Allah’ın ahkâmı tarihi midir? Her çağa hitap edebilecek bir hüviyete sahip midir?
Her doğan ve büyüyen insanın, hemen hemen temel başlıklar altında toplayabileceğimiz içten gelen meyilleri ve bu meyillerin, insanın kendisine ve başkalarına zarar vermesine mani olacak, yine insanın içten gelen korkuları/çekinceleri var mıdır?
Her çağda insanların, hak din güvenliği, can güvenliği, mal güvenliği, namus güvenliği ve akıl güvenliği gibi hiç değişmeyen esas ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları temin edecek, insanın tabiatındaki saldırganlığı ortadan kaldıracak tedbirler olmalı mıdır?
İnsan bu hususlarda kendi kendine bırakılacak kadar dirayetli midir? Yoksa insanın nefsi istediği bir kötülüğü yapmaya veya istemediği bir güzelliği yapmamaya kendi aklını ikna edebilecek kudrette midir?
Pekiyi herkesi iyi bir ahlaki eğitimden geçirmek mümkün müdür? Bu günün ahlaki seviyesi dünden fazla mıdır yoksa kıyaslanamayacak derecede düşük müdür?
Dün netice veren bazı tedbirlerin bu gün alınmıyor olması, bu gün netice vermeyeceğinden midir, yoksa insanların onu istememesinden midir?
Her yönetici doğru olanı tatbik etmeye muktedir olabilir mi? Yoksa etabından çoğunluğun istediği şey yanlış da olsa bir şekilde onu yapmak zorunda mı kalır?
İnsanlar kendileri hakkında doğru ve yanlış olan şeyleri hep birlikte kabul edebilecek bir toplu iradeye sahip midir? Yoksa belli arzuların, inkilapların, inandırılmışlıkların, umumi kabullerin tesirinde kalarak doğrudan sapma meyli ağır mı basmaktadır?
Öyleyse bütün insanların ilahi bir hikmetle yönlendirilmesi, bir kısmı zamana ve mekâna göre değişkenlik arz etmekle beraber, bir kısmı; asgari sınırlar olarak belirlenen, daimi ve her insan için eşit geçerliliğe sahip, değişmez ilahi kaidelerin vaz edilmesi gerekmez mi?
İşte “Tarihselcilik”e baktığımızda karşımıza çıkan temel soru(n)lar bunlar. Bu temel soru(n)lar, tarihselciliğin usuli olarak temellendirilmesi esnasında tetkik edilmesi icap eden soru(n)lardır. Her düşünce disiplininin/fikri nizamın/mezhebin usulî olarak birbiri ile zıt düşmeyen kaideler üzerine oturtulması elzemdir. Bu itibarla, naslara dayanan bir düşüncenin, sahada naslar ile ispatı kâfi değildir. Birbiri ile çelişmeyen bir usul zemininin tesisi de gereklidir. Aksi takdirde nasların yanlış anlaşıldığı neticesi ortaya çıkacaktır.
“Tarihselcilik; yaşadığın gibi inanma sanatıdır” ve tarihselciliğin fikriyatı bu zemin üzerine kuruludur diyebiliriz.
Bahusus Ehlisünnetin, ismindeki “ve’l-cemaat” kaydının manası olan ve aslını teşkil eden “Sahabeye ittiba” düsturu, Sahabeye ittiba edilmemesini kendine isim/şiar edinmiş “İslam Tarihselcileri” tarafından, Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’ın muameleleri ve içtihatları meselesinde istismar edilmektedir.
Mezkûr temel soru(n)larda çaresiz kalan tarihselciliğin, kaziyelerini sahada ispat sadedinde en kuvvetli delil olarak hayal ettiği Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’ın bazı muameleleri ve içtihatlarının, aslında onların hayal ettiklerinden farklı esaslara mebni olduğunu ortaya koymak elzemdir.
Bu muameleler ve içtihatlardan şunları bu yazımızda işlemeye gayret edeceğiz:
- Ümmü Veledi Satmanın Yasaklanması
- Tek Mecliste Verilen Üç Talakın Hükmü
- Müellefe-i Kuluba Zekât Vermenin kaldırılması
- Kıtlık Zamanında Hırsızın Elinin Kesilmemesi
“İslam Tarihselcileri” ümmü veledi satmanın yasaklanması meselesi üzerinden kölelik hukukunda; tek mecliste verilen üç talakın hükmü üzerinden evlilik hukukunda; müellefe-i kuluba zekât verilmemesi meselesi üzerinden ibadetler ve siyer/uluslararası ilişkiler bahsinde; kıtlık zamanında hırsızın elinin kesilmemesi üzerinden de ceza hukukunda değişik ve yeniliğin kapısını aralamayı ve bir yekûn olarak tüm ahkâmı, hevaları istikametinde sil baştan, yeniden inşa etmeyi hedeflemektedirler.
Mevla’nın izni ve inayetiyle, bu iddiaların ne kadar yersiz ve mesnetsiz olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaya, ehlisünnet ulemanın ne derece muhkem bir ilmi zeminde içtihat ettiklerini dilimiz döndüğünce izaha çabalayacağız.
Gayret bizden, tevfik Allahu Zülcelâl hazretlerinden…
Ümmü Veledi Satmanın Yasaklanması
Bazı rivayetler, ümmüveledin (efendisinden çocuğu olan cariye) satımının yasaklanası meselesini, Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın kendi aldığı bir kararmış gibi göstermektedir. “İslam Tarihselcileri”, ümmüveledin satımının yasaklanası meselesinin Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın kendi aldığı bir karar olduğunu dava etmenin “İslam’da kölelik kanunu” hususunda değişiklikler yapılmasına imkân sağlayacağı inancındadırlar. Bu itibarla meselenin hakikatine vakıf olmak yerine propagandasını yapmayı tercih etmişlerdir.
Biz burada meselenin hakikatine inmeyi ve ümmüveledin satımının yasaklanması meselesini, Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın kendi aldığı bir karar gibi gösteren rivayetler ile Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanından beri bunun yasak olduğunu ifade eden rivayetleri toplayıp meseleyi vuzuha kavuşturmaya gayret edeceğiz.
Ümmüveled ile alakalı bazı rivayetler, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında satılabildiğini ifade etmektedir.
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ أَنَّهُ قَالَ فِي أُمَّهَاتِ الْأَوْلَادِ : كُنَّا نَبْتَاعُهُنَّ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh) ümmüveled ile alakalı şöyle demiştir: “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında biz ümmüveletleri satardık.”[1]
Bazı rivayetlerde bahusus “Bunda bir beis görmezdik” ifadesi kullanılmıştır.
عَنْ جَابِر بْن عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ : كُنَّا نَبِيعُ سَرَارِيَنَا أُمَّهَاتِ الْأَوْلَادِ ، وَالنَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَيٌّ ، لَا نَرَى بِذَلِكَ بَأْسًا
Cabir bin Abdullah (Radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) hayatta iken biz ümmüveletleri satardık ve bunda bir beis görmezdik” [2]
Her ne kadar Beyhaki, “Bu rivayetlerde Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in hadiseden haberdar olmasına rağmen bir şey demediğine ve böylelikle de Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in takriri vesilesiyle yapılan fiiliyatın caiz olacağına dair bir kesinlik yoktur” dese de[3] Nesai’de gelen bir rivayette açıkça şu ifade kullanılmıştır:
عَنْ جَابِر قَالَ : كُنَّا نَبِيعُ أُمَّهَاتِ الأَوْلاَدِ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلاَ يُنْكِرُ ذَلِكَ عَلَيْنَا
Cabir bin Abdullah (Radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında biz ümmüveletleri satardık ve buna karşı çıkmazdı.” [4]
Bu rivayetlerin yanı sıra farklı bazı rivayetler, Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) halife olduğunda ümmüveledin satımını bizatihi kendi kaldırdığı iması içermektedir.
عُمَرَ بْن الْخَطَّابِ قَالَ : أَيُّمَا وَلِيدَةٍ وَلَدَتْ مِنْ سَيِّدِهَا فَإِنَّهُ لَا يَبِيعُهَا وَلَا يَهَبُهَا وَلَا يُوَرِّثُهَا وَهُوَ يَسْتَمْتِعُ بِهَا فَإِذَا مَاتَ فَهِيَ حُرَّةٌ
Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Bir cariye, efendisinden çocuk doğurursa, o satılamaz, hediye edilemez, miras olarak kalmaz. Efendisi ondan istifade eder. Efendisi ölünce hür olur.”[5]
Ümmüveledin satımını yasaklamasının gerekçesi olarak da “Onu çocuğu azat etmiştir”[6] diyerek, efendisinden doğurduğu çocuğu sebebiyle azat olduğunu ifade etmiş, başka bir seferinde ise “Çocuğu hür iken annesi nasıl satılabilir” diyerek hükmün illetine açıklık getirmiştir.[7]
Abdullah ibni Ömer (Radıyallahu anh), ümmüveledin satımını bizzat Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’ın yasakladığını ima eden ifadelerde bulunmuştur.
عَنْ عَبْدِ اللهِ : أَنَّهُ ذُكِرَ لَهُ بَيْعَ أُمَّهَاتِ الأَوْلاَدِ ، فَقَالَ : لَكِنَّ عُمَرَ الْقَوِيَّ الأَمِينَ أَعْتَقَهُنَّ.
Abdullah ibni Ömer (Radıyallahu anh)a ümmüveledin satılabileceğinden bahsedilince şöyle dedi: “Ancak kuvvetli ve güvenilir olan Ömer (Radıyallahu anh) onları azat etmiştir.”[8]
Başka bir rivayette şöyle demiştir:
جَاءَ رَجُلٌ ابْنَ عُمَرَ ، فَقَالَ : إِنَّ ابْنَ الزُّبَيْرِ قَدْ أَذِنَ بِبَيْعِ أُمَّهَاتِ الْأَوْلَادِ قَالَ : فَقَالَ ابْنُ عُمَرَ : لَكِنَّ أَبَا حَفْصٍ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَتَعْرِفُونَهُ ؟ ” لَمْ يَأْذَنْ بِبَيْعِهُنَّ وَأَعْتَقَهُنَّ ”
“İbni Ömer (Radıyallahu anh)a bir adam geldi ve İbni Zübeyr’in ümmüveletlerin satımına izin verdiğini söyledi. Bunun üzerine İbni Ömer (Radıyallahu anh) şöyle dedi: Fakat Ebu Hafs Ömer ibni Hattap, müminlerin emiri -onu tanıyorsun değil mi?- ümmüveletlerin satımına izin vermemiştir. Onları azat etmiştir.”[9]
Bazı rivayetlerde, bu emsal meseleler mevzu bahis olduğunda kullanıldığına şahit olduğumuz “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hazreti Ebubekir (Radıyallahu anh) devrinde böyleydi. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) değiştirdi” kalıbına rastlamaktayız. Cabir ibni Abdullah (Radıyallahu anh) şöyle demektedir:
بِعْنَا أُمَّهَاتِ الأَوْلاَدِ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَبِى بَكْرٍ فَلَمَّا كَانَ عُمَرُ نَهَانَا فَانْتَهَيْنَا.
“Biz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hazreti Ebubekir (Radıyallahu anh) devrinde ümmüveletleri satar idik. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) gelince bunu yasakladı. Biz de bıraktık.”[10]
Bu rivayetlere bakıldığında, gayritabii bir biçimde bu yasaklama hükmü Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’a nispet edilmektedir. Hatta yukarıda zikrettiğimiz gibi bazı rivayetlerde sarahaten “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hazreti Ebubekir (Radıyallahu anh) devrinde satılabilirdi. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) yasakladı” denmektedir. Bununla beraber, ümmüveledin satımını -olması gerektiği gibi- direk Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in yasakladığını ifade eden çok açık rivayetler de mevcuttur.
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَيُّمَا رَجُلٍ وَلَدَتْ مِنْهُ أَمَتُهُ فَهِيَ مُعْتَقَةٌ عَنْ دُبُرٍ مِنْهُ.
İbni Abbas (Radıyallahu anh)’tan rivayet ettiğine göre Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim ki cariyesi kendisinden çocuk dünyaya getirir, o cariye efendisinin ölümünden sonra hürdür.”[11]
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in oğlu İbrahim’in (Radıyallahu anh) annesi Mariye validemizin (Radıyallahu anha) durumunu haber veren hadis-i şerifler, ümmüveledin satımını Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in bizzat yasakladığını ifade eden rivayetler arasındadır. Bu rivayetler de, Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın ümmüveledin satımının doğru olmayacağı ile alakalı zikrettiği illetleri, bizatihi Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in fem-i şerifinden işitmekteyiz:
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لأُمِّ إِبْرَاهِيمَ حِينَ وَلَدَتْ : “أَعْتَقَهَا وَلَدُهَا”
İbni Abbas (Radıyallahu anh)dan rivayet ettiğine göre Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), oğlu İbrahim’in (Radıyallahu anh) annesi onu doğurduğunda şöyle buyurmuştur: “Çocuğu onu azat etti.”[12]
İmam-ı Beyhaki şöyle demektedir: “Hazreti Ayşe annemiz (Radıyallahu anha) Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in vefat ettiğinde ne bir dirhem, ne bir köle, ne de bir cariye bırakmadığını ifade etmiştir. Bu ifadede, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in oğlu İbrahim’in (Radıyallahu anh) annesi Mariye (Radıyallahu anha) validemizin, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in vefatından sonra cariye olarak kalmayıp azat olduğuna delalet vardır.”[13]
Abdullah bin Ömer (Radıyallahu anh)ın, ümmüveledin satımının yasaklanmasında Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ı öne çıkaran rivayetlerinin yanı sıra, bu hükmü direk Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)e nispet ettiği ifadeleri de vardır.
عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ أُمَّهَاتِ الْأَوْلَادِ ، وَقَالَ : ” لَا يُبَعْنَ ، وَلَا يُوهَبْنَ ، وَلَا يُوَرَّثْنَ ، يَسْتَمْتِعُ بِهَا سَيِّدُهَا مَا دَامَ حَيًّا ، فَإِذَا مَاتَ فَهِيَ حُرَّةٌ ”
Abdullah bin Ömer (Radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ümmüveletlerin satımını yasakladı ve dedi ki: Satılamazlar, hediye edilemezler, miras olarak kalmazlar. Efendisi berhayat olduğu müddetçe ondan istifade eder. Efendisi ölünce hür olur.”[14]
Abdullah bin Ömer (Radıyallahu anh)ın hükmü bazen Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)e, bazen de Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)a nispet etmesinin gerekçesi; meseledeki ihtilafı ortadan kaldıran kişinin Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) olasıdır. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) haliflik vasfını da kullanarak Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)in koyduğu bu hükmün herkese ulaştırılıp kabul görmesini temin etmiştir. Bu tamim onun tarafından yapılınca hüküm ona nispet edilmiştir.
Dikkatli bir inceleme yapıldığında Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın kendisinin de bu hakikati çok sarih bir şekilde ifade ettiğini görürüz.
عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ ، أَنَّ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَعْتَقَ أُمَّهَاتِ الْأَوْلَادِ ، وَقَالَ عُمَرُ : أَعْتَقَهُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Said ibni Müseyyib’den nakledildiğine göre Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ümmüveletleri azat etti ve şöyle dedi: onları Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) azat etmiştir.[15]
Görüldüğü gibi Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)ın kendisi de hükmü bizzat Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)e nispet etmiştir. Bu hakikati görmezden gelmek kesinlikle art niyettir. Nefsin ve şeytanın aldatmacasıdır.
Dipnotlar
[1] Darakutni, Sünen, r.38-9; Nesai, r.5023
[2] Darakutni, Sünen, r.37; Nesai, r.5021
[3] Beyhaki, es-Suğra, r.4557
[4] Nesai, r.5022
[5] Muvatta, r.798
[6] Beyhaki, es-Suğra, r.4554
[7] Abdurrezzak, r.13210
[8] İbni Ebi Şeybe, r.22017
[9] Abdurrezzak, r.13229
[10] Ebu Davut, r.3956
[11] İbni Ebi Şeybe, r.22009
[12] Beyhaki, es-Suğra, r.4551-2
[13] Beyhaki, es-Suğra, r.4553
[14] Darakutni, Sünen, r.34-6
[15] Darakutni, Sünen, r.40.