Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e verilen en büyük mûcize Kur’ân-ı Kerîm olmakla beraber, kendisine pek çok harikulâde mûcize bahşedilmiş ve bu mûcizeler, gerek konuyu ihtivâ eden kitaplarda, gerekse de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nübüvvet delillerini cem etmek maksadıyla telif edilmiş eserlerde detaylarıyla yer almıştır. Bu hissî mucizeler, cemâdâtın (cansız varlıklar) Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile mûcizevî bir şekilde irtibat kurmalarını da ihtivâ eder.
Mü’minlerin ibâdet hayatında Cumâ günü önemli bir yer tutar ve Cumâ günü denildiğinde de akla gelen ilk şeylerden biri hutbe olur. Hutbe minberi, minber de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in minber edindiği hurma kütüğünü hatırlatır…
Hurma kütüğünün ona karşı gösterdiği hasret ve sevgi hisleri, bize bütün bu haberlerin doğruluğunu gösterip teyid eder. Bu hadîs bizatihi meşhurdur (yaygındır). Onun hakkında haber mütevâtirdir. Bu hadîsi sahîh ehli tahric etmiştir (kökünü bulup nakletmiştir). Sahâbe-i Kirâm’dan şu on üç (veya daha fazla) kişi rivâyet etmiştir. Onlardan şu isimleri verebiliriz: Ubey ibni Ka’b, Cabir ibni Abdillâh. Enes ibni Malik, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Abbas, Sehl ibni Sa‘d, Ebû Saîd el- Hudrî, Bureyde, Ümmi Seleme, el-Muttalib ibni Ebî Vedâ‘a (Radıyallâhu Anhum). İşte bu sahâbîlerin hepsi aynı anlama gelen hadîsler rivayet etmişlerdir.
Câbir (Radıyallahu Anh) anlatıyor: “Mescid, hurma kökleri (kütükleri) üzerinde kurulmuştu. Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) hutbe îrâd edeceği zaman o kütüklerden birine çıkardı. Sonra kendisine minber yapılınca, (mezkûr) kütüğün deve sesine benzeyen bir sesle (hasretten ve iştiyaktan) inlediğini duyduk.”[1]
Enes (Radıyallahu Anh)ın rivâyetinde şu ilave bulunmaktadır: “Mescid bile onun sesinden sarsıldı (sallandı).”[2]
Sehl ibni Sa‘d (Radıyallahu Anh)ın rivâyetinde şu ilave bulunmaktadır: “Onu gören insanların ağlaması da çoğaldı.”[3]
el-Muttalib ibni Ebî Vedâ‘a (Radıyallahu Anh) ile Ubey (Radıyallahu Anh)ın rivâyetlerinde: “Çatlayıp yerinden oynadı… Nihayet Râsûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) geldi, mübarek elini üzerine koydu da (ancak ondan) sonra sustu.” ifadeleri yer almaktadır. Diğer bir rivâyette, hurma kökünün susmasının ardından Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Zikirden yitirdiği şeyden dolayı ağlıyor bu” şeklindeki açıklaması yer bulmaktadır.
Başka bir rivâyette, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu aktarılmıştır: “Nefsim yed-i (kudretinde) olana yemin ederim ki, eğer onu kucaklamasaydım (okşamasaydım) hasret ve hüznünden dolayı kıyamete kadar böyle ağlayacaktı.”[4]
Hasan el-Basrî (Rahimehullâh) bu kıssayı anlattığı zaman ağlar ve derdi ki: “Ey Allah’ın kulları, odun odunken Rasûlullâh’ın şevkine dayanamayıp ağlıyor! Ona kavuşmaya hasret çekmeye siz (daha ehaksınız!)”
Hurma Kütüğünün Âkıbeti
Konuyu aktaran kaynaklar bize hurma kütüğü hakkında farklı rivâyetler kaydetmektedir. el-Muttalib, Sehl ibni Sa‘d ve Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anhum)un rivâyetine göre, Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in emriyle minberin altına gömülmüştür.
Sehl ibni Sa‘d (Radıyallahu Anh)dan nakledilen bazı rivâyetlerde, minberin altında gömüldüğü bilgisinin yanı sıra tavana konduğu yönünde bilgiler vardır.
Ubey (Radıyallahu Anh)dan şöyle nakledilmiştir: “Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldığı zaman, onun üstünde kılardı. Mescid yıkılınca, Ubey onu aldı. Kurt yiyip (onu) bitirinceye kadar Ubey’in yanında kaldı. Sonra çürüdü (eriyip gitti).”
İmâm el-Beyhakî’nin de Delâil’inde kaydettiği bir rivâyette şöyle anlatılmıştır: “Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu kendine çağırdı. Yeri yararak ona geldi. Onu okşadı ve yerine dönmesini emretti. Bunun üzerine o da yerine döndü.”
Büreyde (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona dedi ki: “İstersen seni bulunduğun bahçeye vereyim, tekrar dal budak sal ve eski haline gel! Tekrar yaprakların ve meyven olsun. İstersen seni cennete dikeyim de Allah dostları meyvenden yesin.” Bunu dedikten sonra Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona kulak verdi ve onun şöyle dediğini duydu: “Beni cennete dik ve benden Allah dostları yesin ve eskiyip çürümeyeceğim bir yerde olayım!” (Ağacın bu sesini) Peygamber’in yanında olan kimse de duydu.
Sonra Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şu mukabelede bulundu: “(İstediğini) yapacağım! Sonra (mübarek sözlerine şunu da) ilâve etti: “Dâr-ı bekayı, dâr-ı fenâya (geçici dünyaya) tercih etti!..”
Kadı İyâz (Rahimehullâh) eş-Şifâ’da bu rivâyetleri açıklayarak naklettikten sonra şöyle der: “İşte gördüğün gibi bu hadîsi, sahih ehli köklerini bulup çıkarmışlardır ve onu sahabe(i-İzam)dan (Radıyallahu Anhum) isimlerini zikrettiğimiz zevattan, onların iki misli olan (çoklukta) tabiînden rivayet etmişlerdir.”
“Bu adedin dûnunda olan rivâyet edildiği zaman, bu baba önem gösterenler için kesin bir bilgi hâsıl oluyor. (Bunda haydi haydi, kesin kesin bilgi hâsıl olur). Ayakları doğru yolda dimdik kılan ancak Allah (Celle Celâluhû)dur!”[5]
Dipnotlar
[1] Buhârî, Cuma, 26
[2] Tirmizi, Menakıb 9
[3] Dârîmî, Mukaddime: 6
[4] Dârîmî, Mukaddime: 6
[5] Konuyla ilgili detaylı malûmat için bkz. Kadı İyâz, Şifâ-i Şerîf, Bedir Yayınevi, İstanbul, s.301-303