1 Ekim 2016 tarihi itibariyle, bir hicrî seneyi daha geride bırakmış ve (güneşin batışıyla birlikte) hicrî 1438. seneye erişmiş bulunuyoruz. Bizi bu seneye ulaştıran Rabbimiz Azze ve Celle’ye sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Bu vesileyle, vasıl olduğumuz hicrî senenizi tebrik eder, ümmetin refâhı ve felâhı hususunda yeni bir başlangıç, adeta bir milat olmasını; amel ve ibadet noktasında fazîlet ve bereketiyle, hep birlikte ihyâ edebileceğimiz bir sene olmasını, yüce Rabbimiz’den (Celle Celâluhû) niyâz ederiz.
Duâ ve temennîlerden elbette ki vazgeçmeyecek, Rabbimiz’e (Celle Celâluhû) iltica etmekten geri durmayacağız. ‘’(Habîbim!) De ki: “Duanız (ve ibadetiniz) olmasaydı, Rabbim sizi ne yapsın?/Rabbim size niye değer versin? (Çünkü değeriniz, ancak Rabbinizi bilmeniz sayesindedir, yoksa hayvanlardan ne farkınız olurdu?)’’
Ömür kandili sönene dek, amellerimizi yazmakla vazifelendirilmiş olan Melekler, yaptığımız her şeyi istisnasız kaydetmektedirler ve son nefesimize dek, kaydetmeye de devam edeceklerdir. İnsanın zayıf ve cahil olduğunu kitabında açıkça beyan etmiş olan Allah Azze ve Celle, yarattıklarını, kulların kendilerini tanıdığından daha iyi tanımaktadır hiç şüphesiz. Hata da, günah da kullar içindir. Asıl olan, hatalardan dönebilmek ve hakiki bir pişmanlıkla, aynı hatalara bir daha düşmemek üzere, tevbe edebilmektir. Kitabımıza yazılacak olanlar, ellerimizle yapacaklarımızdır. Dolayısıyla, kitabı sağından ya da solundan verilen olmak; kitabımıza yaz(dır)makta olduğumuz hayatımızın yönüyle belirleyeceğimiz, şahsımıza ait bir kararın karşılığı ve neticesi olacaktır.
Bu itibarla, sene başı ve sene sonu kavramlarını, birer muhasebe unsuru haline getirmeli, eğer böyle bir muhasebeye daha önce hiç girişmemişsek, bugüne kadar yaptıklarımızı gözden geçirerek tevbe etmeli, kul hakkına taalluk etmiş olan kusurlarımızı, hak sahipleriyle helâlleşerek gidermeye çalışmalıyız. Muhasebesini, günde, haftada ya da ayda olsun bir kez yapmamış olanlar, hakiki hesap günü gelip çatmadan önce, hiç olmazsa ömürde bir kez yapmış olma adına, bugüne dek yaptıklarını gözden geçirerek samimi bir bağışlanma talebinde bulunmalıdırlar. Muhasebe bilincine sahip olanlarımız ise kararlılık ve özverilerini, bir hatta birkaç adım öteye taşıyabilmenin gayreti içerisinde olmalıdırlar.
Kamerî Takvimin Esası Hicret
Hicri takvimin esası olan hicret, 1400 sene önce yaşanıp da son bulmuş bir hadise değildir. Bilhassa saptırıcıların kol gezdiği, günahların kolaylaştırılıp günah yollarının her yanı sardığı günümüz dünyasında, her an ve her dakika devam eden, muhtaç bulunduğumuz bir hadisedir. İlk insan ve Nebîlerin ilki Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)dan, kavimlerinin inkârı sebebiyle aralarından ayrılmak zorunda kalmış olan; Hazreti Nûh, Hûd ve Sâlih Nebîlere (Aleyhimusselâm), Hanım ve çocuklarıyla Mekke-i Mükerreme’yi şereflendiren Hazreti İbrâhim (Aleyhisselâm)dan, yeğeni Lût (Aleyhisselâm)a, Hazreti Yûnus (Aleyhisselâm)’dan Hazreti Yûsuf (Aleyhisselâm)’a, Mûsa ve Hârûn (Aleyhimesselâm)’dan, Hazreti Yahyâ (Aleyhisselâm)a, müşrik baskısından Allah Te’âlâ’ya ilticâ eden Ashâb-ı Kehf’ten, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in riyasetinde Habeşistan’a ve beraberinde Yesrib’e hicret eden muhâcir Mü’minlere, vatanlarını terk etmek zorunda bırakılan günümüz Müslümanlarından, muhacir gömleğiyle denizde boğulup karada vurularak şehit olanlara ve günahın, ma’siyetin her yanı sardığı asrımızda, günahlardan sakınmak amacıyla bulundukları ortamı değiştirme hassasiyeti gösteren Mü’min kardeşlerimize varıncaya dek hicret, hepimizin hayat yolculuğu ve kaçınılmaz kaderidir.
Medine-i Münevvere’de kurulan İslâm devlet ve medeniyetinin temellerinin atılmasının vesilesi olan hicret, her insanın hayatının başlangıcı ve sonudur esasında. Doğumundan, son nefesini verinceye kadar köyünden ya da beldesinden hiç ayrılmamış olanlar da birer muhacirdirler. Zira ana rahminden dünyaya göçerek başlayan, yerin yüzünü terk edip, zahiren altına göçmek ve hakikatte dâr-ı bekâya irtihâl ile son bulan dünya hayatı, hakikî hicrete atılan ilk ve son adımlardır. Bu durum, her insanın kaçınılmaz muhacirliği olarak, hicrete şahsî planda şahit olmaktır. Hicret, bir kaçış değil, varoluş mücadelesinin adıdır. Yıkmanın değil, yapmanın yoludur. Sonun değil, yeni bir başlangıcın müjdecisi olmuştur hicret.
Fazîleti Kur’ân ile Sabit Mübârek Muharrem Ayı
Kamerî takvim, Muharrem ayı ile başlamaktadır. Muharrem ayı, haram ay olduğu beyan edilmiş olan ve âşûrâ gününü ihtivâ eden fazîlet, bereket ve arınma mevsimlerindendir. Site içeriğimizde, gerek Muharrem ayının fazîleti, ehemmiyeti ve hususi amel, ibâdet ve duâları noktasında, gerekse de hicret konusunda kaleme alınmış müstakil makaleler istifadenize sunulmuştur.
Hicret Konulu Makalelerimiz:
Söylemdeki Sadakatin Eylemdeki Zuhuru Hicret
Hicretten Yansımalar (Hicret Bize Ne Söyler)
Lügat, Istılah Anlamları ve Tarihçesiyle Hicret
Muharrem Ayının Fazîleti, Fazîletli Amelleri ve Hususi Duâlarıyla İlgili Makalelerimiz: