Vefâtının sene-i devriyesi olan 7 Eylül günü vesilesiyle cihan padişahı Kânûnî Sultân Süleyman Han’ı fütûhâtı, hizmetleri ve zaferleriyle hatırlıyor; hayırla, minnetle ve şükranla yâd ediyoruz. Doğumundan vefâtına hayatı ve saltanatı devrindeki gelişmelere dair içeriklerimize buradan ulaşabilirsiniz.
Devlet-i Ebed Müddet, Osmanlı padişahları arasında mümtaz bir yere sahip olan Kanuni Sultan Süleyman Han, diğer padişahlar gibi, tasavvuf ile ilgilenmiş ve tarikate intisap etmiştir. Osmanlı padişahlarının en önemli ortak özelliklerinden birisi de Allah dostlarına olan muhabbet ve intisaplarıdır. Bu muhabbet ve intisap, birçok hayır kapılarını fethetmiş ve Allah Te’âlâ’nın nusret ve yardımını celbetmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde İstanbul şehri, nüfusu 600 bin ve bu şehirdeki dergâh sayısı 300’ün üzerinde idi. Adeta bir “Tasavvuf Karargâhı” durumuna gelen Payitaht İstanbul şehri içerisinde, bu feyz ırmağından faidelenen kişilerden birisi de Onuncu (10. ) Osmanlı Padişahı ve Seksen Dokuzuncu (89. ) İslâm halifesi olan Sultan Süleyman idi…
Nakşiliğin Anadolu’ya Gelişi
Nakşibendîliğin Anadolu’daki ilk tekkesinin Kütahya’nın Simav ilçesinde kurulduğu yönünde bir görüş ve rivayet vardır. Ubeydullah Ahrâr (Kuddise Sirruhû)nun talebesi olan Abdullâh-ı İlâhî (Kuddise Sirruhû) tarafından Anadolu’daki ilk Nakşibendî tekkesi Kütahya-Simav’da kurulmuştur ve yine aynı zatın talebesi olup Abdullah-ı İlâhi (Kuddise Sirruhû)ya intisap ederek onunla birlikte Simav’a gelen Emir Ahmed Buhârî (Kuddise Sirruhû) bu tekkede imamlık yapmıştır.[1]
Bu konudaki diğer rivayet ise, Bahâeddin Nakşibend (Kuddise Sirruhû)nun halifelerinden Rükneddin Mahmud Buharî (Kuddise Sirruhû)nun irşad vazifesi yaptığı, Amasya’daki, Mahmud Çelebi Tekkesi’nin, Anadolu’daki ilk Nakşi tekkesi olduğudur. (1405)[2]
Fatih’in Fermanı ve Nakşilik Payitaht’ta
Fatih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbul-Aksaray’da bir tekke inşa edildi. Bu tekkenin masrafları, padişahın vakfı tarafından karşılanıyordu ve ismi “Hindîler Tekkesi” idi. Tekke, ismini, içerisinde irşad vazifesi yürütecek, Hâce İshak Buharî-i Hindî (Kuddise Sirruhû)dan almıştı.[3]
Daha sonraları, Abdullâh-ı İlâhî (Kuddise Sirruhû)nun da İstanbul’daki Zeyrek medresesine gelerek, burada irşad vazifesinde bulunduğu bilinmektedir.[4]
Kanuni’nin İntisabı
Kanuni’nin çevresindeki, Nakşibendi Meşayıhı içindeki zatlar, Abdullatif Mahdûmî (Kuddise Sirruhû), Mehmed Nurullah (Yorgancı Emir) Efendi (Kuddise Sirruhû) ve Beşiktaşlı Yahya Efendi (Kuddise Sirruhû) olarak zikredilebilir. Emir Buhârî (Kuddise Sirruhû)nun halifelerinden olan Abdullatif Mahdûmî (Kuddise Sirruhû)nun, Kanuni’ye zikir ve tarikat adabı telkin ettiği, bu vesile ile Sultan’ın, Nakşibendi yoluna intisap ettiği rivayet edilmektedir.[5]
Ayrıca Sultan’ın, Yorgancı Emir lakabı ile bilinen Mehmed Nurullah Efendi (Kuddise Sirruhû) ile arasında kuvvetli bir bağ bulunurdu. Çıktığı seferlerde bu zatı yanında götürerek dua ve teberrükten istifade ettiği bilinmektedir.
Meşhur Yahyâ Efendi (Kuddise Sirruhû) ise Sultan’ın süt kardeşi idi. Oğlu Yavuz Sultan Selim Han, babasının, Yahyâ Efendi (Kuddise Sirruhû)nun ayağına kadar giderek, hediyeler götürdüğünü ve bir dediğini iki etmediğini belirtmektedir.[6] Mevlâ Te‘âlâ sırlarını âlî eylesin!
Dipnotlar
[1] Emîr Buhârî, DİA, 125-126.
[2] Abdîzâde Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi s. 134.
[3] Necdet Tosun, 2015, s. 270
[4] Mehmed Mecdî, 1269, s. 262.
[5] Hadâiku’l-Hakaik, s. 72, 199.
[6] Reşat Öngören, s. 219.