İnsanoğlu yaratılışı itibarıyla yemeye ve içmeye muhtaç bir şekilde yaratılmış ve bu ihtiyaç, insan hayatının devamı için kaçınılmaz kılınmıştır. Sosyal bir varlık olarak yaratılan insanlar birbirlerine birçok yönden muhtaç durumdadırlar. Bu durum beraberinde, yardımlaşmayı zorunlu kılar. Kimi insanlar bolluk içerisindeyken, kimileri ise yokluk içindedirler. Bu, tarih boyunca böyle olduğu gibi, günümüzde de böyledir. Sadece komşu ve akrabanın değil, dünyanın bir diğer ucundaki insanların yoksulluğunu dert edinmek ve onların bu müşkülünü izale adına elden geleni yapmak, insanlığın bir gereğidir.
İnsanların hem bireysel hem de toplumsal refahını dikkate alan İslâm, bunu sağlamanın formül ve yollarını da bütün açıklığıyla beyan etmiştir. Durumu iyi olanın yoksulu gözetmesi, belli ölçülerde fazîletli nâfile ibadetlerden kılınmışsa da zekât, fidye ve fitre farz ya da vâcib derecesinde mükellef tutulduğumuz mâlî ibadetlerdir.
Allah Te‘âlâ, İsrailoğulları’ndan alınmış olan misakı misal getirerek şöyle buyurur: “Hani İsrâîloğullarının kuvvetli sözünü almıştık ki; ‘Allâh’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlık sahib(ler)ine, yetimlere ve yoksullara da tam bir iyilikle (muamele edeceksiniz)! İnsanlara bir (iyilik ve) güzellik (ifadesi olan hoş ve yumuşak sözler) söyleyin. O (size farz edilen) namazı dosdoğru kılın, zekâtı da verin!’…”[1]
Âyet-i kerimede tevhide dair vurguların hemen ardından, Mevlâ Te‘âlâ’ya hakkıyla inanan kimselerin iyilik etmekle mükellef bulundukları zümreler zikredilmiş ve bu öğüde, namaz, zekât gibi ibâdetlerden evvel yer verilmiştir. Bu durumu büyük müfessir İmam el-Kurtubî (Rahimehullâh): “Yoksullara iyilik yapın, buyruğu atıftır. Yani biz onlara yoksullara iyilik yapmalarını da emrettik demektir” sözleriyle açıklamış ve yoksullarla ilgili şu îzâhatta bulunmuştur:
(Yoksullar demek olan) mesâkîn: ihtiyacın sakinleştirdiği (hareketsizleştirdiği) ve zelil kıldığı kimseler demektir. Bu buyruk sadaka vermeye, muhtaçları görüp gözetmeye, yoksul ve zayıfların durumlarını yakından takip etmeye teşvik anlamını da içermektedir.[2]
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Dul kadının ve miskinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bir kimse, Allah yolunda cihad eden ve durmaksızın kıyam eden ile açmaksızın oruç tutan kimse gibidir.”[3]
İbnü’l-Münzir (Rahimehullah)tan nakledildiğine göre Tabiûnun büyüklerinden İmam Tavus (Rahimehullâh), kız kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmanın Allah yolunda cihaddan daha faziletli olduğu kanaatinde idi.
Geçmiş Ümmetlerden Günümüze
Nakletmiş olduğumuz âyet-i kerîmede İsrâiloğullarından alınmış olan misakın Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmiş olması ve diğer bazı âyet-i kerîmelerde aynı konulara riayet etmenin mü’minlere yönelik bir emir olarak vurgulanmış olması, geçmiş ümmetlerden itibaren mesâkîne ikrâm ve yardımda bulunmanın bizim ümmet üzerine de vâcib kılındığını göstermektedir. Nitekim bu durum Rûhu’l-Furkān tefsirinde şöyle beyân edilmiştir:
“Hulâsa (özet): Tevrat’ta ancak Allâh-u Te‘âlâ’ya ibadet edip başkasına etmemek, anne-babaya güzel hizmet ve iyilik etmek, akrabayı gözetmek, yetimlere, miskinlere ihsan (iyilik) etmek, insanlarla hüsnü muaşeret (güzel geçinmek), namazı ikâme etmek (hakkıyla kılmak), zekâtı da edâ etmek üzere Benî İsrail’den ahit (söz) alındığı ve bu ahitten onların birçokları dönüp, aralarından az kimselerin itaat ettiğini, Allâh-u Te‘âlâ Kur’ân-ı Kerîm’de beyân ettiğine göre bu hükümlere bizim de riayet etmemizin vâcib olduğu, bizim de bunlarla mükellef (sorumlu) olduğumuz bu âyetten anlaşılmaktadır.”[4]
Yoksullara iyilik etmeyle ilgili farklı bağlamlarda pek çok âyet-i kerîme nâzil olmuştur ve tevhidin hemen akabinde iyilik etmenin vurgulandığı bir başka âyet-i kerimenin hitâbı şöyledir: “(Ey kullar!) Allâh’a (kulluk ve) ibâdet edin! O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Babayla anaya, (kardeş ve amca gibi) yakınlık sahibine, yetimlere, yoksullara, (soy veya mekân bakımından) yakınlık sahibi komşuya, (soyu veya evi) uzak komşuya, (eş, yol arkadaşı ve ders arkadaşı gibi) yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin mâlik olduğu şeylere(köle ve işçilere) tam bir iyilikle (muâmele edin)! Şüphesiz ki Allâh, çokça kibirli (olduğu için akraba ve komşularına iyi davranmayan) ve (üstünlüklerini sayarak insanlara hava atıp) ziyâde böbürlenici olmuş kimseyi sevmez (bu davranışlarına rıza göstermez).”[5]
Âyet-i kerîmenin hitâbında, tevhid inancına dair vurgunun hemen ardından toplumsal bir mesaj olarak ‘iyilik yapmak’ emredilmiş ve iyilik yapılacak zümreler arasında yoksullar ve ihtiyaç sahipleri özellikle belirtilerek konunun ehemmiyetine dikkat çekilmiştir.
İsmailağa Aşevi Hizmetleri ve Kumanya Organizasyonu
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunma hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleriyle müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır. İsmailağa Câmiası, biri Avrupa, diğeri Anadolu yakasında olmak üzere her gün ortalama 2500 kişiye sıcak yemek ikrâmında bulunduğu iki ayrı aşeviyle ve düzenlediği kumanya organizasyonuyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi:83’ten
[2] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruç Yayınları, İstanbul, 2014, c.2, s.199-200
[3] Buhârî, Edeb:25-26; Müslim, Zühd:41
[4] Mahmud Efendi Hazretleri, Rûhu’l-Furkān Tefsiri, Siraç Kitabevi, İstanbul, 1991, c.1, s.424-425
[5] Nisâ Sûresi:36