Şer-i Şerîf, mükelleflere hitabında erkek cinsini kadın cinsine gâlip kılarak erkeklere ait lafız kalıplarıyla, hem erkeklere hem de kadınlara emir ve yasaklamalarda bulunur. Bazense doğrudan kadınlar muhatap alınarak onlara ait lafız kalıplarıyla birtakım hükümler beyan edilir. Allah Te‘âlâ’nın her bir fiilinde birçok hikmet bulunduğu gibi, bu hitap şeklinde de birçok hikmet vardır. Erkeklerin, hükümlerin çoğunda hususi olarak muhatap alınmasının sebebi erkeğin insan cinsinin aslı olmasıdır. Ancak Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın hükümlerinin kahir ekseriyetinde kadınlar da erkekler gibi eşit derecede mükelleftirler. Asıl olan, emir ve nehiylerde erkeklerin ve kadınların eşit olmasıdır.
İmâm Rabbânî Müceddîdi’l-Elfi’s-Sânî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin mektûbâtında da, üç mektupta kadınlar muhatap alınarak kendilerine mektup gönderilmiştir. Bu mektupların içerikleri her ne kadar erkekleri de ilgilendiriyorsa da özellikle kadınlara nasihatte bulunulmasının ayrı bir nüktesi vardır. Bununla beraber anlaşılan o ki İmâm Rabbâni Hazretlerinin mürîdânı arasında kadınların da ciddi bir itibarı vardır. Bu sebeple erkeklere yazdığı mektupların ekserisiyle kadınlar da muhataptır.
Bu üç mektubun üçü de üçüncü cilttedir. 17. Mektup akîde, 34. Mektup nasihat, 41. Mektup da kadınlara ait husûsî nasihatler hakkındadır.
Üçüncü cildin 41. Mektubuna, akîde ile ilgili meselelere giriş yapmadan evvel, kadınların Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e bî‘atı hakkında nazil olan Mümtehine Sûresi’nin 12. âyet-i kerîmesiyle başlar ve geniş bir îzâhta bulunur:
«Ey Nebiy(y-i zîşân)! İnanan kadınlar sana gelip de, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, (kızlarını diri diri gömerek) çocuklarını öldürmeyeceklerine, (başkasından doğurdukları çocukları kocalarına getirip: “Bu senin çocuğun!” diyerek) elleriyle ayakları arasında kendisini uyduracakları bir iftira (meydana) getirmeyeceklerine ve (Allâh’a ve peygamberine itaat hususunda) güzel tanınan herhangi bir şey hakkında sana isyan etmeyeceklerine dâir seninle bî’atleş(ip sözleş)tikleri zaman, sen de onlarla bî’atleş ve kendileri için Allâh’tan mağfiret talebinde bulun! Şüphesiz ki Allâh (geçmiş günahları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (kullarına çok acıdığı için, İslâm’a girdikten sonraki hayatlarında kendilerini muvaffak edecek olan bir) Rahîm’dir. »
Bu âyeti celîle Mekke-i Mükerreme’nin fethi gününde nâzil oldu. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) erkeklerin bî‘atından sonra kadınlardan bî‘at almaya başladı. Kadınların bî‘atı sadece sözlü oldu. Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in eli bî‘at eden kadınların eline asla değmedi. Kötü işler ve adi ahlâklar erkeklere nisbetle kadınlarda daha çok olunca, kadınların bî‘atlarında erkeklerin bî‘atında bulunmayan ilâve şartlar açıkça söylendi.
Allah Te‘âlâ’nın emrine yapışmak için kadınlara, o anda bu kötü işler yasaklandı. Birinci şart, Allah Te‘âlâ’ya hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Ameli gösteriş ve işittirme şüphesinden velev güzel bir anılma gibi sözle de olsa, Allah (Celle Celâluhû)dan başkasından bir karşılık talep etme zannından beri olmayan kimse de şirk dairesinden çıkmış değildir. İhlâslı bir muvahhid de değildir. Kendisine, ailesine ve ashâbına, salât ve selâm olsun. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Ümmetimdeki şirk, karanlık bir gecede siyah bir taşın üstündeki karıncanın hareketlerinden daha gizlidir.»[1]
Riyânın Tehlikesi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yine şöyle buyurdu: «Daha küçük olan şirkten sakının.» Bunun üzerine sordular: «Daha küçük olan şirk hangisidir Yâ Rasûlellâh?» Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): «Riyâdır» buyurdular.
Şirk merasimlerine, küfür törenlerine (ve bayramlarına) hürmet etmenin şirkle köklü bir bağı vardır. İki dini tasdik eden (İslâm’dan başka herhangi bir dinin de doğru olduğunu söyleyen) şirk ehlindendir. Hem Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın hükümlerine, hem de küfrün (İslâm dışı düzenlerin) hükümlerine (kanunlarına) yapışan müşriktir.
Küfürden (kavlî ve fiilî olarak) beri olduğunu beyan etmek İslâm’ın şartıdır.[2] Şirk şaibesinden kaçmak tevhid’dir. İslâm ehlinin cahillerinin arasında yaygın olduğu gibi putlardan ve tağuttan, hastalıkların ve sıkıntıların uzaklaşması için yardım istemesi şirkin ve sapkınlığın tâ kendisidir. Ellerle yontulmuş taşlardan ihtiyaçların giderilmesini istemek küfürdür, Allah Sübhânehû ve Te‘âlâ’yı inkârdır. Mevla Te‘âlâ, bazı dalâlet ehlinin (münafıkların) hâlinden şikâyet etmek üzere şöyle buyuruyor: «Tağuta hakem olarak müracaat etmek istiyorlar. Hâlbuki kesinlikle onu inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklıkla saptırmak ister.» (Nisa Sûresi: 60)
Kadınların çoğu kendilerindeki tam bir cahillik sebebiyle, şer‘an yasak olan tağuttan ve şeytandan istimdat (yardım isteme) işine mübtela olmuşlardır. Başlarına gelen sıkıntılardan kurtulmayı (bu aslı astarı olmayan) içi boş putların isimlerinden istemektedirler. Böylece şirk törenlerini (âdetlerini) yapmaya meftundurlar. Özellikle Hintli kadınlar arasında “setile” diye bilinen çiçek hastalığı ortaya çıktığı zaman şirk ehline koşarlar. Bu ayrıntılarından geri durmaz ve şirk âdetlerinden olan bu âdete yönelmeyi terk etmezler. Ancak Allah Te‘âlâ’nın muhafaza ettiği kadınlar müstesna!
Hinduların ta‘zîm ettiği günlere ta‘zîm etmek, Yahudilerin belli günlerine ait merasimleri yapmak, şirki ve küfrü gerektirir. Ehl-i İslâm’ın cahillerinin, özellikle kadınlarının yaptığı gibi kâfirlerin belli günlerinde (törenlerine katılarak) merasimler yapıyorlar. O günleri bayram olarak kutluyorlar. Ehl-i şirk gibi, kız çocuklarının ve kardeşlerinin evlerine hediyeler gönderiyorlar…”
Zina Yasağının Bî‘atta Yer Almasının Sebebi
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri daha sonraki satırlarda kişiyi şirke düşürecek diğer birtakım yanlış işlerden bahseder. Akabinde kadınların bî‘atındaki diğer şartlar olan hırsızlığın yasaklanmasından ve üçüncü şart olan zinanın yasaklanmasından bahseder. Bu şartın îzâhını ise şu şekilde yapar:
“Bu şartın kadınların bî‘atında özellikle ve açıkça zikredilmesi, genellikle zinanın kadınların bu işe râzı olmaları neticesinde meydana gelmesinden dolayıdır. Bu hâdisenin meydana gelmesinde onların rızâsına itibar edilir ve yasaklama onlar hakkında daha kuvvetli olur. Erkekler bu çirkin işte kadınlara tâbîdir. Bu sebeple, Allah Te‘âlâ Nûr Sûresi’nde kadınları önce zikrederek zina eden bekâr kadınla, zina eden bekâr erkeğin cezasını: «Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun! Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara merhametiniz tutmasın! Müminlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun!» (Nûr Sûresi: 2) âyet-i kerîmesiyle açıklar.
Bu kötü iş dünya ve ahiretin kaybedilmesini sebeptir. bütün dinlerde son derece çirkin görülmüş ve yasaklanmıştır.”
Dipnotlar
[1] Hadîs-i Şerîfi farklı lâfızlarla Hâkim (Rahimehullâh) müstedrekinde, Ahmed ibni Hanbel (Rahimehullâh) müsnedinde zikretti.
[2] Bu cümlenin açıklaması için bkz. İsmailağa Te’lif Heyeti, İman ve Küfür, Siraç Kitabevi.