Irakeyn Seferi, Osmanlı’nın en büyük ve en uzun askeri seferlerinden birisidir. Irâk-ı Acem ve Irâk-ı Arap ismi verilen topraklara girildiği için bu isim ile anılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında başlamış olan Osmanlı-İran mücadelesinin tekrar alevlenmesi üzerine yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında düzenlenmiş olup, İran topraklarının bir kısmı ile Bağdad ve etrafının Osmanlı hakimiyetine girmesi ile sonuçlanmıştır.
Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatı üzerine, Safeviler tekrardan Osmanlı ülkesinde fitne ve fesat hareketlerine başlamışlardı. Gönderilen casusların tahriki ve tazyiki ile Anadolu’da birçok noktada isyanlar çıkmıştı. Ayrıca sınır boylarında akınlar yapılarak karışıklığa meydan veriliyordu. Kanuni Sultan Süleyman’ın Avrupa ve denizlerdeki seferleri ile meşgul olması sebebiyle, doğuda ki Osmanlı toprakları büyük bir tehlike altına girmişti.
Tebriz’in Fethi
Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa devletleri ile antlaşmalar yaparak, batıdaki sınırlarını güvence altına aldıktan sonra ivedi olarak, doğudaki Safevi tehlikesine yöneldi. Pargalı İbrahim Paşa’yı önden bölgeye yollayarak seferi başlatmış oldu. Safevî hükümdarı I. Tahmasb, Çaldıran savaşında aldıkları yenilgiyi unutamayarak, Osmanlı ordusundan kaçma üzerine bir savaş usulü uyguluyordu. Bu sebeple Tebriz şehrini boşaltmış olduğu için, Pargalı İbrahim Paşa kolayca şehri aldı.
Padişah ise Erzurum’a ulaşmış ve bölgeye doğru ilerliyordu. Tebriz’i geri almak için harekete geçen Safevî ordusu sebebiyle, İbrahim Paşa’nın yardımına hızla yetişerek büyük bir tehlikeyi önledi. Safevî hükümdarı I. Tahmasb, Osmanlı ordusu ile yüzleşmeye gene cesaret edemeyerek geri çekildi. Bunun yerine vurkaç taktiği ile yıpratma yolunu seçti. Ayrıca Osmanlı ordusunun geçeceği yollarda ki kaynakları tahrip ediyordu. [1]
Bağdad’ın Fethi
Osmanlı Ordusu ilerlemeye devam ettikçe, bölgedeki birçok bey ve komutan, Padişah’ın huzuruna gelerek itaatini arzediyordu. Lakin arazi şartları çok ağır olması sebebiyle, askerler yol boyunca çok fazla meşakkate göğüs germek zorunda kaldılar. Sonunda ordu Bağdad kapısına geldiği zaman, şehri savunan Safevî muhafızı Tekelü Mehmed Han burayı terkederek Şîraz’a kaçtı ve 28 Kasım 1534 tarihinde şehrin fethi müyesser oldu.
Kanuni Sultan Süleyman, Bağdad’ı fethettikten sonra, tahrip edilen İmâm-ı Azâm (Rahimehullah)ın kabrini buldurup, bir türbe ve cami inşa ettirdi. 4 ay boyunca Bağdad’da kalarak, birçok imâr faaliyetlerinde bulundu. Kanûnî Bağdat’ta iken Basra hâkimi Râşid bin Megamis itaat arzettiği gibi, Safevîler’in Horasan Beylerbeyi Kadı Han da itaatini bildirmiş ve kendisine Irâk-ı Arap sınırında yer alan Şehrübân, Kerkük, Mendeli, Harûniye toprakları sancak olarak bahşedilmişti. Osmanlı devlet sistemini buraya kurduktan sonra Tebriz’deki Safevî ordusuna taaruz etmek için buradan ayrıldı.
Seferin Sonu
Tahmasb sürekli ordusu ile beraber kaçtığı için, onunla bir meydan savaşı yapmak mümkün olmadı. Bu sebeple kesin bir sonuç almak mümkün olmadığından, İran içlerine girilmeden, elde edilen başarılar ile yetinildi. Yeni alınan topraklarda düzen ve asayiş sağlandıktan sonra, Kanuni Sultan Süleyman, İstanbul’a döndü.
[1] Târîh-i Âl-i Osman, s. 339