Ebu Musa (Radıyallahu Anh) (şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e bir isteyen geldiğinde veya kendisinden herhangi bir hacet istendiğinde bize): “Şefaat (yardım)cı olun, sevap kazanırsınız. Allah-u Tealâ dilediği şeyi Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in lisanı üzere onu yerine getirecektir.” Buyururdu.[1]
Hadis-i Şerif’in İzahı
Hadis-i şerif hem bizzat yapmak hem de sebep olmak suretiyle sadaka hakkında şefaat etmek lazım olduğunu, şefaat eden kimsenin muhakkak ecrini alacağını beyan etmektedir.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bunu şöyle açıklamıştır: “Kardeşinize yardım ederseniz ben de size dua ederim, Peygamberinin istediği her şeyi yapan Allah, yaptığınız veya yapılmasına delalet ettiğiniz hayrın karşılığını hem dünyada hem de ahirette size verir.”
Sıkıntının giderilmesi ve zayıfa yardım için büyüğe şefaatçi olmak meşru’ kılınmıştır. Çünkü herkes bu maksatla reise ulaşamaz ve yanına girmeye muvaffak olamaz. Halbuki reis ondan haberdar olsa ve gerçek halini bilse yardımcı olabilecektir. Şu hâlde reise şefaat suretiyle durumun açıklanması gerekir. Nitekim Resulullah halkla kendi arasına bir perde, bir mania koymadığı halde: “Şefaat edin” buyurmuştur.
Şefaat sadece büyükler nezdinde yapılmaz, halk arasında da birbirlerine karşı meselelerinde, kırgınlıkların giderilmesinde, ihtiyaçların görülmesinde yapılır ve müstehabtır. Fesadda ısrar edenler, kötü davranışlarıyla meşhur olanlar için şefaat câiz olmaz, ta ki bu hallerinden menedilsinler. Keza hakkın iptali, zulmün işlenmesi gibi menfi maksatlarla şefaat yapılmaz.
İktibâs: Ahmet Fikri (Doğan) Efendi Hazretleri, Delîlü’s-Sâlikîn, 1/257.
Dipnot
[1] (Buharî, Zekât:22)