Vefâtının sene-i devriyesi olan 19 Şubat tarihi vesilesiyle, büyük zâhid İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh)ı örnek şahsiyetiyle hatırlıyor, hayırla ve minnetle yâd ediyoruz. Hâl tercemesi ve zühde yönelişine dair menkıbelere buradan ulaşabilirsiniz…
Ferîdüddîn-i Attâr (Kuddise Sirruhû) et-Tezkiretü’l-Evliyâ nâm eserinde onu, ‘Din ve dünya sultanı, yakîn, inziva âleminin hazinesi, devlet esrarının definesi, en büyük iklimin padişahı, (ilâhî) lütuf ve keremle yetişen âlem şeyhi’ şeklinde tarif etmiştir.
Ebû Nuâym, Hilyetü’l-Evliyâ nâm eserinde İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh)ı: “Yolu Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şeriatı olup dayanağı Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sözleriydi. Hayrın ve Allah Te‘âlâ’ya ulaştıranların dostu, fitnenin ve arzuların muhalifiydi.” şeklinde takdim etmiştir.
O, bir hükümdar evlâdı olup taht varisi idi. Belh’in sultanı oldu. Gönlüne düşen ateşin peşine düşüp hakikat sırrına erdi. Sultanlıktan vazgeçmiş olması yönüyle, verâ ve zühd onun hayatında mânâ buldu. Vaktinin en takvalılarından ve en dindarlarından biriydi. Zühdde büyük bir nasibi vardı. Tanıyan herkes tarafından makbul bir kimse olduğuna şehadet edilmişti. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh)ın da meclisinde bulunmuş, kendisinden istifade etmişti. O, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh)ı methettiği gibi onun tarafından da methedilmişti. Sahip olduğu efendiliğin kaynağı, sürekli Allâh Te‘âlâ ile meşgul olmasıydı.
Fakirliğin Mânâsı
Zahiren zengin görünmeye rağmen hakikatte fakir olmanın beyanı sadedinde şöyle bir menkıbe anlatılır: Bir adam İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh)a: “Ey ebû İshâk! Benden şu cübbeyi hediye olarak kabul etmeni istiyorum.” dedi. İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh): “Eğer zenginsen kabul eder, fakirsen kabul etmem.” diye cevap verdi. Bunun üzerine o adam: “Zenginim!” dedi. İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh) sordu: “Ne kadar malın var?” Adamın cevabı: “İki bin dinar.” şeklinde oldu. Bunun üzerine İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh): “İki bin yerine dört bin olmasını istemez misin?” diye sordu. Adam: “Tabii isterim.” dedi. İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh): “Öyleyse sen fakirsin, bunu kabul etmem.” buyurmak suretiyle zenginlik ve fakirliğin aslında ne olduğunu beyan etti.
Verâ Makamında Zirve Bir Şahsiyet
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler de bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Bunlardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Sakınmayanlar ise zamanla harama düşerler. Tıpkı, sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın, girilmesi yasak bir arazisi vardır. Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.” (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107)
Hadîs şârihlerinin büyüklerinden allâme Kastallânî (Rahimehullâh) bu hadîs-i şerîfin şerhinde, İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh)ı da örnek göstermek suretiyle şöyle bir izahta bulunmuştur: “Yakinen helâl olduğunu bilmediğin şeyi terk et! Nitekim Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), zekât malından düşmüş olma endişesiyle yerde bulduğu bir hurmayı yememişti. Verâ’ın en ulvî noktası, harama bulaşırım korkusuyla helâlleri terk etmektir. Nitekim İbrahim ibni Edhem (Rahimehullâh), şiddetli açlığa rıza göstermiş, fakat hakkını veremedim korkusuyla işçiliğinin ücretini almamıştır.”
Mevlâ Te‘âlâ, onların örnek şahsiyetinden ve nasihatlerinden bizleri hissedar eylesin.