Hendek Savaşı 627
Hz. Ali (r.anh)’in Kûfe’de Şehit edilmesi 661
ALİ İBNİ EBÎ TÂLİB (Kerramallâhu Te‘âlâ Vechehû)
Rasûlüllâh‘ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş’ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib’tir. Künyesi Ebu’l Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru’l-Mü’minin’dir. Ayrıca “Allah’ın Arslanı” ünvanıyla da anılır.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) küçük yaşından beri Rasûlüllâh‘ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanında büyüdü. On yaşında İslâm’ı kabul ettiği bilinmektedir. Hazreti Hatice (Radıyallâhu Anhâ)dan sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hazreti Peygamber ile Hazreti Hatice’yi bir gün ibadet ederken gören Hazreti Ali’ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hazreti Ali hemen Müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Rasûlüllâh‘in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanındaydı. Kâbe’deki putları kırmasını şöyle anlatır:
“Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe’ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamayacağımı anladı, omzumdan indi, beni omzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe’nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Rasûlüllâh‘ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) omuzlarından indim. İkimiz geri döndük.” [1]
Resûl-ü Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah’u Teâlâ’dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hazreti Ali’ye (Radıyallâhu Anh) bıraktı, Hazreti Ali de bir ziyafet hazırlayarak Haşimoğullarını davet etti. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yemekten sonra: “Ey Abdülmuttalip oğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum. İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey’at edecek” dedi. Yalnız Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) kalktı ve orada Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e onun istediği sözlerle bey’at etti. Bunun üzerine Resûl-ü Ekrem, “Kardeşimsin ve vezirimsin ” diyerek Hazreti Ali’yi (Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû) taltif etti.
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Hazreti Ali’a (Radıyallâhu Anh) bıraktı ve o gece Hazreti Ali, Rasûlüllâh‘in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yatağına da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hazreti Ali, Hazreti Peygamber’i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber’e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), Efendimiz‘in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine’ye hicret etti. Medine’de de Efendimiz‘in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekâtlarına katıldı, Uhud’da gâzî oldu. Bedir’de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tespit ederek Efendimiz‘e (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir’de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler’le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid ibni Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hazreti Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine “Allah’ın Arslanı” lâkabı, Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), Bedir savaşından sonra Efendimiz‘in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) biricik kızı Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ile evlendi. Nikâhını Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kıydı. O zamana kadar Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile oturan Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) nikâhtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın, Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi.
Berâe (Tevbe) sûresinin ayetleri nâzil olunca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ı Mekke’ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi.
Yemen bölgesinin İslâm’a girmesi zordu. Görev yine Ali ibni Ebî Tâlib’e (Radıyallâhu Anh) verildi. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) “Bu çok güç bir iş” dedi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de “Yâ Rabb, Ali’nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun membaı olsun” diye dua edince, Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), siyah bir bayrak alarak Yemen’e gitti, kısa süren irşatları sayesinde Yemen’in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.
Ali (Radıyallâhu Anh) devamlı olarak Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Rasûlüllâh‘ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tabiri ile “ilim beldesinin kapısı” olarak ümmetin en bilgini idi.
Arapça gramerin öğretilmesini Ebû Esved ed-Düeli’ye, Kur’an okutma ve öğretme işini Abdurrahman es-Sülemi’ye, Tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl ibni Ziyâd’a verdi. Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade ibni es-Sâmit, ve Ömer ibni Seleme’yi görevlendirdi.
Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe’de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar. Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı:
- Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın.
- Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.
- Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin.
- Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.
- Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.
- Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.
- Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.
- Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.
- Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.
- Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.
- Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın.
- Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.
- Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.
- El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.
- Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.
- Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın.
- Kan dökmekten kaçının, İslâm’ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi, sonunda şehid oldu.
Hazreti Ali Ali (Radıyallâhu Anh) İslâm’ın bütün güzelliklerine vâkıftı. Çünkü o, Rasûlüllâh‘ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) daima yanında bulunmuştu. Vahiy kâtibiydi, hâfız, müfessir ve muhaddisti. Hazreti Peygamber’den beş yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkâmın nazariyatından çok amelî keyfiyetine bakardı: “Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber’in tekzip edilmesini ister misiniz?” (Buhârî, İlim) demiştir.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın, Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları oldu.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ın, “Zülfikâr” adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hazreti Ali’ye Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından hediye edilmişti.
Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) buyurdu: “Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.”
“İnsanın yaşlanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet’e girmesinden daha hayırlıdır. ”
“Kul ümidini yalnız Rabbi’ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır. ”
“Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini Allah’u Teâlâ bilir’ demekten sakınmasın.”
“Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. ”
“Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah’u Teâlâ’yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir. ”
“Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır. ”
“Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.”
“Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.”
Hazreti Ali (Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû) bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslâm’ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir. (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)[2]
Dipnotlar
[1] (Ahmed ibni Hanbel, El Müsned, 1/384).
[2] Muhammed Yûsuf Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, Hulefa-i Raşidin, Hazreti Ali (Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû)