Kâdî Ebû Bekir ibnü’l-Arabî şöyle buyurdu: “Kim kötülüğü emreden ve rahata düşkün olan nefsi ile ferahlığa dalar da (maruf) sınırları korumayı ve ibâdete devamlılığı terk ederse muhakkak aldanmıştır. Aynı şekilde boş kaldığı zaman da öyledir. Çünkü meşgul bir kimsenin mâzereti olabilir, ancak bunun aksine boş vakit sâhibi olan kimseden mâzeret kalkar ve aleyhine delîl kaim olur.“
İbnü’l-Cevzî (Rahimehullâh) şöyle dedi: “Ömrün Cennette ebedî kalmak için yolculukta küçük bir sermaye olduğunu bilen kimse onu zâyi etmez. Ama kimin (bu konuda) ilmi az, ceza gününe imânı zayıf, himmeti alçak ise boş ve faydasız şeyleri (ebedî) rahata tercih eder.”
Ömrü zâyi etme sebeplerinden biri de tûl-i emel (uzun emeller; uzun zamanlı umutlar)dır. Ali (Radıyallâhu Anh) efendimiz şöyle buyurur: “Tûl-i emel âhireti unutturur.“ Hasan el-Basrî (Rahimehullâh) da şöyle dedi: “Kul emelini uzattığında amelini yanlış etmeye başlar.”
Ferah ve Rahatlığa Acele Etmek
Yine ömrü zâyi etme sebeplerinden biri de ferah ve rahatlığa acele etmektir. Hâlbuki aklı selîm, çalışmaksızın elde edilen rahatlığın çabuk gidici ve sonucunun da hüsrân olduğunu bilir. Çalışmaksızın saatlerce zaman geçiren gafillere bakıldığında bazıları eğlenceye koşup dinlerine zarar veriyorlar, bazıları ise günah içeren konuşmalarla meşgul oluyorlar.
Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivayet etti: “Bir topluluk bir arada oturup Allâh (Azze ve Celle)yi zikretmeyip Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e salât getirmezlerse cennete girseler bile (elden kaçırdıkları) sevabı gördüklerinde muhakkak hasret içinde olurlar.”[1]
Hesap Gününde Büyük Pişmanlık
Hasan el-Basrî (Rahimehullâh) şöyle dedi: “Kıyamet günü Âdemoğullarına hayatının saatleri arz edilir. İçinde bir hayır işlemediği tüm zaman dilimlerine hasretten nefisleri parça parça olur.”[2]
Ebû Burzetü’l-Eslemî (Radiyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Kıyâmet günü şu hususlar kendisinden sorulmadan kulun iki ayağı yerinden ayrılmaz: Ömrünü nerede harcadı; cesedini ne ile yıprattı; ilmi ile nasıl amel etti; malını nereden elde etti ve nereye harcadı.”[3]
Hasan el-Basrî (Rahimehullâh) şöyle dedi: “Bir topluluğun hâline şaşılır; kendilerine azık toplamak emri verildi, göç etme çağrısı geldi, (zamanların) başı ve sonu belli oldu; onlar ise (hâlâ) oturup oynuyorlar.”[4]
Dipnotlar
[1] Beyhakî, Şu‘abü’l-Îmân, no:1470
[2] İbnü Receb el-Hanbelî, Câmi‘u’l-Ulûmi ve’l-Hikem, c.1, s.338.
[3] Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame ve’r-Rikak ve’l-Vera’, no:2417; Dârimî, no:554.
[4] Ebû Bekir Ahmed ibnü Mervan ed-Dînûrî, el-Mücalesetü ve Cevâhiru’l-İlm, c.3, s.201, no:843.