Kur’ân-ı Kerîm’in on bir yerinde ismi geçen İblis, insanı kıskanması yüzünden Allah Te‘âlâ’ya karşı gelen, küstahlığı ve böbürlenmesi sebebiyle lânete uğrayan, insanın amansız düşmanı bir varlıktır. İnsanı, Allah Te‘âlâ’nın dinine, iyiye ve güzele ters düşürmeyi gaye edinmiş ve şeytanlar denilen yardımcılarıyla bu uğurda bütün varlığını seferber etmiştir.
O, bütün şeytanî faaliyetlerin beyni ve babası olan varlıktır. Görünmeyen bir güçtür. Biz onu “Şeytanlık” denilen faaliyetleriyle fark ederiz.
İblis, bilgisinin çokluğundan değil, bilâkis cehaleti sebebiyle sapmıştır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, şirk de dâhil olmak üzere en büyük sapmaların cehalet ürünü olduğu açıkça ilân eder.
İblis, ilâhî idareye saygı ve sevgi planında ters düşmüştür. Çünkü seven, sevdiğinin sevdiğini de sever. Dahası sevgi zıtlaşmayı değil, kaynaşmayı gerektirir. İblis; saygıyı nefrete, kaynaşmayı boğuşmaya çevirmenin de ilk temsilcisidir.
Allah Te‘âlâ’nın güven ve sevgisini yitiren İblis, izin koparır koparmaz, biricik düşmanı Hazreti Âdem ve zürriyetini yıkmak için hemen işe girişti. İlk darbeyi Hazreti Âdem ve hanımına indirmeye yeltendi.
“Şeytan” kelimesi; İblis’in kuvvetine, faaliyetine verilen ad olup zaman zaman İblis yerine de kullanılır. Bu kelime Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok İblis’in tavrı, tarzı, metodu, askeri, yardımcısı bazen de etkisi şeklinde kullanılmıştır. Bu bakımdan “İblis” kelimesinin çoğulu olmazken şeytan kelimesinin çoğulu “Şeyâtîn”dir. Şeytan kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok kere zikredilmesi, İblis’in yardımcılarının çokluğuna işarettir.
Şeytan, insanın îmânına, ihlâsına, doğruyu öğrenmesine ve bilmesine düşmandır. Âsi, nankör ve iradesini şerre kullanan bir kuldur. Her ne kadar şer ve mel’un bir güçse de, ancak Allah Teâlâ’nın irâde ve takdiri içinde faaliyet gösterebilir. Allah Te‘âlâ onu yaratılışın bir parçası olarak varlık alanına çıkarmıştır.
Şeytan, insanın aleyhine ve insanı tahrip için çalışır. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen sıfatlarının başında recm (taşlanmış, kovulmuş) özelliği gelir. Bu sıfat ona Hazreti Âdem’e secdeden kaçındığında, Allah Te‘âlâ tarafından verilmiştir.
İstiâzenin Önemi
Kur’ân-ı Kerîm okumaya başlamadan önce, “أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ” diyerek istiâzede bulunmak, Kur’ân-ı Kerîm’in sonsuz bereketinden, kalbe feyzin akması için bir kapıdır. Şeytan ise baş düşmanı insana verilecek nasiplerin tamamını veya bir kısmını engellemeye çalışır. İnsan bunun şuurunda olursa, Allah Te‘âlâ’nın yardımına sığınır ve kalbiyle hayırlı bir sefere hazırlanmış olur. Yani istiâzede bulunmak, gaflet hâlinden sakınmaktır.
İstiâzeyle başlamasına rağmen, Kur’ân-ı Kerîm’i şuursuz bir şekilde okumaya başlayan nice Kur’ân-ı Kerîm okuyucuları ve araştırmacıları vardır ki, bereketin kapılarını aralamak şöyle dursun, okudukları boğazından aşağı bile inmez, yani mânâsından en küçük bir hisse ile bile hissedâr olmazlar. Bu durum aslında her iş için geçerlidir. İstiâzesiz başlayan işler akîmdir, ebterdir!
Kur’ân-ı Kerîm, Allah Te‘âlâ’yı unutan cahil bir nefsin, şeytanın desiselerine kapılacağını beyân eder. Nitekim Allah Te‘âlâ’nın dininin yerine, bir yığın batıl inanç ve hezeyandan oluşan başka inanç sistemleri ortaya koymaya kalkan ukala gürûhlar, şeytanın oyuncağı hâline gelmiş, tedaviye muhtaç zavallılardır. Şeytan kıyamet gününde, aldattığı ve cehenneme düşürdüğü insanlara alaylı bir şekilde hitap edecek ve onları suçlayacaktır.
Cenab-ı Hak; bizi cehaletten, İblis’e ve onun yardımcılarına aldanmaktan korusun! Bizleri îmân, ihlâs ve gerçek ilim sahiplerinden ayırmasın!