İmam es-Süyûtî Hazretlerini vefâtının sene-i devriyesi olan 18 Ekim tarihinde ilmî şahsiyeti ve örnek kişiliğiyle hatırlıyor, eserlerinden ziyâdesiyle müstefîd olmayı temennî ediyoruz.
Künyesi ve nisbesiyle birlikte tam adı, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân ibni Ebî Bekr ibni Muhammed el-Hudayrî es-Süyûtî eş-Şâfiî’dir. Mısır ve Suriye’de hüküm süren Memlûkler devletinin son döneminde Asyût şehrinde yaşamış, sûfî imamlarından olan büyük dedesine nisbetle “Süyûtî” olarak anılmıştır.
İlim Tahsil Hayatı
Babası, büyük âlim Kemâleddîn Ebû Bekr’dir. İbn Hacer el-Askalânî (Rahimehullâh)ın talebelerinden olan bu zâtın, devrin halifesi Müstekfî-Billâh’ın özel imamı olduğu kaydedilmiştir. Babası, oğlunun büyük bir âlim olmasını istemiş ve bu konuda duâcı olmakla beraber onu İbn Hacer el-Askalânî (Rahimehullâh) başta olmak üzere, devrin âlimlerinin ders halkaları ve ilim meclislerine götürmüş, vefât hastalığında da İbnü’l-Hümâm ve Celâleddîn el-Mahallî (Rahimehumellâh) gibi iki büyük allâmeye emanet etmiştir.
Pek çok âlimden istifade ederek yetişen İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh), Hac seferi esnasında ve daha sonra çıktığını belirttiği seferi sırasında çeşitli ilim merkezlerine uğramış ve âlimlerden yararlandığı gibi o bölgelerde ikamet eden ilim ehli de kendisini tanıma ve ilminden istifade etme imkânı bulmuşlardır.
Güçlü ve Velûd Bir Müellif
İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh), İslâmî ilimlerin her alanında çok sayıda eser kaleme almış, bugün de ilimle iştigal edenlerin müstağni kalamayacağı kıymette kitaplar yazmıştır. Onun en büyük özelliği ise, kısa zamanda çok eser üretebilecek bir kabiliyete sahip olmasıdır. Bu başarısı kendisine sorulduğunda; kütüphanelere, kitaplara ve kitapların muhtevasına yönelik engin bilgisini işaret etmiştir.
Mensubu olduğu Şâfiî mezhebinde “mezhebde müctehid” seviyesinde bir âlim olarak değerlendirilmiş olmakla beraber, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh)ın da hâl tercemesine dair eser kaleme almış bir âlimdir. İlmî konular çerçevesinde zaman zaman devrinin âlimleriyle de münazaralara girişmiş, sünnetin teşri‘ kaynağı oluşuna dair temel konu başta olmak üzere, birçok konuda Ehl-i Sünnet’i müdafaa etmiş, bâtıl görüş sahiplerinin iddialarını başarıyla çürütmüştür. İlim yolunda hayatını vakfettiği çalışmaları ve ilmî şahsiyeti vesilesiyle yaşadığı asrın müceddidi olarak nitelendirilmiştir.
Şahsiyeti ve Tasavvufî Hayatı
İlmiyle âmil, güzel ahlâk sahibi örnek bir şahsiyet olan İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh), hilâfet ve sadâretle iyi münasebetler kurmuş ve en yüksek vazifelere getirilerek taltîf edilmiştir. Yüksek mevki ve makamların etkisi altında kalmamış, ilmin izzetinden asla taviz vermemiş ve yetkilerini daima İslâmiyet’in yüce kimliğinin muhafazası ve ilim dünyasının salâhiyeti yolunda kullanmıştır. Hiç kimseye mihnet etmemiş ve vefât ettiğinde terekesinin tescili için devrinin sultanına başvurulduğunda, “O hayattayken bizden bir şey kabul etti mi ki, biz onun terekesine el koyalım?!” şeklinde mukabele edilmiştir.
Tasavvufî hayatın içinden gelen İmam Süyûtî (Rahimehullâh), büyük bir sûfî imamı olarak tasavvufî konuları da kitap ve risalelerinde detaylı bir şekilde ele almış ve bu alana müteallik itirazlara mukni cevaplar vermiştir. Kitap ve risâlelerinde verdiği bilgiler ve muhtevâda yaptığı iktibâslar vesilesiyle günümüze ulaşmayan birçok kitap ve muhteviyât hakkında bilgi sahibi olmamıza da imkân sağlamıştır.
Bazı kaynaklarda geçtiğine göre, babası bir kitap getirmesi için annesinden ricada bulunmuş ve İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh)ın doğumu, annesi kütüphanede bulunduğu sırada gerçekleşmiştir. Bu hâdiseye bağlı olarak “İbnu’l-Kutub” künyesiyle de anılmıştır. Bu vakıa, onun yüzlerce eser telifi gibi bir berekete nâil olacağına yönelik mânevî bir işaret olarak da değerlendirilebilir.
Vefâtı
İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh) zâhidâne sürdürdüğü hayatının son beş senesini inzivâda geçirmiş ve 19 Cemâziyelevvel 911’de (18 Ekim 1505’te) vefât etmiştir. Üzerine sonradan türbe inşa edilen, Kahire’de Bâbülkarâfe yakınlarında bulunan kabri, ahşap bir sanduka ile örtülü olup ilme kıymet verenler için mühim bir ziyaretgâh olma özelliğini geçmişten günümüze hâlen korumaktadır. Mevlâ Te‘âlâ, eserlerinden müstefîd eylesin!