İnsanoğlunun kaçırdığı için “keşke şöyle yapsaydım” diye hayıflandığı bazı fırsatlar vardır. Bu hayıflanma bazen uhrevî bazen de dünyevî bir amaca matuftur. Cenâb-ı Hakk’ın mü’minler için bir bağışlanma ve rahatlama vesilesi olarak yarattığı “Berâet Gecesi” de bu önemli fırsatlardandır. Bu gecenin kıymetine dair ilim sahibi olmak elbette ki bizleri amel etmeye sevk eden önemli bir sâiktir.
Mü’minler bu gecede ibadetlerle meşgul olarak bir yıllık ömürlerinin muhâsebesini yaparak, kâmil bir insan, olgun bir Müslüman vasfı kazanmak için yaşayacağı günlerine ve hayat işlerine bir istikâmet verme imkânını bulurlar. Çünkü bu gece yapılacak tevbe-istiğfâr ile günah yüklerinden bir nebze rahatlama ve Cenâb-ı Hakk’a kulluk etme noktasında yeni bir sayfa açma imkânı doğmaktadır.
Bu Gece Af ve Mağfiret Gecesidir
Berâet gecesinin ehemmiyeti hakkında Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den nakledilen rivâyetler vardır. Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu gece hakkında “Allah Teâla Hazretleri, Şa‘bân ayının yarısındaki gecede dünya semasına iner ve Kelb Kabîlesinin koyunlarının tüylerinden daha fazla kişiyi affeder.”[1] buyurmuştur.
Diğer bir rivâyete göre de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şa‘bân’ın ortasındaki gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona âfiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle!’ der”[2] buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, Ramazan ayı dışında en çok oruç tuttuğu ay, Şa‘bân ayıdır. Hazret-i Âişe (Radıyallâhu Anhâ) validemizden rivâyet edilen bir hadisi-i şerîfe göre: “Rasûlüllah hiçbir ayda, Şa‘bân ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmazdı. Şa‘bân ayının tamamını oruçlu geçirirdi.”[3] Diğer bir rivâyette ise: “Pek az bir kısmı hariç, Şâban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi” denilmektedir.[4]
Berâet Gecesi Yapılacak Sâlih Ameller
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Şa‘bân ayına ve özellikle bu ayın on beşinci gecesine ayrı bir önem vererek onu ihyâ ettiğine dair diğer rivâyetlere dikkat çeken ulemâ, bu geceyi namaz kılarak, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti yaparak geçirmek de önemli sâlih amellerdendir. İbni Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu: “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”[5] Bu geceyi kendimize, âilemize, ölmüşlerimize ve tüm mü’minlere duâlar ederek ve salavât-ı şerîfe getirerek geçirmek de sevaba vesîle olacak amellerdendir.
Bu faziletli günün hayır ve bereketine nâil olmak adına yapılacak en güzel amellerden biri de ihtiyaç sahiplerine sadaka vermektir. Cenâb-ı Hakk’ın yolunda infakta bulunup sadaka vermenin kişiyi pek çok tehlike ve belâlardan muhâfaza edeceği ve sadaka sahibini Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına nâil olmaya bir vesîle olduğu unutulmamalıdır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmuştur: “Allâh yolunda infakta bulunun, (geçiminizi bozacak şekilde isrâfa kaçarak yâhut Allâh yolunda cihâd ve infaktan geri kalarak) ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın ve hüsn-ü zanda bulunun. Şüphesiz ki Allâh iyilik edenleri sever.”[6] Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de zengin olsun fakir olsun her Müslümanı infâka teşvik eder; bir hurmadan başka bir şeyi olmayan için: “Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.”[7] buyururdu.
Cenâb-ı Hakk cümlemizi bu mühim geceyi tekrar toparlanabilmemiz için bir vesile eyleyip bu gecenin mânevî havasını teneffüs edebilen kullarından eylesin. Âmîn Yâ Mu‘în…
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Savm, 39.
[2] İbn Mâce, İḳâmetü’ṣ-Salât, 191.
[3] Müslim, Sıyâm, 176; İbn Mâce, Sıyâm, 30.
[4] Buhârî, Savm, 52; Müslim, Sıyâm, 177.
[5] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 16.
[6] Bakara Sûresi, 195.
[7] Buhârî, Edeb, 34.