Nakşibendiyye büyüklerinden birisi de Silsile-i Aliyye’nin on beşinci altın halkası olan, mukaddes nefesler ve manevî fütûhât sahibi, irfan erbabının rehberi, ulvî makamların sidre-i müntehâsı, Mevlânâ Hace Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleridir. Kendisi Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Selem) hazretlerinin mübarek nesebinden olup seyyiddir. Tarikat-ı Nakşibendiyye’nin kurucusu olan ve henüz bebekken terbiyesi Muhammed Baba Semmâsî (Kuddise Sirruhû) tarafından kendisine tevdi edilmiş olan Mevlânâ Muhammed Bahâuddîn Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) hazretleri başta olmak üzere birçok veli yetiştirdi.
Feyizlerin ve ilâhî yardımların bulutu olan Mevlânâ Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hicrî 683 (m. 1284) yılında Buhara’nın Sûhârî Köyü’nde dünyaya geldi. Geçimini çömlekçilikle sağladığı için Farsça’da çömlekçi anlamına gelen “Külâl” lakabıyla anılmıştır. “Emîr” denmesi ise seyyid olduğu dolayısıyladır. Babası, Medine’den göç etmiş olan Seyyid Hamza Efendi’dir. Saliha bir hanım olan annesi şöyle anlatmıştır: “Emîr Külâl’e (Kuddise Sirruhû) hamile iken ne zaman şüpheli bir yiyecek yesem karın ağrısına müptelâ olur, istifra etmedikçe de bu sıkıntıdan kurtulmazdım. Bu hal üç kere tekrar ettikten sonra daha ihtiyatlı olmaya karar verdim, sonunda bu sıkıntı benden uzaklaştı.”[1] Böylelikle Seyyid Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) anne karnındayken bile şüpheli şeylerden uzak tutulmuş ve pâk bir hayatın temelleri atılmıştı.
Seyyid Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri güreşmeyi çok severdi. Gençliğinde fırsat buldukça er meydanında pehlivanlarla güreşirdi. Onun müsabakasını izlemek üzere birçok seyirci toplanırdı. Şeyhi Muhammed Baba Semmâsî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine de bir güreş müsabakasında kendisini izlerken gördükten sonra kalbi meyletmiş ve evine kadar takip ederek ondan inabe almıştır. Büyük bir bağlanışla bağlandığı şeyhine canla başla yirmi sene hizmet ederek sohbetine erişti. Kendisi sebebiyle kemal derecelere ulaştığı şeyhine hizmet etmek için her Çarşamba ve Perşembe günü Sûhârî’den yürüyerek mesafe bakımından uzak olan Semmâs’a gidip gelirdi. Tarikat yolunda öyle çalıştı ki döneminde kimsenin ulaşamayacağı bir dereceye ulaştı.[2]
Hâce (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Kerâmetleri
Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin tayy-i mekân ve keşif gibi birçok harikulâde halleri vaki olmuştur. Nakledildiğine göre Türkistan’dan bir cemaat kabrini ziyarete geldiğinde müridlerine onu tanıdıklarını ve Türkistan’dayken birçok sohbetine katıldıklarını söylediler. Şeyhlerinin, memleketinden hiç ayrılmadığını bilen müridleri bunun bir keramet olduğunu o anda yakînen müşahede ettiler.
Rivayet edildiğine göre Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri bir gün güreşirken bir şahıs içinden, “bu zat seyyid olduğu halde neden güreşir de faydasız işlerle uğraşan kimselerin yolundan gider,” diye geçirdi. Az bir zaman geçmedi ki bu şahsa uyku hali galip geldi. Rüyasında kıyametin koptuğunu, büyük bir bataklığın içine düştüğünü ve boğazına kadar battığını gördü. Büyük bir dehşetle çırpındıkça daha çok batıyordu. Bu haldeyken Seyyid Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri gelerek onu bataklıktan kurtardı. Bu sırada uyandı ve Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri ona şöyle buyurdu: “İşte şimdi anladın mı neden güreştiğimizi!”[3]
Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin kalpleri sürurla dolduran ve her biri hidayet kaynağı olan sözleri vardır. Nitekim Allah dostlarının kelâmları şeytana ve nefse karşı birer hidayet kılavuzlarıdır. Mevlânâ Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri bir keresinde şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, habibi Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Selem) Efendimiz’e tam manada tabi olanlara çok yüksek dereceler ihsan eder. Bu kimselere doğuda ve batıda meydana gelen olayları dahi bildirebilir.”
Menkuldür ki, Seyyid Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri bir keresinde talebeleriyle birlikte Cuma namazı kılmak için Buhara’ya gitti. Buradayken, müridlerinin de tanıdığı, Belh’te bulunan “Şeyh Muhammed ismindeki zatın vefat ettiğini” söyledi. Müridleri o günün tarihini not ettiler. Daha sonra gerçekten de o zatın, Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin söylediği gün vefat ettiğini duydular ve kerametini bizzat müşahede ettikleri şeyhlerine bir kez daha tazimde bulundular.
Mevlânâ Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin dört tane oğlu vardı. Bunlar Seyyid Emîr Burhâneddîn, Seyyid Emîr Hamza, Seyyid Emîr Şâh ve Seyyid Emîr Ömer (Kaddesallâhu Esrârahum) hazretleriydi. Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri oğullarının hepsinin terbiyesini halifelerine havale etmişti. En büyük oğlu olan ve terbiyesini Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) hazretlerinden alan Seyyid Emîr Burhâneddin hakkında, “Bu oğul bizim burhanımızdır (tarikatte huccetimizdir)” buyururdu. Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin özel teveccühüne mazhar olan Seyyid Emîr Burhân yüksek derecelere ulaştı.[4] Babasının ismini verdiği ve Arif Dikgerânî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine emanet ettiği Seyyid Emîr Hamza da keşif ve keramet ehli bir zattı. Üçüncü oğlu olan Seyyid Emir Şâh sahradan tuz taşır, onu satarak geçimini sağlar ve insanlara yardım etmeyi çok severdi. Bu oğlunu da Şeyh Yâdigâr’a teslim etti. Şeyh Cemâleddîn Dihestânî’ye emanet ettiği küçük oğlu Seyyid Emîr Ömer, emr-i bi’l-maruf vazifesine çok önem veren ve kerametler gösteren bir zattı.[5]
Hâce (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Halifeleri
Mevlânâ Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin dört tane önemli halifesi vardı. Bunlar başta Muhammed Bahâuddîn Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) hazretleri olmak üzere Arif Dikgerânî, Yâdigâr Künsürûnî ve Cemâleddîn Dihestânî (Kaddesallâhu Esrârahum) hazretleridir. Ayrıca ileri gelen müridleri arasında Şeyh Muhammed Halîfe, Şeyh Şemseddîn Külâl ve Şeyh Alâüddîn Künsürûnî (Kaddesallâhu Esrârahum) gibi isimler bulunmaktadır.[6]
Hâce (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Vefâtı
Hâce (Kuddise Sirruhû) hazretleri vefatı yaklaştığında talebelerine vasiyette bulundu: “Ey kıymetli talebelerim! İlim öğrenmekten ve Resulüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Selem) Efendimiz’in sünnetine mütabaatten asla ayrılmayınız!” Mevlânâ Hâce Emîr Külâl (Kuddise Sirruhû) hazretleri arkasında bu kutlu yola ismini verecek kadar aziz bir halef bırakarak hicrî 772 (m. 1370) senesi cemâziyelevvel ayının 8. günü doğduğu yer olan Sûhârî’de vefat etmiştir.[7] Allah Teâlâ bizleri şefaatlerine nâil eylesin… Amin.
Dipnotlar
[1] Hocazâde Ahmed Hilmi, Hadîkatü’l-Evliyâ, İstanbul 1318, s. 41.
[2] Muhammed Ahmed Dernika, et-Tarîkatü’n-Nakşibendiyye ve A’lâmuhâ, s. 74; Mevlânâ Safî, Fahruddîn Alî b. Hüseyin, ReşahâtTercümesi, İstanbul, s. 64.
[3] el-Hânî, Abdülmecîd b. Muhammed, el-Hadâiku’l-Verdiyye, thk. Muhammed Hâlid el-Harse, Dâru’l-Beyrûtî, 1. Baskı, Dimaşk 1997, s. 385; en-Nebhânî, Yusuf b. İsmail, Câmi’u Kerâmâti’l-Evliyâ, Merkez-i Ehl-i Sünnet Berakât-i Rızâ, Furbender 2001, I/602.
[4] Câmî, Mevlânâ Abdurrahman, Nefahâtü’l-Üns, trc. Lâmi’î Çelebi, İstanbul, s. 410.
[5] Safî, ReşahâtTercümesi, s. 65-67.
[6] el-Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 390.
[7] el-Kevserî, Muhammed Zâhid b. el-Hasen, İrğâmü’l-Merîd,el-Mektebetü’l-Ezheriyye, 1. Baskı, s. 44.