Kalplerdeki îmân heyecanının mahyalarda resmettiği mübarek bir aydır Ramazân…
Şeytan soluklarıyla kararmış dünyamızı vahyin esintileriyle tenvir eden mukaddes aydır.
Bir ittika/sakınma ayıdır Ramazân. Mânevî hissiyatımıza adeta ölüm hamlesi gibi inmek isteyen şehevî isteklerin önünde bir kalkan vazifesi görür tuttuğumuz oruçlar. Bunun için Allâh Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gençlere hitaben: “Ey gençler topluluğu! İçinizden kim evlenmeye güç yetirirse evlensin. Gücü yetmeyenler de oruca sarılsın! Zira oruç onun adına şehveti kırıcı bir şeydir”[1] buyurmuştur.[2] Başka bir Hadîs-i Kudsî’de orucun ‘kalkan’ olarak vasıflanmasının bir anlamı da budur.[3]
Ramazâna erişenlerin idrakleri de aynı değildir elbette. Zira kimileri yemek, içmek gibi zarurî ihtiyaçlarını terk ederek yani zahirî anlamdaki oruçlarıyla ihya ederler bu ayı. Oysa Ramazân ve orucun bundan öte bir anlamı vardır, idraki herkese nasip olmayan. Ehl-i hakikat, oruç denince mutlak ve küllî anlamdaki imsâkı/kendini tutmayı anlar. Onlara göre oruç, Cenâb-ı Hakk’ın dışındaki her şeyden yüz çevirmeye denir. Ramazândan maksat kalpteki aşk ve muhabbeti öldürme potansiyelindeki aşırı yeme-içme duygularının dizginlenmesidir onların nazarında.[4]
Âriflerin Nazarındaki Ramazân
Âriflerin nazarındaki Ramazân, insan bünyesindeki bütün azaların oruç tuttuğu bir aydır. Göz harama bakmaktan sakınır, dil gıybetten katiyyen geri durur, kulak gayr-ı meşru şeyleri dinlemez, el ancak helale uzanır ve ayak ancak hayra yürür bu mübarek ayda. Âriflerin orucu “Sır” latifesini Cenâb-ı Hakk’ın dışındaki her şeyden muhafaza etmektir özetle.
Oruç bozan şeylerden kendini alıkoyanların iftarı gece çöktüğünde, ağyârdan yüz çevirerek oruç tutanların iftarı ise hakkı müşahede ettiğinde olur. Bundan ötürü Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Onu gördüğünüzden dolayı oruç tutunuz ve iftar ediniz” şeklindeki hadîste geçen “onu” zamirini Ramazân ve Şevval hilâllerine göndermiştir zahir uleması. Tahkik ehline göre ise buradaki zamir, Hak Te’âlâ’ya dönmektedir. Zira onların orucu Allâh (Azze ve Celle)den bir an bile gafil kalmama hedefine matuftur. İftarları ise, Mevlâ’yı müteâli müşahede etmekle neticelenir.[5]
Fethin ve Zaferin Timsali Şehr-i Ramazân
Mânevî yönde insanı donanımlı kılan Ramazân ayı yardımın, fethin ve zaferin de timsalidir. Nitekim Allâh (Azze ve Celle) Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashabına Bedir muharebesindeki o büyük yardımları Ramazân ayında göndermiştir. Bu ayda teyit edilmiştir. Müslümanlar üç bin, beş bin melekle. Ve iki taifeden birisinin vaad olunmasının tezahürü bu ayda meydana gelmiştir. Bedir’deki çadırından dışarıya çıktığında secdelere kapanıp: “Allâh’ım! Ehl-i İslam’dan bu topluluğu helak edersen yeryüzünde ibadet olunmazsın” diyerek münacaatta bulunan Peygamber-i Ekber’in öğrettiği gibi oruçla takviye ettiğimiz mânevî dünyamızı her dem Allâh Te‘âlâ’ya yakarışla meşgul etme ayıdır.
İslâm’ın zaferi için hazırlık yapma ayıdır Ramazân. Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hicret’in beşinci senesinin Ramazân ayında Hendek Savaşı’nın hazırlıklarını başlatmıştı. Küfür ordularının her bir yandan kuşatma altına aldığı imanın merkezi Medine’ye göklerden gelen o büyük yardımın mukaddimesinin atıldığı aydır Ramazân.
Allâh Rasûlü (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) ve Ashâbının bir zamanlar hor ve hakir kabul edildiği, türlü işkencelere maruz bırakıldığı, sokaklarında Allâh birdir demenin yasak telakki edildiği, çölün kızgın kumlarının üzerinde âlemler hesabına Allâh diyen Bilallerin acımasızca dövüldüğü, zulmün Arş’a dayandığı sıralarda orada yaşayan müstez’afların ellerini Rablerine açarak “halkı zalim olan bu diyarlardan bizi çıkar yâ Rabbi”[6] diye tazarruda bulunduğu Mekke’nin yeniden fethini bütünüyle kucaklayan aydır Ramazân.
Ramazân, mazlumların dualarındaki “Yâ Rab! Tarafından bize bir sahip ve yardımcı gönder” cümlesinin fetihle tahakkuk edişini, olanca yalıncaklığıyla dünyaya ilân eden aydır. Peygamber-i Zîşân’ın: “Sen bana beldelerin en sevimlisisin, eğer ehlin beni senden çıkartmasaydı, seni terk etmezdim” diyerek veda ettiği Mekke’yi bağrına basarak hasret giderdiği müteyemmen aydır Ramazan.
Hicretle sona eren sılanın, gurbetle kuvvetlenen azmin, azimle yükselen dava sancağının burca dikildiği aydır Ramazân. Mekke sokaklarını bir ucundan diğerine işgal eden küfür esintilerinin yerini iman sadalarına, Bilal-i Habeşî’lerin Allâhu Ekberlerine bıraktığı aydır. Ramazân’ın taşıdığı bunca mânâyı, sayısızca remzi bihakkın idrak ederek tutmaya çalışmalıyız oruçlarımızı. Aksi takdirde oruç, metafiziği kavrayamamış bir aklın manasını ihata edemediği bir eylem olarak kalır sadece. Bu da Ramazân’ı anlayamama, idrâk edememe ve yetiştiğimiz hâlde hakkını verememe anlamını taşır.
Rabbim maksadına erişip, manasını idrak edebildiğimiz Ramazânlarımızı, Rabbimizi hoşnut edecek oruçlarla süsleyenlerden eylesin bizleri. Âmîn…
Dipnotlar
[1] Buhârî, Kitabu’s-savm, No: 1806, Müslim, “Kitâbu’n-nikâh”, No: 1400, Ebû Dâvûd, “Kitâbu’n-nikâh”, No: 2046, Nesâî, “Kitâbu’s-sıyâm”, No:2241
[2] İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, el-Mektebetu’t-tevfîkıyye, (Thk: Vahîd Kutub), Kahire-Mısır, I/177
[3] Mâlik, Muvatta, “Kitabu’s-sıyâm”, No: 682, Ahmed ibni Hanbel, Müsned, XII/461, No:7492, Buhârî, “Kitabu’s-savm”, No: 1792
[4] Nimetullah en-Nahcuvânî, el-Fevâtihu’l-ilâhiyye ve’l-mefatihu’l-ğaybiyye, Matbaa-i Usmâniyye, Baskı: I, I/ 65
[5] Abdülkerim el-Kuşeyri, Letâifu’l-işârât, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut-Lübnan, 2000, B.I, I/ 87
[6] Nisâ Sûresi:75