İlmin tahsili ve amele konu olması hususu üzerinde duran Ulemâ-i kirâm hazerâtı, ilim adamının güvenilirliği konusu üzerinde de önemle durmuşlardır. İlim talep edilecek şahıslarda aranması gereken vasıflar hakkında mâlûmâta buradan, ilim sahiplerinin güvenilirliğinin önemi konusuna buradan ulaşabilirsiniz.
Konuyu tafsilâtıyla ele alan âlimlerimiz, ilim ehlinde bulunması gereken vasıfları ise temelde üç başlık altında şöyle tasnif etmişlerdir:
Güvenilir olması: Muhaddisler, hadis alacakları kişinin evvelâ güvenilirliğine bakarlar.[1] Bunun sebebi de açıktır: Daha sonraları ortaya çıkan bid‘at fikirlerin çoğalması ve bu fikirlerin bahusus hadîslerle teyit edilmeye çalışılması. İbn Sîrîn (Rahimehullâh) bu durumu şöyle anlatır: “İnsanlar işin başında isnâd sormazlardı. Ne zaman ki fitne ortaya çıktı, insanlar: ‘Bize bu hadisi aldığınız kişileri söyleyin bakalım’ demeye başladılar. Hadîs alınan kimseler söylenince bakılırdı; ehl-i sünnetse alınır, bid‘at ehliyse alınmazdı.”[2]
Bütün bunlar bize selef döneminde bir kişiden ilim alınabilmesi için öncelikle yalancı olmaması ve ehl-i sünnet itikadına sahip olması gerektiğini göstermektedir.
İşinin ehli olması: Bir kişinin güvenilir ve ehl-i sünnet olması da ondan hadîs veya ilim alınabilmesi için yeterli bir meziyet sayılamaz. Nitekim İmam Mâlik (Rahimehullâh)dan nakledilen şu söz bunu bize açıklamaktadır: “Muhakkak bu ilim dindir. Dininizi kimden aldığınıza iyi bakın! Şu sütunların (Mescid-i Nebevî’nin sütunlarının) yanında ‘Resûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu’ diyerek hadîs rivâyet eden yetmiş kişiye yetiştim. Eğer bu şahıslar beytü’l-malin başına konulacak olsalardı, elbette güvenilebilecek kimseler olurlardı. Ne var ki onlardan hiçbir şey almadım. Çünkü onlar bu işin ehli değillerdi.”[3]
Amel sahibi, müttakî bir insan olması: Yukarıdaki iki şartı hâiz olan kimseden ilim alınabilmesi için önemli bir şart daha vardır ki, bu da o kimsenin takvâ sahibi ve amel ehlinden birisi olmasıdır. Zira kişinin ilmi Allah Te‘âlâ’nın rızâsı için talep edip etmediği amelinden belli olacaktır. Bu da onun sâlih bir insan olduğunun göstergesi olacaktır.
Malik ibni Dinâr (Rahimehullâh)ın sözü bu mahalde önem arz eder: “Ey âlim! Sen ilmin sebebiyle yiyen ve böbürlenen birisin! Şayet bu ilmi Allah Te‘âlâ’nın rızâsı için istemiş olsaydın, bu senin şahsiyetinde ve amelinde görülecekti.”[4]
Ayrıca Ebü’l-Aliye (Rahimehullâh)ın şu tespiti de önemlidir: “Biz birisinden ilim almak için kendisine gittiğimizde namazına bakardık. Namazını güzel kılıyorsa: ‘Bu adam diğer şeylerini de güzel yapar’ der, ondan ilim alırdık. Ancak namazını düzgün kılmıyorsa ‘Bu kişi başka şeyini de kötü yapar’ der, ondan ilim almazdık.”[5]
Demek ki; bir kişiden ilim alınabilmesi için kendisinde en azından bu üç temel esasın bulunması gerekmektedir. Bu esaslardan birinde eksik olan kişiden tahsil edilen ilim de eksik olacaktır.
İsmailağa Hâfızlık ve Arapça Medreseleri
İsmailağa Câmiası olarak, ecdâdımızdan tevârüs etmiş olduğumuz medrese müessesesini etkili bir şekilde yaşatmayı ve ilmiyle âmil, güvenilir âlimler yetiştirmeyi öncelikli gayemiz sayıyoruz. İslâmî ilimlerin öğrenilmesi ve hayata tatbik edilmesi konusunda mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretleri ’nin tedrîsât usûlünü ve “Her mahalleye bir erkek ve bir kız medresesi açılsın!” sözünü esas alıyoruz.
Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’in muhâfazasının yolu olan Hâfızlık ve İslâmî İlimleri öğrenmenin yolu olan Arapça medreselerimiz, yurt genelinde çok sayıda hoca ve talebe ile tedrîsâta devam etmektedir. Yürüttüğümüz ilmî faaliyetlerimize katkı sağlayarak ilmin tahsil edilmesi ve sonraki nesillere aktarılmasına yönelik hizmetlerimize ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi ve bağışlarınız için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Mesela bazı ehl-i bid‘at için, “Onların gökten yere düşmesi kendileri adına yalan söylemelerinden çok daha hayırlıydı” (Yani yalandan bu denli sakınırlardı) denmiştir. Bkz. Zafer Ahmed Usmânî et-Tehânevî, Kavâid fî Ulûmi’l-Hadîs, s. 402.
[2] Müslim, Mukaddime:27
[3] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, s. 180.
[4] Ebû Nu‘aym, Hilyetü’l-Evliyâ, 2/378
[5] Dârimî, Mukaddime:437