Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)dan: “İnsanları madenler olarak bulursunuz (yerin altında değerli olan, üstünde de değerli olduğu gibi, altında sert olanın üstünde de işlenmesi zordur). Cahiliyyet dönemindeki en hayırlıları, (İslam temellerini ve hükümlerini) anladıklarında da en hayırlılarıdır.
Siz şu emâret (devlet başkanlığı, vâlilik ve kumandanlık) hususunda da insanların hayırlısı (emir olmadan evvel) emârete çok isteksiz olan (emirlik arzu etmeyen) kimseleri bulursunuz.
İnsanların şerlisi de iki yüzlü olan (münafık) kimseleri bulursunuz ki, (onlar) bunlara (müslümanlara) bir yüzle gelirler, şunlara (müşriklere veya kendileri gibi münafıklara) da başka bir yüzle gelirler (müslümana, müslüman, kâfire de kâfir görünürler).”[1]
Hadîs-i Şerîfin Îzâhı
İnsanlar maden cevherleri gibi kimisi halis ve kıymeti çok, kimisi de karışık ve kıymeti azdır. Cahiliyet devrinde faziletli ve keremli olanlar, İslâmı anlayıp amel ettikleri zamanda da faziletli ve keremli olmuşlardır. Çünkü İslâm’da fazilet, takva iledir. Buna neseb şerefi de katılınca fazilet daha da çoğalmıştır.
Demek oluyor ki, en efdal kimse hem cahiliyede hem de İslâm’da şeref sahibi olandır. Bunların cahiliye devrindeki şerefleri hem kendilerinde hem de ecdadında beğenilen vasıfların bulunmasından ileri gelen güzel hasletleri taşımalarındandır. İslâm’daki şeref ise, şer’an güzel olan hasletleri taşımalarından ileri gelir.
Hadis-i şerifte geçen İş’ten murad emîrlik ve hilafettir. Emîrlik idarecilik, valilik, devlet reisliği gibi mânalara gelir. Hilâfet daha ziyade Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) in mânevî şahsının temsilciliğidir. Hayırlı kimselerin emirlik ve hilafet gibi idârî sorumluluklardan nefretleri, o vazifelerin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirememe korkusundan ileri gelmektedir.
Aklı tam, diyaneti hususunda hassas kimselerin bu zor işe talip olmayacakları açıktır. İki yüzlü, her tâifeye onları memnun edecek tarzda gelip, kendisinin onlardan olduğunu ve muhaliflerine zıt olduğunu izhâr eden kimsedir. Bu kimsenin yaptığı, bir nifak ve hâlis yalandan ibarettir.
Her iki grubun da sırrına muttalî olmak ister. Bu davranış haram kılınan bir yağcılıktan ibarettir.
Eğer böyle yapmakla insanların aralarını düzeltmeyi kastetmişse bu güzeldir, takdîr edilen bir davranıştır. En güzeli de her tâifeye, diğerinden hayırla bahsetmesi, her birine diğerini mâzur göstermesi, birinden diğerine imkân nispetinde güzel taraflarını nakledip, kusurlarını örtmesidir.
İktibâs: Ahmet Fikri (Doğan) Efendi Hazretleri, Delîlü’s-Sâlikîn, 1/444-445.
Dipnot:
[1] (Buharî, Menâkıb:1)