Niyâzî Mısrî (Kuddise Sirruhû)
Evliyanın büyüklerinden. Halvetî yolunun Mısriyye kolunun şeyhidir. Adı Muhammed ibni Ali Çelebi’dir. Mahlası Niyâzî olup, uzun müddet Mısır’da kaldığı için de Mısrî denilmiştir. 1027 (m. 1618) senesinde Malatya’nın Soğanlı köyünde doğdu. 1105 (m. 1694) senesi Receb ayının yirmi sekizinde Çarşamba günü kuşluk vakti Limni adasında vefât etti. (Cenâb-ı Hak Rahmet Etsin)
Niyâzî-i Mısrî Hazretleri, ilim, irfan ve ma’rifet sahibi idi. Zaman geçtikçe, eserleri tedkik edildikçe, kadri ve kıymeti çok iyi anlaşıldı. Sâdece zâhirle meşgûl olup, bâtından haberi olmayanlar, onun ba’zı sözleri karşısında hayrette kalarak, bu mübârek zât hakkında yanlış düşüncelere kapıldılar. Ârif olanlar ise Niyâzî-i Mısrî’nin bu sözlerindeki tasavvufî incelikleri anlayarak, bu inceliklerdeki lezzeti tatmışlardır. Niyâzî-i Mısrî hazretleri şöyle buyurur:
“Zât-ı Hakda mahrem-i irfan olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahr-ı bî pâyân olan anlar bizi,
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık bizi bugün,
Katre nice anlasın, umman olan anlar bizi.”
Derman aradım derdime,
Derdim bana derman imiş,
Burhan aradım aslıma,
Aslım bana burhan imiş.
Sağ u solum gözler idim,
Dost yüzünü görsem diye,
Ben taşrada arar idim,
O can içinde can imiş.
Öyle sanırdım ayrıyem,
Dost gayridir ben gayriyem,
Benden görüp işiteni,
Bildim ki, ol cânân imiş.
Savm-ı salât ü hac ile,
Sanma biter zâhid için,
İnsân-ı kâmil olmağa,
Lâzım olan irfan imiş.
Kande gelir yolun senin,
Ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini,
Anlamayan hayvan imiş.
Mürşid gerektir bildire,
Hakkı sana Hakk-ül-yakîn,
Mürşidi olmayanların,
Bildikleri gümân imiş.
Her mürşide dil verme,
Kim yolunu sapa uğradır,
Mürşid-i kâmil olanın,
Gayet yolu asan imiş.
Anla hemen bir sözdürür,
Yokuş değildir düzdürür,
Âlem kamu bir yüzdürür.
Gören onu hayran imiş.
İşit Niyâzî’nin sözün,
Bir nesne örtmez Hak yüzün,
Haktan ayan bir nesne yok,
Gözsüzlere pinhân imiş.
Niyâzî Mısrî