İslâm fıkhında yer alan “Müvekkilin vefatıyla vekilin vekâleti sona erer” (es-Serahsî, el-Mebsût, 19/234) kaidesi gereğince ve yolumuza ait eserlerde yer aldığı üzere Nakşibendî-Hâlidî usulümüzde, bir şeyhin vefatı sonrası vekâlet ve tarîkat vazifeleri düşer. İrşâd makamına geçen şeyhe biât edilerek vazifeler yenilenmedikçe, eski vekillerin intisâb, ders değiştirme, hatm-i şerîf yaptırma ve hâlleri dinleme gibi yetkileri bulunmaz.
Nitekim İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, şeyhi Muhammed Bâkibillâh (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin vefâtından sonra vekillerinden birinin, müridanın tarîkat vazifeleriyle ilgilenmeye devam etmesi hakkında kendisine sorulan soruya şöyle cevap vermiştir:
“Şu hâlde bu vekillik, şeyhimizin hayatta olmasına tahsis edilmiştir. Şeyhimiz âhirete irtihâl ettikten sonra mürîdlere meşgul olmaları gereken derslerini tâlim etmek ve hâllerini sormak hıyanet sayılır.” (1. Cild, 32. Mektûb)
Bunun üzerine Muhammed Bâkibillâh (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin nisbetinin devam ettiğinin ve bâki olduğunun belirtilmesi üzerine, sonra gelenlere düşenin usûlü muhafaza ederek nisbeti artırmak için çalışmak olduğunu vurgulamıştır.
Buna göre, yeni ders alacak muhibbânımızın ve ders değiştirecek olan ihvânımızın tarîkat vazifeleri hususunda altın silsilemizin 38. halkası Şeyhimiz Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimize intisâb edip vekâlet vazifesini üstlenen vekillere başvurmaları zorunludur. Bu şartı taşımadığı hâlde vekillik iddiasında bulunan kimselerin tarîkat vazifeleriyle ilgili muhatap kabul edilmesi doğru değildir.