Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: (Ey insanlar!) Rabbiniz buyurdu ki: “Bana duâ (ve ibâdet) edin ki, (isteklerinizi yerine getirerek) size icâbet edeyim (ve sevap vereyim). Şüphesiz o kimseler ki Bana kulluk (ve duâ) etmekten büyüklenmektedirler; pek yakında alçak kimseler olarak cehenneme gireceklerdir.”[1]
Bu âyet- kerimeye göre Cenâb-ı Hakk kendisine duâ etmemizi ve ettiğimiz duâları kabul buyuracağını, duâ etmekten imtinâ eden, kendisinden istemeyen kibirli kimselerin ise neûzübillâh cehenneme gireceklerini haber vermektedir.
Duâ ve Bedduâ
İnsanoğlunun iki çeşit duâsı vardır. İlki hayır duâdır. Diğeri ise aslen Farsça bir kelime olan “bed” yani kötü kelimesiyle vasıflanan bedduâdır.
Cenâb-ı Hakk insanoğlunun şer isteme ve bedduâ etme konusunda aceleci davrandığını şöyle beyân ediyor: “İnsan (kızdığı zaman) hayır istermişçesine (kendisi, âilesi ve malı hakkında) şer (ve kötü olan bir istek)le (Allâh Te‘âlâ’ya) duâda bulunur. (Bâzen de hayır sanarak şer ister.) Zâten insan (netîcesini düşünmeksizin aklına gelen ve kalbine düşen her şeyi isteme husûsunda) pek aceleci olmuştur.”[2]
Yapacağı bir bedduâ neticesinden işlerin nereye gidebileceğini bilmeyen insan, her konuda olduğu gibi bedduâ etme konusunda da çok aceleci davranıp büyük bir imtihanın içerisine sürüklenebilir. Zîra birazdan nakledeceğimiz hadîs-i şerîflerle mevzu daha iyi anlaşılacaktır.
Bedduâ Etmeyiniz
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyorlar ki “Kendinize beddua etmeyiniz; çocuklarınıza beddua etmeyiniz, mallarınıza da beddua etmeyiniz. Duâların kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.”[3]
Görüldüğü üzere Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bugün çokça yapılan çocuklara ve mallara bedduâ etme hatasının büyük bir gaflet olduğunu haber vermektedir. Öfke ve acelecilik şeytandan olduğu için insan genelde öfkelendiği zaman sonunu düşünmeden ağzına geleni söyleyiverir ve en sevdiği yavrusuna bile “Allah belânı versin” gibi cümleler kurup bedduâ edebilir.
Öfkeyle Kalkan Zararla Oturur
Aşırı öfkelenen kimse, sonunu düşünmeden ve ağzından çıkanı kulağı duymadan, kendine, eşine, çocuklarına, hatta malına, eşyasına ve arabasına bile bedduâ ediverir. Bu bedduâsı icâbet saatine denk gelip kabul oluverirse iş işten çoktan geçmiş olabilir. Atalarımız boşuna “Öfkeyle kalkan zararla oturur” dememişlerdir.
Bedduâ etmekten sakındıran birçok rivâyet vardır. Şu hadîs-i şerîf de bu hususta gayet câlib-i dikkattir: Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir gün kadınlara dedi ki: “Ey hanımlar! Sadaka verin ve çok tevbe edin. Çünkü ben sizin cehennem ehlinin çoğunluğunu oluşturduğunuzu gördüm.” Kadınlardan biri “Neden biz cehennem ehlinin çoğunluğunu oluşturuyoruz?” deyince, “Çünkü siz çok lânet (beddua) eder ve eşlerinizin yaptığı iyiliklere karşı nankörlük edersiniz” buyurdu. [4]
Şurası bir hakikattir ki eşlerine sevgiyle bağlı, takvâ sahibi, şuurlu ve sabırlı hanımlar bulunduğu gibi eşlerine ve çocuklarına bedduâ edip lânet eden kadınlar da vardır. Hatta bu azımsanmayacak kadar çoktur ki hadîs-i şerifteki “Çünkü ben sizin cehennem ehlinin çoğunluğunu oluşturduğunuzu gördüm” ifadesi bunu ifade etmektedir. Çocukları yaramazlık yaptıklarında sinir ve öfke ile “Allah belânı versin, Allah seni kahretsin, sütüm sana haram olsun” gibi câhilâne cümleler kurabilmekte, kocalarına kızdıklarında ise o güne kadar gördükleri güzel muameleleri unutup sadece kötü yönlerini söyleyip dururlar. İşte bu gibi sebeplerle Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kadınlara çokça sadaka verip istiğfar etmelerini tavsiye etmiştir. Çünkü sadaka belâları def eder ve tevbe etmek günahların affolunmasına vesiledir.
Mazlumun Bedduası
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.”[5] buyurmuşlardır. Onuru ve gururu ile oynanan, dövülen ve sövülen, malına ve mülküne zarar verilen, savaş münasebetiyle ülkesini terk etmek zorunda kalan ve haksızlığa uğrayan kimselerin bedduâsı muhakkak ki yerini bulur. Ve ettikleri “âh”lar haksızlık edenlerden bir gün mutlaka çıkar. Mazlum kimselerin dışındaki kimselerin yaptığı bedduâlar ise duâların icâbet vaktine denk gelebilir ve kabul olabilir. Bundan her bedduâ edenin bedduâsı kabul edilir gibi bir sonuç çıkmaz. Ancak Allah katında kimin daha haklı olduğunu bilemeyeceğimiz için bedduâ almaktan ve başkalarına beddua etmekten sakınmamız daha hayırlıdır.
“Ben ancak rahmet olarak gönderildim, lânetçi olarak gönderilmedimim.” [6] buyuran bir Peygamberin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ümmeti olarak bize düşen kendimize ve yakınlarımıza sadece hayır duâda bulunmak ve bedduadan sakınmaktır. Zîrâ Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Allâh’a ve âhiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun!”[7] buyurmuş ve ağızımızı açtığımızda ne konuşmamız gerektiğine dair yegâne kıstası belirlemiştir.
Dipnotlar
[1] Mü’min Sûresi, 60.
[2] İsrâ Sûresi, 11.
[3] Müslim, Zühd, 74; Ebû Dâvûd, Vitir, 27.
[4] Buhârî, Şehâdât, 12; Müslim, Îmân, 132.
[5] Buhari, Zekât, 1; Müslim, Îmân, 31.
[6] Müslim, Birr, 87.
[7] Buhârî, Edeb, 31.