“Ey iman edenler! Eğer (gerçek) mü’minlersenîz, Allahu Teala)dan korkun ve riba’dan (faizden henüz alınmamış olup ta) kalanı bırakın (almayın).’’ İnanmış kullara büyük yerden emir geldi. İman arapça bir kelimedir, Türkçe karşılığı inanmaktır. Emir ne idi? “Allah’ın azabından sakının.” neyle sakınılır? Haramdan uzak olmakla, o haramların en büyüklerinden biri de “Faiz”dir. Amma ne yazık ki onu yemeyen, kalmadı, lâkin bizzat alıp yiyenle, dolaylı yollardan yiyenler arasında fark vardır. Ekmeğimiz niçin pahalı? Faiz karıştığı için. Türkiye kâfire neden borçlu? Faizle para aldığından. Şeriat yaşanılsaydı onlardan cizye alınacaktı, onlar bize borçlu olacaklardı. Şeriat yaşanılmadığından biz borçlu, onlar alacaklı. Sure-i Tevbe’de şöyle buyuruluyor: “O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dinini (İslam’ı) din edinmeyen kimselerle, onlar hor ve hakir (küçülmüş) oldukları halde, kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar harbedin.”
Bazı şeylerin helâl, bazı şeylerin haram kılınması imtihan içindir. Cennette haram-helal yoktur. Niçin? Orada imtihan yoktur da ondan. Haram ile helâl arasını ancak şeriat ayırır. Efendi Baba (Kuddise Sirruhû) derdi: “Oğlum! Komşusunun tavuğunu ondan habersiz alsan, kesip yesen yahut kendi tavuğunu kesip yesen aynı tadı alırsın. Hatta diğeri belki de daha tatlı gelir, ikisinin arasını ancak şeriat ayırır.
Nefsi emmareye sorulursa ona haram daha tatlıdır. Allah-u Teâlâ’nın huzurunda (önünde) yasak ettiği şeyleri irtikab etmekten korkun, korkun da “Riba’dan kalanı bırakın”. Mümin aç gözlü olmaz, mümin tamahkâr olmaz, mümin haris olmaz. Meselâ bir adama bir ay sonra 11 milyon almak şartıyla 10 milyon verseniz, o alacağınız bir milyon faizdir. Böyle bir parayı katiyen almayın aç gözlü olmayın. “Ama benim param da o kadar zaman kaldı.”
Derseniz, bakınız Mevla Teâlâ ne buyuruyor: “Kim, ahiretteki mükâfatımı umarak, Allah yolunda malını harcarsa böylece Allah onun mükâfatını kat kat verir. Hem onun için çok iyi bir mükâfat da var.”
Allah-u Teâlâ’nın muhtaç bir kuluna borç para verirseniz, Mevla Teâlâ onu size sayısız defa katlayacak. Milletten kirli para (faiz) alacak yerde bu sevapları alsanız ya’..
Eğer faiz alırsanız, yarın ahirette Mevlâ Teâlâ’nın huzuruna amel defterinizde faiz yediğiniz yazılı olarak çıkacaksınız. Dikkatli olun sonra, Mevla Teala da: “Neden faiz yedin, ben senin karnını doyurmadım mı?” diye tazirde bulunur. Bu dünyada fakir de zengin de imtihanda, belki de zenginlerin imtihanı daha çoktur. Karun’un yere batmasının sebebi parasıdır. Para her zaman iyi olsaydı, onun sebebiyle Karun batmazdı. Zengin isen zekâtı ver, faiz alma, Karun malının zekatını vermediğinden battı.
Mevla Teâlâ’nın zekât emri geldiğinde, Musa (Aleyhisselâm) bu emri Karun’a iletti. Bunun üzerine Karun, Musa (Aleyhisselâm) ile pazarlığa girişti. “Bin dinara, bir dinar, bin dirheme bir dirhem, Bin koyuna bir koyun” ile sulh oldular. Sonra, Karun evine döndü, vereceği zekâtı hesap etti, bunu nefsinde çok gördü. Yaptığı anlaşmadan döndü, İsrailoğullarını topladı ve onlara: “Musa sizden ne istediyse verdiniz, onu doyurdunuz. Şimdi de mallarınızı elinizden almak istiyor, buna ne diyeceksiniz?” diyerek onları isyana teşvik etti. Karun’un sözlerinden etkilenen kavmi: “Sen bizim büyüğümüzsün, ne emredersen onu yaparız.” dediler.
Bunun üzerine Karun onlara: “Ben size filan kadını getirmenizi, nefsi ile Musa’ya iftira etmesi için ona bir şeyler öğretmenizi istiyorum.’’ dedi.
İsrailoğulları, Karun’un bu sözlerine uydular, hemen gidip kadını getirdiler. Karun kadına bir dinar ve bir dirhem verdi ve ona “Yarın İsrailoğullarının hazır olduğu bir yerde hanımların arasına karış nefsin ile Musa’ya iftira et diye sıkı sıkı tembih etti.
Ertesi gün olunca Karun İsrailoğullarını topladı. Musa (Aleyhisselâm) gelince, Ona: “Kendilerine emir ve nehy yapman için İsrailoğulları bekliyorlar.” dedi.
Bunun üzerine Musa İsrailoğullarının yanlarına geldi ve şöyle bir tebliği bulundu: “Ey İsrailoğulları! Bir kimse hırsızlık yaparsa, biz onun elini keseriz. Bir kimse iftira ederse, biz ona seksen değnek celde yaparız. Bir kimse bekarken zina ederse, biz ona yüz değnek celde yaparız. Evli ise onu ölünceye kadar recmederiz.” dedi.
Bunun üzerine Karun: “Bunu yapan sen olsan da öyle mi?” diye sordu. Musa (Aleyhisselâm) bu soruya “Ben olsam da öyledir.” Diye cevap verdi.
Karun Musa (Aleyhisselâm)’a: İsrailoğulları, filan kötü kadına senin zina etliğini iddiada bulunuyorlar’ dedi.
Musa (Aleyhisselâm) gazaplandı ve o kadının yanına getirilmesini istedi. Kadın gelince, Musa (Aleyhisselâm) ona: İsrailoğulları için denizi yaran ve Tevrat’ı inzal eden Allah hakkı için benim hakkımda bildiklerinin doğrusunu söyle” dedi. Allah-u Tealâ’nın yardımı yetişti de kadın, Musa (Aleyhisselâm)’ın eza olunmasına razı olamadı ve Hazreti Musa’ya hitaben: “Vallahi Ya Musa! Karun beni yoldan çıkardı da sana iftira ettim. Hayır! öyle bir şey olmadı.” dedi.
Musa (Aleyhisselâm) kadının ağzından bunları duyunca, ağlayarak Rabbisine secdeye kapandı da: “Allahım! Ben senin peygamberin isem buna gazab et.” Diye yalvardı.
Bunun üzerine Allah-u Teala, Musa (Aleyhisselâm)’a vahyetti: “Ya Musa! Sana itaat etmesi için arza emir verdim, dilediğini ona emret.” buyurdu.
Mevla Teala’dan bu emri alan Musa (Aleyhisselâm) secdeden başını kaldırdı kavmine hitaben: “Ey İsrailoğulları! Rabbim beni peygamber olarak Firavun’a gönderdiği gibi Karun’a da gönderdi.
Karun ile beraber olanlar yerinde kalsınlar, benimle beraber olanlar da onlardan ayrılsınlar!” dedi. Musa (Aleyhisselâm)’ın bu emri üzerine bütün İsrailoğulları Karun’dan ayrılıp beri tarafa geçtiler. Karun’un yanında ancak iki kişi kaldı. Sonra, Hz. Musa (Aleyhisselâm) toprağa hitaben: “Ey arz! Bunları yakala.” diye emretti. Arz her üçünü de yakalayıp, dizlerine kadar içine çekti. Sonra Musa (Aleyhisselâm) ikinci defa “Ey Arz! Çek bunları” diye emretti. Toprak onları bellerine kadar çekti Sonra bir daha emretti “Ey Arz! Çek bunları.” Arz Musa (Aleyhisselâm)’ın emrini yerine getirerek her üçünü de içine çekti ve üzerlerini kapattı. Böylece cisimleri kayboldu isimleri de kötü nam ile tarihe geçti. Karun yere battıktan sonra İsrailoğulları sabahleyin aralarında Musa (Aleyhisselâm)’ın Karun’un batmasına dua etmesinin sebebi ancak onun servetine ve hâzinelerine malik olmak içindir, diye dedikodu yaptılar.
Bunun üzerine Musa (Aleyhisselâm) Karun’un bütün mallan, evleri, hazineleri nesi var ise, hepsini yere batırması için Rabbisine dua etti Böylelikle nesi varsa, hepsi yerlere gömüldü, toprak içinde kayboldu. Kendisi gibi mallarından da yeryüzünde hiçbir eser kalmadı.
İşte bunu yapan para oldu, para insan için büyük bir tuzaktır. Para tabancaya benzer, onunla istersen düşmanı, istersen de kendini vurursun. Amerika’da zengin bir genç, ne yapsa canı darlanıyormuş, sıkıntısının geçmesi için bazı çarelere başvurmuş, yine de bu hâl ondan geçmemiş, sonunda ona filan artistle evlen mutlu olursun demişler. O da o artistle evlenmiş. Fakat huzursuzluğu devam etmiş, en nihayet can sıkıntısına dayanamayıp, almış bir tabanca kendisini vurmuş. Tak ve ölüm. Bakınız zenginlik, mevki, insana huzur vermiyor, verse idi bu genç huzurlu olurdu. “Ya Rabbi! Bizlere zenginlik vereceksen, hakkını yerine getirmeyi nasip etmek suretiyle ver ‘Bugünün zenginleri meyhanelerde gazinolarda, kumarhanelerde neden? Paradan sebep işte! Lâkin şu da var ki para insanı Hicaz’a da götürüyor. Kabahati parada değil kullanım yolunda bulalım.