Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın beş şartından biri hac ibâdetidir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ﴿
﴾اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
“Orada (kimseye karışık gelmeyecek şekilde) pek açık âyet (ve alâmet)ler ve İbrâhîm’in makamı vardır. Her kim oraya girerse, (bütün korktuklarından) emin bir kimse olur. (Azık ve binek temin edip de) yol bakımından ona (ulaşmaya) güç bulmuş olan insanlar üzerine, o Beyt’i haccetmek Allâh için (farziyeti sabit olan) bir haktır. Her kim (haccın farziyetini inkâr ederek) kâfir olursa, şüphesiz ki Allâh tüm âlemler(in ibadetlerin)den (müstağni olan bir) Ğaniyy’dir (ve hiçbir kimseye ihtiyacı olmayan bir zengindir).”[1]
Âyet-i kerîmeden anlaşıldığı üzere, Beytullâh’ı belli ayda, belli zamanda ziyaret etmeye hac deniliyor. Bu ibâdeti ömürde bir kez îfâ etmek, zâd (yol azığı) ve râhile (binek/vasıta) imkânına sahip olan her mü’min için farzdır. Haccın farziyeti, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından: “Allah (Celle Celâluhû) gerçekten size haccı farz kıldı. Artık siz de haccedin!”[2] buyurularak ilân edilmiştir.
Hac İbâdetinin Belli Bir Zamanı ve Mekânı Vardır
Hükmünün farziyetiyle beraber, haccın belli bir zamanı ve mekânı vardır. Hac ibâdeti, Mekke-i Mükerreme’de; Arafat, Müzdelife ve Mina gibi belli mekânlarda yapılır. Medine-i Münevvere’de ve beldelerinde yapılamayacağı gibi Cidde’de de yapılamaz. İllâki Mekke-i Mükerreme’de yapılmalı; Beytullâh tavaf edilmeli; haccın rükünlerinden biri olarak Arafat’ta vakfeye durulmalı ve Müzdelife’de de vakfe yapılmalıdır. Haccın bir de Mina safhası vardır.
Hac ibâdeti, ancak belli mekânlarda yapılabildiği gibi, vakit olarak da belli zamanlarda yapılabilir. Hac menâsiki Zilhicce ayında îfâ edilir. Haccın rükünleri Zilhicce ayının 9. günü başlar, bayramdan bir gün önce olan arefe gününde de Arafat vakfesi yapılır. Sonra da bayram günü gelir ve o günde, farz olan tavaf yapılır. Haccın diğer farzları, sünnetleri ve müstehabları hep bu günlerde yapılır. Arafat’a gitmek üzere, Zilhicce’nin 8. günü olan terviye gününde yola çıkılır. Belirttiğimiz mekân ve zamanlar, Allah Teâlâ tarafından tayin ve takdir edilmiştir. Bunlarda ne bir kaydırma ne de bir değişiklik yapılabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de: “Hac (ibadeti) bilinen birtakım aylar(da yapılmalı)dır. O hâlde her kim (ihrama girerek,) onlarda haccı (kendine) farz kılarsa, artık hacda fuhşî kelâm (ve müstehcen sözler konuşmak), herhangi bir fâsıklık ve hiçbir çekişme yoktur. (Bu günahları terk edip, yerine) hayırdan her ne işlerseniz Allâh onu bilir. Böylece siz azık edinin (tevekkül ehli görüntüsü vermek için hac yoluna tedâriksiz çıkmayın)! İşte gerçekten azığın en hayırlısı takvâdır! Ey hâlis akıllara sahip olanlar! Ben(im azâbımı hak etmek)den hakkıyla sakının!” [3] buyurulur.
Âyet-i kerîmede belirtilen hac ayları, hadîs-i şerîflerde şöyle açıklanmıştır: “Hac ayları: Şevvâl, Zilk‘ade ve ilk on günü olmak üzere Zilhiccedir.”[4]
Hac aylarını ifade sadedinde birden fazla ayın varlığından bahsedilmiş olması, hac menâsikinin belirtilen ayların her gününde yapılabileceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Hac mevsiminin, menâsikin îfâ edileceği aydan önce başlaması, hazırlığın başlaması anlamındadır. Nitekim eski zamanlarda hac yolculukları daha uzak yerlerden gidenler için çok daha önceden başlardı. Âyet-i kerîmenin mânâsını doğru anlamak lâzımdır. Yapılması için belli zamanlar takdir edilmiş olan ibâdetlerin başka günlerde yapılması söz konusu dahî olamaz!
Hac İbâdetinin Fazîleti
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan yapılan bir rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, “Amellerin hangisi daha üstündür?” diye soruldu. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Allah (Celle Celâluhû)ya ve Rasûlü’ne îmân!” şeklinde cevap verdi. “Ondan sonra hangisi?” diye sorulunca, “Allah (Celle Celâluhû) yolunda cihâd!” buyurdu. “Ondan sonra hangisi?” şeklinde yinelenen suale karşılık, “Şartlarına uygun, helâl kazanç ile yerine getirilen hac!”[5] buyurarak hac ibâdetinin fazîletini açıkladı.
Dipnotlar
[1] Âl-i İmrân Sûresi, 97.
[2] Müslim, Hâc:412; Nesâî, Menâsik:1.
Haccın farziyetini beyân sadedinde ayrıca bkz. Cibril Hadîsi
[3] Bakara Sûresi, 197.
[4] Buhârî, Hâc:33-34, Umre:9; Müslim, Hâc:123; Nesâî, Menâsik:77.
[5] Buhârî, Îmân:18, Mevâkit:5, Tevhîd:47-48 ve 56, Cihâd:1; Müslim, Îmân:133, 137, 139; Tirmizî, Birr:12, Salât:13, Nesâî, Mevâkit:51.