Kötülüğü emreden nefis mü’minin yapacağı salih amellere engel olmak, eğer bunu yapamazsa erteletmek için şeytan aleyhilla‘ne ile işbirliği içerisinde çalışır. Oysa işleri yerli yerinde yapmak ve fırsatları elden kaçırmamak akıl sahipleri için çok kıymetli ve değerli tavırdır. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu hususta ümmetine birçok uyarıda bulunmuştur.
Hayr İşlemeye Karar Veren Hemen Yapmalıdır
Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhâ) vâlidemiz şöyle anlatır:
Bir gün Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz yanıma geldi, yüzünün rengi değişmişti. Bu hâlinin bir ağrı sebebiyle olduğunu zannettim:
Yâ Rasûlallah, neyiniz var, yüzünüzün rengi değişmiş? diye sordum. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bize dün gelen yedi dînâr yüzünden bu hâldeyim. Akşam oldu, hâlâ yatağın altında duruyorlar, (onları infak edemedik!)” cevabını verdi.[1]
İnsan bir hayra karar verdiğinde, acele etmesi lâzımdır. Zira âfetler malı telef eder veya başka bir mânî çıkabilir. En mühimi de amelleri kesen ölümün ne zaman geleceği bilinmemektedir. Dolayısıyla hayırlı işleri tehir etmek ve sonra yaparım diye düşünmek, doğru değildir. Bir de her şey zamanında güzeldir; vakti geçtiğinde kıymetini kaybeder. Bundan hareketle ecdâdımız; “Gündüzün hayrını geceye bırakma!” demişlerdir.
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise Ukbe b. Hâris (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet etmektedir:
Bir keresinde Medine’de Peygamber Efendimiz’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) selâm verip namazı bitirince sür’atle yerinden kalktı ve safları yara yara hanımlarından birinin odasına gitti. Ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in bu telaşından endişe ettiler. Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir müddet sonra döndü, kendisinin bu acele davranışından dolayı cemaatin meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:
“Odamızda birazcık altın -veya gümüş- bulunduğunu hatırladım da beni meşgul etmesini hoş görmedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.”[2]
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, camilerde insanların omuzlarına basarcasına onları yara yara gitmeyi çeşitli vesilelerle yasaklamasına rağmen infak ve hayırda acele etmek için, buna müsâade ettiği anlaşılmaktadır. Bu da infak ve diğer hayırları yapma hususunda ne kadar acele etmek gerektiğini gözler önüne sermektedir.
İnfak Etmek Sahibinin İmanında Sadık Olmasına Vesile Olur
Sadaka vermenin en önemli faydalarından biri de insanın nefsini temizleyip güzelleştirmesi ve sadaka sahibinin imanında sadık bir insan olmasına vesile olmasıdır. İnsan, sadakanın sağladığı bu faydaya, en çok gençlikte ve güç-kuvvet sahibiyken ihtiyaç duyar. Mesela hayatının baharında olan yeni evli bir insan, çoluk çocuğunu büyütmek için daha çok kazanması gerektiğini düşünür. Bu sebeple tasarrufa meyleder ve eli sıkı olur. Şeytan da fakir düşme korkusuyla onu sadaka ve infaktan vazgeçirir.
İşte bu düşünceler içinde nefse muhâlefet ederek tasaddukta bulunabilmek hem zor hem de nefsin terbiyesinde daha tesirli olduğundan, en kıymetli sadaka kabul edilmiştir. Diğer taraftan, gençken verilen sadaka, kişinin âhireti dünyaya tercih ettiğini, amelini kalb-i selîm ve samîmî bir niyetle yaptığını göstermektedir. Ümitlerin tükendiği son âna bırakılan hayırlar ise, kişinin cimri davranarak kendini mîrasçılara tercih ettiği mânâsına gelir. Böylelerine her ne kadar Allah ecir verse de nasipleri az olur. Çünkü artık dünyadan ümit kesilmiştir.
En Önemli Sadaka Gençken Verilendir
İnsan, gençlik zamanında sadaka vermenin zorluklarını aşarak, zamanında sadakasını verirse kazanır, ömrünün sonuna bırakırsa kaybeder. Çünkü tasadduk etmeye fırsat bulamadan ölüm hastalığına yakalanabilir. Ondan sonra infak etmek istese de kimseye söz geçiremez. Zira mal, el değiştirmek üzeredir. Hırsı ve sevgisi sebebiyle Allah Teâlâ’nın yolunda infak etmediği malı, artık başka hırsların ve arzuların pençesine düşmüştür. Dolayısıyla akıllı bir kimse, sıhhati yerindeyken hayır işlerinde acele etmeli ve âhireti için tedârikte bulunmalıdır. İnsan kendi eliyle iyilik yapmazsa, başkasının onun adına hayır işlemesini beklememelidir. İnsan kendi geçmişleri için ne yapabildi ki evlâtlarından medet ummaya yüzü olsun? Şunu da asla unutmamalıdır ki, insanın Allah yolunda verdiği her şey, kendi malıdır; benim diye biriktirdikleri ise sonunda başkalarının eline geçecektir. O halde ölüm gelmeden önce yapabileceğimiz hayırları yapmamız yararımızadır. Zamanında tasaddukta bulunmayan ve âhiret sermâyesi biriktirmeyen kimselerin ölüm ânındaki pişmanlıklarını ifade eden şu âyet-i kerime, ne kadar dikkat çekicidir:
“Sizin birinize ölüm (emâreleri) gelmeden önce, Bizim size rızık olarak vermiş olduğumuz şeylerin bir kısmını (âhirete bir hazırlık olarak muhtaçlara) infakta bulunun ki, sonra (zoru görünce): ‘Ey Rabbim! Beni(m ölümümü) pek yakın bir süreye kadar geciktirseydin ya, bolca sadaka vereydim ve (Sana karşı vazîfelerini yerine getiren) sâlih kimselerden olaydım’ deyiverir.”[3]
Dipnotlar
[1] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/293, Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/238.
[2] Buhârî, Ezân, 158; Nesâî, Sehv, 103/1363.
[3] Münâfikûn Sûresi, 10.