen kimselerin, her biri birer emanet olan mühim vazifelerin başına geçmesi o cemiyetin çözülüp dağılmasına neden olur. Nitekim Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatır: Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir yerde sahâbîleriyle konuşurken bir bedevî çıkageldi ve: “Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz sözlerini kesmeden konuşmalarına devam ettiler. Bunun üzerine sahâbîlerden biri: “Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da: “Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz konuşmalarını bitirince: “Kıyâmet hakkında soru soran nerede?” buyurdular. Bedevî: “Buradayım, Yâ Rasûlâllah!” dedi. “Emanet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular. Bedevî: “Emanet nasıl zâyî olacak?” diye sordu. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de: “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular.[2]
Asr-ı Saadetten Misaller
Rasûlüllah Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) emâneti ehline vermeyi teşvik etmiş ve kendisi de herhangi bir kişiye görev vereceği zaman buna son derece riâyet etmiştir. Mesela; Mescid-i Nebi’nin yapımında bütün Müslümanlar bir ucundan az veya çok görev almışlardı. Medine’ye gelen Yemameli Talk bin Ali (Radıyallahu Anh) de mescit inşasında çalışmaya başladı. Talk (Radıyallahu Anh) harç ve sıva işini iyi biliyordu. Onun bu işi iyi ve güzel yaptığını gören Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Talk’ı tebrik etti ve ona “Sen bu işe devam et” buyurdu. Sonra da ashabına “Harç ve sıva işini Yemameli’ye bırakınız. Çünkü o, bu işi en iyi yapanınız, işi en sıkı tutanınızdır.”[3] buyurarak işi ehil olana vermenin önemini gösterdi.
Sahabe-i Kirâmdan Ebû Mûsâ (Radıyallahu Anh) iki amcaoğlunu da yanına alarak Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelir. Amcaoğullarından biri, “Ey Allah’ın Rasûlü, bizi, Allah’ın sizi hâkim kıldığı yerlerden bazısına hâkim tayin et” der. Diğeri de buna benzer bir şey ister. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Vallahi, biz işimize ne onu isteyen birini tayin ederiz, ne de makam düşkünü olan birini” [4] buyurarak kendisini îkâz etmiştir.
Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Mescid-i Nebi’de müezzinlik vazifesini sesi gür ve güzel olan Bilâl-i Habeşi (Radıyallâhu Anh)a vermiştir. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in on sekiz yaşında genç bir sahabi olan Üsame bin Zeyd (Radıyallâhu Anh)ı otuz bin kişilik Suriye ordusuna komutan olarak ataması onun işi ehline verme hassasiyetinin bir başka örneğidir. Nitekim Hazret-i Üsame (Radıyallahu Anh) birçok tecrübeli sahabinin asker olarak katıldığı bu ordu ile Suriye seferine çıkmış başarılı bir lider ve muzaffer bir komutan olarak Medine’ye dönmüştür.
Aşırı İstekli Olana Değil Ehline Verilmeli
Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ehil olmadığı hâlde aşırı istekli olan kimseye görev vermiyor; görevi başaracağına inandığı ehil kimselere görev veriyordu. Çünkü Allah Teâlâ, görevin ehil olana verilmesini emrediyordu. Kur’an’ın bu emri ve Peygamberimizin bu konudaki hassasiyetini sürdüren örnek halifelerden Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) “Müslümanların başında bulunan kişi, dostluk veya akrabalık hatırına bir adamı bir işin başına getirirse Allah’a, Rasulü’ne ve Müslümanlara hıyanet etmiş olur.” diyerek bu konunun önemine dikkat çekmiştir.
Emanete Ehline Verilmediğinden Düzen Bozulur
Bir cemiyette adalet ve sulhun, huzur ve sürûrun sağlanabilmesi için o cemiyette emanete sahip çıkılmalı; iş ve vazifeler onları hak eden ve ehil olanlara verilmelidir. Herhangi bir işe veya göreve biri tayin edileceği zaman eğitim, ilmî kifâyet gibi maddi şartların yanında güvenilirlik, cesaret, verilen işi iyi yapma gibi hususiyetlere de riâyet edilmelidir. Lazım olan hususiyetleri hâiz olanlar arasında bu pozisyona en layık olan kimseye görev verilmelidir. Aksi takdirde haksızlık ve adaletsizlik artar. Sosyal düzen, huzur ve düzen bozulur. Bu nedenle herhangi bir iş ve vazife için dost, akraba ve maddi çıkar yerine ehliyeti ölçü almalı ve İslam’ın emrettiği şekilde emaneti ehline vermeliyiz.
Cenâb-ı Hakk âmirinden memuruna, işvereninden işçisine, ebeveynden çocuklarımıza, cümlemize emanete riâyet etmek ve ehil olan kimselere vermek noktasında feraset ve basiret nasip eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] Nisâ Sûresi, 58.
[2] Buhârî, İlim 2, Rikâk 35.
[3] Buhârî, İlim, 2.
[4] Müslim, İmâre, 3, Ahkâm, 1.