Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh), tarihî kaynaklarda kayıtlı bulunan bilgilere göre milâdî 7 Nisan tarihinde âhirete irtihâl eylemiştir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in torunlarından, Hazreti Ali ve Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhümâ)nın evlâdındandır. O, böylece ehl-i beytin mümtaz bir mensubu olarak şahsiyeti, ilmi ve hizmetleriyle pek fazîletli bir zâttır.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in aile halkı olarak hanımlarından çocuklarına ve torunlarına kadar yakınlarını kapsayan ehl-i beyt terkibi, bizim muhabbet dünyamızda müstesna bir yere sahip olduğu gibi, akidemizde de esas olarak yer almaktadır. Ehl-i beyte ve Sahâbeye muhabbet, mü’min olmanın önemli bir alâmetidir.
Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh)ın Fazîletiyle İlgili Hadîs-i Şerîflerin Bir Kısmı
Ebû Sa‘îd (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Râsûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir.”[1]
Berâ (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i gördüm. Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh)ı omuzunda taşıyor ve de: ‘Allâh’ım, ben bunu seviyorum, onu sen de sev!’ diyordu.”[2]
Bir başka hadîs-i şerîfe göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’e bakıp: “Allâh’ım, ben bunları seviyorum, sen de sev!” buyurdu.[3]
Ukbe ibnü Haris (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Hazreti Ebûbekir (Radıyallâhu Anh) (bir gün) ikindi namazını kıldı, sonra beraberinde Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) olduğu hâlde yürümeye başladı. Yolda Hazreti Hasan (Radıyallâhu Anh)ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp: ‘Babam feda olsun! Ali’ye değil, Rasûlüllâh’a benziyor!’ buyurdu. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) da gülüyordu.”[4]
Hazreti Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ‘Ehl-i Beyt’inden hangisini en çok seviyorsun?’ diye sorulmuştu. ‘Hasan ve Hüseyin!’ diye cevap verdi. Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya: ‘Benim oğullarımı bana çağır!’ şeklinde emreder, onları getirtip koklar ve kucaklardı.”[5]
Abdullah ibnü Şeddâd, babasından naklediyor: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) iki akşam namazının (yani akşam ve yatsının) birinde yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin’den birini taşıyordu. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Sonra namaz sırasında uzunca bir secde yaptı.
(Secde çok uzadığı için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secdede olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. Namaz bitince, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e cemaatten: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik!’ diye soranlar oldu.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Hayır!’ dedi, ‘bunlardan hiçbiri olmadı. Velâkin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim).’ buyurdu.”[6]
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Menâkıb:3778
[2] Buhârî, Fezâilu’l-Ashab:22; Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe:58, 59; Tirmizî, Menâkıb:3784
[3] Tirmizî, Menâkıb:3784
[4] Buhârî, Fezâilu’l-Ashâb:22
[5] Tirmizî, Menâkıb:3774
[6] Nesâî, İftitah:83