Bu yazımızda helâl gıda ve İslâm dinindeki helâl standardı hakkında belirli konulara temas etmek istiyoruz. Eğer biz, tüketim ve gıda maddelerinde “Helâl” hükmünün nasıl kararlılıkla korunabileceğini konuşacaksak öncelikle bu üretim araçlarının ve tarım alanlarının zenginliğini hatırlamamız gerekecek.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
“Gökten su indiren O’dur. (Buyurdu ki:) İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinden üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşil bitki, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik; birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En‘âm Sûresi: 99)
Allah Teâlâ’nın bize bahşettiği en büyük zenginlik toprak ve sudur. Toprak, bütün tohumları saklayan dev bir mahzendir. Su, bütün yabanî tohumları aşılayan mucizevî bir aşıdır. Yüce Yaradan, Kitâb-ı Kerîm’inde bize bu gezegende birbirine benzeyen ve birbirine benzemeyen nice zengin ekin mahsulleri yarattığını yukarıdaki ifadelerle hatırlatır.
Şu anda diğer gezegenlerde işlenebilecek toprak arıyor insanoğlu. Oysa asıl yapmamız gereken, kendi gezegenimizdeki hazineye sahip çıkmak. Biz sahip olduğumuz zenginliği korumayı göz ardı ederek hiçbir büyük keşif yapamayız.
Gıdanın Geleceği ve Ata Tohumu
Allah Te‘âlâ’nın dünyada bize sunduğu nimetleri doğaya uygun koşullarla ve doğa dostu tarımla yetiştirmeliyiz. Bu noktada en önemli unsur “Ata tohumları” olarak anılan yerli tohumlardır.
Bizler, ata tohumlarını filizlendirmeliyiz. Sahip olduğumuz Anadolu coğrafyasında binlerce tohum türü var. Bizim, ar-ge çalışmalarıyla bu tohum türlerini geliştirmemiz gerekir. Yoksa kısır ithal tohumlar, bizim coğrafyamızın da sonunu getirecektir.
Bugün, temel gıda ürünlerinin tarımında ciddi oranda ithal tohuma muhtacız. Dolayısıyla biz kısır tohumlarla yetiştirilen buğdaydan yapılan ekmeğe değil, öncelikle bu tohumlara odaklanmalıyız. Nitekim bugün geldiğimiz noktada konvansiyonel tarım; kısır tohumlar, kanserojen tarım ilaçları, kimyasal toprak gübreleri ve hormonlu tarım ürünlerini bize dayatıyor. Oysa bütün bunlar, insanlığı sahip olduğu zenginlikten mahrum bırakarak zehirliyor ve ölüme sürüklüyor. Günümüzde yaşanan hastalıkların birçoğu bu tarım ürünlerinden kaynaklanıyor.
Bireysel Tarımın Önemi
Ayrıca bu noktada bireysel tarımın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Helâl gıda sadece yediklerimize dikkat etmek ile değil aynı zamanda helâle odaklı yaşam ile mümkündür.
Hızlı yaşam, insanlarımızı hızlı tüketime sürüklüyor. Bu yaşam tarzı, insanları konvansiyonel tarıma ve paketli ürünlere muhtaç bırakıyor. Bu sebeple, bizler insanlara helâl gıda tüketmelerini tavsiye ederken aynı zamanda helâl bir yaşam önerisi de sunmalıyız. İnsan, sahip olduğu en büyük zenginliği işleyebilmeli. Toplum mühendisliği politikası olarak bireysel tarım tavsiye edilmelidir. İnsanlar, argo-ekolojik tarıma ve doğa dostu üretime odaklanmalı.
Bu noktada şuurlu ve derin bir bilince ihtiyacımız var. Doğa dostu üretim, insanlığın ve özellikle bizim geleceğimizdir. Biz, doğayı ve toprak canlılarını zehirlemekten vazgeçmeliyiz. Doğa dostu tarım hem insanlığın beden ve ruh sağlığı hem de korumamız gereken zenginlikler açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İslâm nizamı, üretim ve tüketim boyutuyla dinamik bir bütünü temsil eder. Eğer bizler, bu sistemin tek bir yönünü uygulamazsak bütün ahenk bozulur. Dolayısıyla biz bugün tüketim ürünlerinin helâl standardını konuşurken aynı zamanda helâl yaşam standardından da kopmamalıyız. Bu noktada acil bir plânlama ve yapılanmaya ihtiyacımız var.
Bu toplum mühendisliği politikasını İslâmî hassasiyetten ötede insanî bir boyuta taşımalıyız. Çünkü unutmamak gerekir ki, kalbi ve ruhu etkileyen temel şey gıdadır. Bu gerekçeyle biz, insanlara tayyib-temiz beslenmeyi önermeli ve bunu bir yaşam tarzına dönüştürmeliyiz. İşte bu durumda insanları hak olan İslâm’ı kabullenmeleri için helâl bir yaşama hazırlamış oluruz.
Dünyadaki vejetaryen beslenme ve üretim tarzı nasıl kabullenilen ve bütün üreticiler tarafından saygı duyulan bir ilkeyse, temiz ve helâl gıda üretimi için de bu bilinci sağlamalıyız. Bu bağlamda bağımsız bir üretim ve kendi dinamiklerini oluşturan tarım ve gıda ekonomisini tesis etmemiz gerekir.
Gıda Alanında Çalışmalar ve İslâmî Ölçüler
İşte tam bu noktada, gıda alanında hassasiyetle faaliyet gösteren samimi kuruluşların değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Helâl gıda standardının belirlenmesi ve ilgili esasların uygulanması noktasında İslâmî esaslara ve mezhep ilkelerine bağlı kalmanın önemi çok büyük. Ne yazık ki, günümüzde İslâm dünyasının en büyük sorunu bu esas ve kurallardan kopukluk. Bu sorunu aşamadığımız sürece bu bahsettiğimiz hedeflere ulaşabilmemiz mümkün değil.
Burada en önemli unsur şüpheli gıdaların analiz ve teşhis sürecidir. Bu tür gıda ürünlerinin temel üretim maddeleri ve İslâm’daki hükmü hassasiyetle tespit edilmelidir. Fakat bizim bu noktadaki temel eksiğimiz sadece İslâm coğrafyasını muhatap almak. Biz eğer toplumda büyük bir dönüşümü hedefliyorsak mutlaka bütün insanlara hitap edebilmeyiz. Bu sebeple temiz gıda hususundaki hassasiyetimizi dinî boyutun ötesinde insanî bir boyuta taşımalıyız. Nitekim büyük dönüşümler, toplumsal reflekslerle mümkündür. Günümüzde toplumlar, üretim ve tüketim açısından bir bütünü temsil ediyor ve bu noktada benzer ürünleri tüketerek aynı refleksleri sergiliyor. Ne yazık ki bu acı bir gerçek. Dolayısıyla biz, toplum nezdinde bu hassasiyeti uluslararası insanî bir boyuta taşımalıyız.
Ayrıca burada helâl gıda odaklı konuştuğumuz ölçüde İslâmî yaşamı da hatırlamalıyız. Biz, daha çok yiyerek ve daha çok tüketerek bedenimizi beslediğimiz kadar ruhumuzu da beslemek için hayatımızı yapılandırmalıyız.
Nitekim unutmayalım ki Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), üç gün üst üste buğday ya da arpa ekmeği yiyerek doymamıştır. Bunu bizzat Hazreti Âişe (Radıyallahu Anhâ) annemiz bize haber verir.
Emin olun ki, Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yoksulluk sebebiyle aç kalmadı. Nitekim kendisi isteseydi yerleşik statükoyu sürdürerek istediği gibi zengin bir yaşamı sağlayabilirdi. Fakat o, peygamber olarak gönderildiği ruhlara ideal bir yaşamın örnekliğini bizzat sunmak için böyle bir yaşam sürdü. Kıyamete kadar bizlere örnek bir yaşam ve kendi sünnetini/uygulamalarını rehber olarak bıraktı.
Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Kur’ân’da “İslâm dininin tamamlandığı” ifade edilen sure, “En‘âm” sûresidir. Bu sûreye baktığımız zamanda helâller ve haramlar da konu edinilmektedir. Bu sebeple tam bir dinî yaşam ve İslâm’ın idealize ettiği hayat ancak bu çerçevede gerçekleşebilir.
Allah Te‘âlâ, cümlemize bu hassasiyet bilincini ve helâl gıda şuurunu nasip etsin. Amin.