İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ni vefatının sene-i devriyesinde hayırla, rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz. O’nun asırlar öncesinden yakmış olduğu kandil yolumuzu bugün de hâlâ aydınlatmakta; açmış olduğu ufuk, fikir ve tasavvur dünyamızı şekillendirmeye hâlâ devam etmektedir. Mektûbâtı, tıpkı bugün yazılmışçasına bize yol göstermekte, müşküllerimizin hallinde en büyük yardımcılarımızdan biri olmaktadır.
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin hâl tercemesi; vefatının sene-i devriyesi sebebi yahut muhtelif vesilelerle sitemizde daha evvel yayınlanmış bulunduğundan, biz bu yazımızda, kendisinden sonraki asırlarda yaşamış/yaşamakta olanlara açmış olduğu ufuk üzerinde durmak istiyoruz. İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleriyle ilgili arşivimize sitemiz üzerinden erişim sağlayabilirsiniz.[1]
İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh) Hazretleri fıkhı; “kişinin leh ve aleyhinde olanı bilmesidir”[2] şeklinde tanımlamıştır. Eslâfımızın hayat anlayışı, Allah Te‘âlâ ile her an irtibat halinde olmak, bir adım atarken dahi O’nun muradına uygun olup olmadığını muhasebe etmek biçiminde gelişmiştir. Fıkıh da vaktiyle bu anlamı ifade ederken, ıstılahlaşma sürecinde daha dar bir anlama bürünmüştür.
Bir ifadenin sonradan bir kapsam değişikliği yaşamış olması tek başına bir eleştiri sebebi olarak görülmemelidir. Birçok ifade tarihî süreç içerisinde kavramsal anlama bu şekilde kavuşmuştur. ‘Fıkıh’ ifadesinin kavramsal yapısındaki değişiklik, sonraki asırlarda yaşayanların hayatını murâd-ı ilâhî açısından değerlendirmedikleri anlamına gelmemektedir. Eşyanın tabiatından olan bu dönüşüme mukabil ıstılahlar ya da tanımlamalar değişse de, işin özü ve hakikati her zaman muhakkak muhafaza edilmiştir.
Tecdîdi ve Hassasiyetleri
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bu hakikat ve hassasiyeti muhafaza etmiş ve fıkhı, İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh) Hazretleri’nin tanımladığı çehreye yeniden büründürmüştür. İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri pek çok mühim evsâfının yanı sıra, özellikle tecdîdi ve bahsetmiş olduğumuz hassasiyeti ihyâ etmiş olması yönüyle temâyüz etmiş bir zâttır.
İnsanların şeriatten kopmaya ve başka yollar aramaya başladığı, şeriate bağlılığın son derece zayıfladığı bir dönemde bu hassasiyetleri yeniden gündeme taşımıştır. Bu uğurda önemli mücadeleler vermiş, dönemin bâtıl sistemiyle karşı karşıya gelmekten de çekinmemiştir.
Mahmud Efendi Hazretleri İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Tecdîd Usûlünü Takip Etti
Hayatın merkezinde yer alması gereken şeriatin neredeyse hayatın dışına çıkartılması, yapılan iş ve amellerde hakka uygunluk yerine, alışılagelmiş hayat tarzının öncelenmesi, İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin yaşamış olduğu dönemde olduğu gibi, günümüzün de en büyük sorunlarından birisidir. Bu sebeple Şeyhimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de aynı hassasiyetle, benzer sorunların üstesinden gelmeye gayret etmiş; bu uğurda önemli mücadeleler vermiştir. Şeriatin modern şehirlerden uzak, sanki taşranın yaşam biçimi ya da örfü gibi görülüp gericilik olarak değerlendirildiği bir ortamda, İslâm şeâirine hak ettiği değerin, İstanbul’un merkezinde iadesini sağlamıştır.
İslâm şeâirinin İstanbul’un merkezi olan Suriçi bölgesinde gericilik olarak görülüp nefretle karşılandığı bir ortamda irşâd hizmetine başlamış olan Üstâdımız Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, kısa süre içerisinde halkın teveccühlerini kazanmış ve Çarşamba semtinde başlayan sünneti ihyâ hareketi, yoğun çalışma ve gayretlerin semeresi olarak bugün yeryüzünün hemen her bölgesine yayılmış durumdadır.
Tevhîd-i Edyân ve Dinler Arası Diyalog
Bugün yaşadığımız birçok manevî sorunun başında hiç şüphesiz inanç sorunu gelmektedir. Osmanlı ecdâdımızın bakiyesi olan bu topraklarda, inanç sahası açısından tarihte hiç yaşanmadığı kadar büyük kırılmalar yaşanmaktadır. Görsel, yazılı ve sosyal medya araçları başta olmak üzere, bütün iletişim araçları üzerinden inanç sahasına taalluk eden birtakım şüpheler zihinlere pervasızca zerk edilmekte, insanların i‘tikâdına bu şekilde kastedilmektedir.
İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) döneminde de benzer bir süreç yaşanmış ve bu süreç, tekke merkezli ciddi bir karşı duruşla başarılı bir şekilde yürütülerek sapmaların bertaraf edilmesi sağlanmıştır. Özellikle Babür İmparatoru Ekber Şâh’ın ‘Tevhîd-i Edyân’ (dinlerin birleştirilmesi/ortak bir din icat edilmesi) fitnesi karşısında İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin vermiş olduğu mücadele hatırlanmalıdır.
Asrımızda benzer bir mücadeleyi Sultânımız Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri gerçekleştirmiştir. Tevhîd-i Edyân fitnesinin bir benzeri günümüzde ‘Dinler Arası Diyalog’ olarak tekrar baş göstermiş ve bu fitne maatteessüf sonradan pişman olan bazı ilim adamlarını da bünyesine katabilmiştir. Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bu faaliyete başından beri karşı durmuş ve ilim dünyası başta olmak üzere, bütün halkı bu konuda uyarmıştır.
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri tecdîdi başta olmak üzere birçok vasfıyla her daim anılacak ve hatırlanacaktır. Efendi Hazretlerimiz’den (Kuddise Sirruhû) kazanmış olduğumuz hassasiyetle, O’nun mektuplarından yapmakta olduğumuz derslerin ardı arkası kesilmeyecek, asırlar öncesinden bize açmış olduğu ufkun ve kendisinden almış olduğumuz feyz ve ilhâmın yardımıyla, sorunlarımızın çözüm kaynağı olmaya devam edecektir inşaAllâh.
Dipnotlar
[1] Site içeriğimizde yer alan İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Arşivi
2015 Anma yazısı. Vefatı münesebetiyle, Dia’dan ihtisaren: https://www.ismailaga.org.tr/imami-rabbani-vefatinin-senei-devriyesi-allah-rahmet-eylesin
Şia’ya Reddiye Kitabı tanıtım yazısı: https://www.ismailaga.org.tr/imami-rabbaninin-siaya-reddiye-kitabi-yayinlandi
Site içeriğinde yer alan bazı mektuplar:
- Mektup: https://www.ismailaga.org.tr/mektubat-i-rabbaniden-46-mektup
- Mektup: https://www.ismailaga.org.tr/mektubat-i-rabbaniden-52-mektup
- Mektup: https://www.ismailaga.org.tr/mektubat-i-rabbani-59-mektup
- Mektup: https://www.ismailaga.org.tr/mektubati-rabbani-74-mektubu
- Mektup: https://www.ismailaga.org.tr/mektubat-i-rabbani-81
[2] Molla Hüsrev, Muhammed b. Feramuz, Mir’at’u-l Usül Şerhu Mirkati’l-Vusûl, Şirketi sahafiyeyi osmaniye, İst., 1308, C: I, s. 44