Hicri olarak 21, milâdi olarak ise 642 yılında, Medine’de dünyaya gelmiştir. İsmi Hasan bin Ebil-Hasan Yesâr El-Basrî’dir. Babası, Eshâb-ı kirâmdan Zeyd bin Sâbit El-Ensârî (Radiyallâhu Anh)ın kölesi, annesi ise, Peygamberimiz (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in temiz zevcelerinden, Ümmü Seleme (Radiyallâhu Anhâ)nın câriyesiydi. Dolayısıyla yetişmesi ve eğitiminde Ümmü Seleme (Radiyallâhu Anhâ)nın emeği çoktur. [1]Kendisinden küçük olan, Said ve Ammâr isimli iki erkek kardeşi vardı.
Hazreti Ömer (Radiyallâhu Anh)ın hilafeti zamanında doğan Hasan-ı Basrî (Rahimehullah), Arap lisanını çok iyi öğrenerek, 12 yaşında hafızlığını tamamladı. Yetmişi Bedir gazisi olmak üzere 120 kadar sahâbî ile görüşme imkânı buldu. Bu sahâbî’lerin arasında, Hazreti Ömer (Radiyallâhu Anh), Hazreti Osman (Radiyallâhu Anh) ve Hazreti Ali (Radiyallâhu Anh)da vardı. Daha sonra Basra’ya yerleşerek hayatını orada devam ettirdi.
Takvası ve Zâhidliği
Hasan-ı Basrî (Rahimehullah), kendisine tevdî edilen kadılık görevini bir süre ücret almadan ifâ ettikten sonra istifa ederek ilim ve vaazla meşgul olmaya başladı. [2] Dünyaya ve dünya malına değer vermez, elinde bulunan şeyi ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Zamanını eviyle mescid arasında geçirir, mescidde ve evinde dinî sohbetler yaparak halkı İslâm’ı samimiyetle, tam bir ihlâsla yaşamaya davet ederdi. Devamlı Kur’an okurdu.
İlimdeki şöhreti, güzel ahlâkı ve ilim tahsilinde ki üstünlüğü her taraftan duyulup, derslerine, vaazlarına ve sohbetlerine gelenler arttı. Evi, sohbetinden istifâde etmek için gelenlerle dolardı. Zamânının devlet adamları da onun ilminden istifâde etmiştir. Kendisi için, “Basra halkının şeyhi”, “Basralılar’ın imamı”, “Şeyhü’l-İslâm”, “Müttekilerin öncüsü”, “Hakk’ın gerçek velisi”, tabirleri kullanılır ve övülürdü.
Vefatı ve Vasiyeti
Ömrünün son yılları hastalık ile geçen Hasan-ı Basrî (Rahimehullah), ölüm döşeğindeyken devamlı; “Şüphesiz biz Allâh’a âit (kul ve köleler)iz ve kesinlikle biz ancak O’na dönücü kimseleriz derler. ” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okurdu. Vefât etmeden öncede; “İnsanoğlu sıhhatli ve hasta olduğu günlerde faydalı şeyleri yapsa ne iyi olur.” diyerek şu vasiyeti yazdırdı: “Hasan bin Ebi’l-Hasan şehâdet eder ki, Allahü Teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) O’nun Resûlüdür“ dedikten sonra, “Bir kimse ölüm ânında sıdk ile Kelime-i şehâdet getirerek ölürse, Cennet’e girer. ” hadîs-i şerîfini okudu. Vefât etmeden az önce bir müddet kendinden geçip, tekrar kendine gelince; “Beni Cennetlerden, pınarlardan ve güzel konaklardan uyandırdınız.” buyurdu. Milâdi 728, Hicri 110 yılında 88 yaşındayken, bir Cumâ günü vefât etti.
Hikmet Damlalarından
“Yetmiş Bedir gazisine yetiştim… Siz onları görseydiniz deli sanırdınız; onlar da sizin iyilerinizi görselerdi artık ahlâkın kalmadığına hükmeder, kötülerinizi görselerdi bunların hesap gününe bile inanmadıklarını söylerlerdi”
“Kul bütün ilimleri elde etse, kuru ağaç gibi oluncaya kadar ibâdette bulunsa, fakat mîdesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmese, Allahü teâlâ onun hiçbir ibâdetini kabul etmez. Dünyânın fâniliğini, nîmetlerinin geçiciliğini ve ölümün mutlaka geleceğini unutmak, mümine yakışmaz.”
“Dünyâ üç gün gibidir. Geçen gün, geçip gitmiştir artık. Geri döndüremezsin. Ondan ümit kesilmiştir. İkinci gün, içinde bulunduğun gündür. Bunu ganîmet ve fırsat bil. Üçüncüsü ise gelecek olan gün ki, sen ona ulaşır mısın belli değil. Belki de gelecek olan güne kavuşamadan ölürsün.
Dipnotlar