Asırlar boyunca İslâm diyarı olup sonradan elden çıkmasıyla yetim kalmış, coğrafi konumu, stratejik önemi ve tarihiyle yeryüzünün en önemli adalarından biri olarak Girit; her zaman hedef, her zaman güç savaşlarının vazgeçilmez bir odağı olmuştur. Bilinen binlerce yıllık tarihiyle, medeniyetlerin enkâzını yüklenmiş, kendisine hâkim olacak, o kutlu medeniyetin beklentisi içerisindedir bir asırdır…
Üzerinde barındırdığı dağları, boylu boyunca uzanarak toprağını sulayan nehirleri ve verimli ovaları, senenin her mevsiminde turistleri akın akın çeken mağaraları ve Samarya geçidiyle yeryüzünün tabiat harikalarından biridir adeta. Akdeniz ve Kuzey Afrika iklimlerinin buluştuğu kuşakta yer almış olması vesilesiyle, yaşanılası bölgelerin de başında gelmektedir.
Vazgeçilmezliğini Tarih Boyunca Korudu
Tarih boyunca hep vazgeçilmez bir ada oldu. Kıbrıs ile birlikte elde tutulması; Akdeniz’e mutlak hâkimiyet anlamına geliyor, o günkü bilinen dünyanın deniz harekâtının kontrolünün ifadesi oluyordu. İslâm dünyasında ‘denizaşırı’ seferlerden bahis açıldığında, Kıbrıs ile birlikte akla gelen ilk toprak parçasıdır. Bu ehemmiyete binaen Doğru Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındayken Hazreti Mûâviye (Radıyallahu Anh)nin halifeliğinden itibaren düzenlenen seferlerin hedefi haline gelmeye başlamış, nihayetinde Abbasîler devrinde yönetimi ele alınmış; fakat bu durum pek de uzun sürmemiştir. Yeniden Doğu Roma İmparatorluğu’nun hâkim olduğu ada, bu imparatorluğun bozulma sürecinde tarihin en önemli denizci halklarından Venedikler’in eline geçmiş ve bu durum 1645’te ecdâdımız Osmanlı’nın adayı fethine kadar böylece devam etmiştir.
Ecdâdımızın Girit’in Fethi Konusundaki Israrı
Hazreti Muâviye döneminde, Cünâde b. Ebî Ümeyye el-Ezdî komutasında Girit’e çıkan muvahhid askerlerin akınını, I. Velîd döneminde 705-715 yılları arasında Girit’e yakın bazı adaların fethinin gerçekleşmesine dek peyderpey vuku bulan seferler takip etti. Abbâsîlerin kudretli halifesi Harunürreşîd zamanında Humeyd b. Ma’yûf el-Hemdânî komutasındaki ordu Girit’e çıkarma yaparak adanın bazı bölgelerini fethe nail olduysa da, adanın tam anlamıyla hâkimiyet altına alınabilmesi Me’mûn döneminde Ebû Hafs Ömer b. Îsâ el-Endelüsî komutasındaki ordu tarafından sağlanabildi.
Kurtuba’da çıkan bir isyan sebebiyle Endülüs Emevîleri’nin Girit’e yerleşmeye yönelik hareketleri neticesinde adanın yönetimi kırk parça gemiyle gerçekleştirilen çıkarma sonucunda Endülüs Emevîlerine geçti. 961 senesinden itibaren Bizans hâkimiyeti altına giren ada, IV. Haçlı seferi arefesinde topraklar pay edildiğinde kendisine verilen Markisi Boniface tarafından hâkimiyeti sağlayamama endişesiyle satışa çıkarıldı ve 100.000 gümüş karşılığında satılan ada, 1202 senesinden itibaren Venedik toprağına dönüştü.
Aydınoğulları, Yıldırım ve Fatih Sultan Mehmed dönemlerinde Girit üzerine Venedikler’le bazen işbirliği yönünde iyi, bazense hasmane münasebetler söz konusu olup zaman zaman saldırılar ve karşı koymalarla geçen bir süreç yaşandı ve Kanûnî döneminde (1538) gerçekleşen Osmanlı-Venedik savaşında Osmanlı Devleti tarafından alınamayan ada, büyük bir tahribata maruz kaldı.
Adayı Fethe Taşıyan Süreç
Ecdâdımızın Girit konusundaki ısrarı, Venedik’le yapılan deniz savaşından sonra da sürdü. İtalya seferi sırasında Kaptân-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın Girit üzerine akınları Venedikleri epeyce tedirgin etti. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde giderilen ihtilaflar, III. Selim döneminde tekrar baş gösterdiğinde, Kıbırs’ın Fethi gerçekleştirilirken Girit adasına da çıkarma yapıldı. Bu çıkarmalar karşısında ada, kendisini güçlükle müdafaa edebildi. IV. Murad döneminde zuhur eden Avlonya hadisesi[1] büyük bir gerilime sebep oldu. Sultan İbrâhim döneminde ortaya çıkan Sünbülağa hadisesi[2] artık muharebeyi kaçınılmaz kılan bir ayaklanmayı beraberinde getirdi ve Kaptân-ı Derya Yûsuf Paşa’nın Hanya kalesini almasıyla birlikte Girit’te kısmi bir hâkimiyet tesis edildi. Deli Hüseyin Paşa’nın ilerleyen zamanlardaki gayretleriyle hâkimiyet, adanın büyük bir kısmına yayıldı. Çeyrek asır kadar süren kuşatma ve çatışmalar sonucunda ada, Fâzıl Ahmed Paşa’nın sıkı komutasının vesile olduğu başarılar neticesinde imzalanan antlaşma ile 26 Eylül 1669’da Osmanlı yönetimine geçti.
Adanın Elden Çıkışı
Girit adası, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra 150 yıl boyunca halklarının refah ve huzur kucağı oldu. Mora ihtilali, Fransız ihtilali ile başlayan siyasi ve idari bağımsızlık ideolojisinin adaya da yayılarak birtakım ayaklanmalara sebep olması, kurulan irili ufaklı cemiyetlerin sürekli ayaklanmaları, Osmanlı Devleti’nin adanın hâkimiyetini sürdürmeye yönelik birçok hamlesini de beraberinde getirdi. Bu hamleler belli bir süre netice vermişse de, haritaları baştan çizen, toprakların el değiştirmesi için yaptıkları planları komiserler yoluyla uygulamaya koyan devletlerin sahne almasıyla 18 Aralık 1897’de Girit, bir muhtariyet haline getirildi ve Balkan Harbi neticesinde Londra ve Bükreş antlaşmalarıyla Osmanlı hâkimiyetinden tamamen çıkmış oldu.
Kaynakça
Cemal Tukin, ‘’Girit’’, DİA, c.XIV; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988; Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi Üçdal Neşriyat, İstanbul -1989, c.IV; Mustafa Armağan, Osmanlı’nın Mahrem Tarihi Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, Timaş Yayınları, İstanbul; Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1994.
[1] Müslümanların yönetiminde bulunan Avlonya, Venedik saldırısına uğradı ve limana sığınan Cezayir ve Tunus gemileri Venedikler tarafından yakıldı, bölge de topa tutuldu. Osmanlı Devleti ile Venedikleri karşı karşıya getiren bu hadise, Venedikler’in tazminat ödemeyi kabul etmeleriyle yatıştırıldı.
[2] Sümbül Ağa’yı Mısır’a götüren küçük bir gemi kafilesinin Girit sularında pusuya düşürülmesi ve gasp edilen malın Girit’te satılması, Avlonya hadisesi gibi tazminat vs. yoluyla bastırılabilen bir olay olmadı ve şiddetli bir şekilde sürüklenen süreç, Osmanlı Devleti’nin kararlı bir şekilde Girit’e çıkmasına sebep oldu.