Nîmet Verene Karşı Şükür
Cenâb-ı Hakk insanı yoktan var etmiş ve ona envâ-i çeşit nimetler vermiştir. Bunu bir âyet-i kerîmede şöyle beyân etmiştir: “O (Allâh Te‘âlâ), kendisini istemiş olduğunuz şeylerin hepsinden bir kısmını size vermiştir (ki onlar, hikmet ve menfaatleri gözeten yüce irâdesiyle size verilmesini uygun gördüğü şeylerdir). Allâh’ın (size lutfetmiş olduğu tüm) nîmetlerini saymaya başlasanız, onları (tek tek saymak bir yana, türlerini bile) say(ıp bitirme imkânı bul)amazsınız. [1] Rabbimiz (Celle Celâlühû), bizlere verdiği bu nimetlere karşılık kendisine şükretmemizi istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Allâh sizi annelerinizin karınlarından çıkarmıştır ki (o vakit), siz hiçbir şey bilmezdiniz, bir de size kulaklar, gözler ve (anlayış merkezi olan) gönüller vermiştir. Tâ ki siz (mazhar kılındığınız nîmetlerin büyüklüğünü fark ederek onların kadrini bilesiniz de sâhibine) şükredesiniz.”[2]
Şükür Nîmetlerin Artmasına Vesîledir
Yüce Allah’ın yağmuru yağdırması,[3] gece ile gündüzü var etmesi,[4] gemileri yüzdürmesi,[5] hayvanları bizim için yaratması[6] ve daha nice nimetleri ihsan etmesi karşılığında ona şükretmemiz gerekmez mi? Elbette gerekir. Allah Teâlâ’nın kullarının şükrüne ihtiyacı yoktur. Ancak kulları olarak bizim her zaman ona şükretmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü şükür nimetin artmasına vesile olur. Bu husus Kur’an’da şöyle dile getirilir: Hani Rabbiniz: ‘Andolsun ki; eğer (îmân edip sâlih amel işleyerek, Benim sizi düşmanlarınızdan kurtarma nîmetime) şükrederseniz, elbette mutlaka size (nîmet bakımından) artırma yapacağım. Ama yemin olsun bir de (dînimi inkâr ederek bunca nîmetlerime karşı) nankörlük ederseniz, gerçekten de Benim azâbım elbette pek şiddetlidir. (Böylece dünyâda nîmetlerinizi elinizden alırım, âhirette ise bitmez tükenmez azaplara mâruz bırakırım)’ diye (hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde) kesin bir bildiride bulunmuştu.” [7] Bununla birlikte Cenâb-ı Hakk, kendisine hakkıyla şükreden kullarının mükâfatını eksiksiz olarak verecektir. Çünkü rahmet ve mağfireti bol olan Allah Teâlâ kullarının kurtuluşunu ister, onların azap çekmelerini istemez. Bu hususta Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Şükrederseniz ve îmân ederseniz, (fayda ve zarar görmekten münezzeh olan) Allâh size azap etmekle ne yapacaktır ki?!”[8]
Şükretmenin Kazancı Bizedir
Cenâb-ı Hakk’a şükretmek veya nankörlük etmek ona herhangi bir fayda veya zarar vermez. Zira Rabbimiz (Celle Celâlühû) şöyle buyurur: “Kim şükrederse, (bununla nîmetinin devâmını ve artışını kazanacağından) ancak kendisi için şükretmiş olur, her kim de nankörlükte bulunursa şüphesiz ki Allâh (kimsenin şükrüne ihtiyâcı olmayan, kimsenin inkârıyla da zarar görmeyecek olan bir) Ğaniyy’dir, (hamdeden bir kimse bulunmasa da tüm hamdler Kendisine lâyık olan bir) Hamîd’dir.”[9]
Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?
Her konuda olduğu gibi şükür konusunda da en mükemmel örneğimiz Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)dir. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) her fırsatta Cenâb-ı Hakk’a şükrederdi. Kendisine sevindirici bir haber veya bir müjde verildiğinde hemen Allah Teâlâ’ya şükür için secdeye kapanırdı.[10] Geceleri kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bir gece hanımı Hazret-i Âişe (Radıyallâhu Anhâ) vâlidemiz kendisine; Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmişken niye kendini bu kadar yoruyorsun? Deyince Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını vermiştir.[11]
Mümin her türlü zorluğa ve imtihana sabretmeli, her türlü nimete ise şükretmelidir. Nimete kavuşmanın, iyilik görmenin karşılığında daima Rabbimize şükretmek ve şükrün ifadesi olarak emredilen ibadetleri yerine getirmek lazımdır.
Allah ve Rasûlü’ne gereği gibi îmân etmek, bu îmânı kalbimizle tasdik etmek, vahiy ile gelen hususları kalp huzuruyla ve samimiyetle kabul etmek, Cenâb-ı Hakk’tan başka kimsenin korkusunu ve sevgisini kalbimize koymamak kalp ile şükürdür.
Nimetlerin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’ı çokça zikredip anmak ve tevhit kelimesiyle onun birliğini ikrar etmek, her zaman ve her yerde Allah Teâlâ’nın rızası için doğru söylemek de dil ile yapılan bir şükürdür. Bu şükrümüzü “elhamdülillah” diyerek de yapmış oluruz. Ancak yalnızca dil ile “Allahım sana şükürler olsun” demek şükür için yeterli olmaz. Bununla beraber Allah Teâlâ’nın yolunda güç ve imkânlarımızı kullanabilmek, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlerden Allah’ın diğer kullarını da faydalandırmak fiilî olarak şükretmektir. Meselâ bize verilen evlatlarımız için Cenâb-ı Hakk’a şükretmenin yolu dil ile yapılan şükrün yanında onlara helâl rızık yedirmek ve onları Cenâb-ı Hakk’a ibâdet eden salih bir kul olarak yetiştirmektir. Sahip olduğumuz mal, mülk ve para gibi zenginliklerimizin şükrü ise onları Allah Teâlâ’nın rızâsı için infâk etmek ve ihtiyaç sahiplerini gözetmektir.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez” buyurmaktadır.[12] Bu nedenle bize iyilik eden bir insana teşekkür etmemiz hem sünnet hem de insanlık borcumuzdur. Gerektiği yerde insanlara teşekkür etmek İslâm’ın övdüğü bir ameldir. Kendisine iyilik yapılan bir kimseye yakışan iyilik sahibine teşekkür etmesidir. Ancak iyilik yapan kişi herhangi bir karşılık veya beklenti içinde olmamalı ve karşılığını sadece Cenâb-ı Hakk’tan beklemelidir. Allah Teâlâ iyiliği bu şekilde yapan kimselerden övgüyle bahsetmiştir: “Bir de onlar (açlık ve kıtlık yüzünden kendileri yiyecek ihtiyâcına ve) sevgisine (mübtelâ olmalarına) rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler. (Bunu yaparken de derler ki:) “Biz sizi ancak Allâh’ın Zât’ı(nın rızâsını kazanmak) için yediriyoruz. Sizden ne (hediye gibi) bir karşılık, ne de (övgü gibi) bir teşekkür istemiyoruz.[13]
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bir gün minberden ashâbına “Şimdi sen Rabbinin (sana Kur’ân’ı ve diğer hükümleri öğretme) nîmetini (bir şükür ifâdesi olarak) çokça anlat!.”[14] âyetini hatırlatırcasına şöyle seslenmiştir: “Aza şükretmeyen çoğa şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allâh’a şükretmez. Allâh’ın nimetini hatırlayıp konuşmak şükürdür. Nimeti anmamak nankörlüktür. Birlik hâlinde hareket etmek rahmettir. Ayrı hareket etmek ve bölünmek azaptır.”[15]
Yaptığımız iyiliği unutmalı ancak başkasından gördüğümüz iyiliği unutmamalıyız. Şükür hem Cenâb-ı Hakk’a hem de insanlara karşı bir kadirşinaslıktır. Aksi ise nankörlüktür. Bu nedenle en küçük bir iyilik yapana bile teşekkür etmeyi bir vazife bilmek ve iyilik gördüğümüz kimseye vefâlı olmak lazımdır. Cenâb-ı Hakk cümlemizi iyilik yapıp iyilik gördüğümüz insanlarla karşılaştırıp, vefâlı olabilmeyi nasip ve müyesser eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] İbrâhim Sûresi, 34; Nahl Sûresi, 18.
[2] Nahl Sûresi, 78.
[3] Câsiye Sûresi, 4-5.
[4] Kasas Sûresi, 73.
[5] Lokman Sûresi, 31.
[6] Yâsin Sûresi, 71-73.
[7] İbrâhîm Sûresi, 7.
[8] Nisâ Sûresi, 147.
[9] Lokmân Sûresi, 31.
[10] Ebû Dâvûd, Cihâd, 162.
[11] Buhârî, Teheccüd, 6.
[12] Ebû Dâvûd, Edeb, 11.
[13] İnsân Sûresi, 8-9.
[14] Duhâ Sûresi, 11.
[15] Ahmed Bin Hanbel, el-Müsned, 4/278; Ebû Dâvûd, Edeb, 11.