Kiminizin yaşı altmış, kiminizin otuz, kiminizin yirmi. Bu ilimler olmasaydı bu kadar seneleriniz nereye harcanacaktı. Günler geçiyor ama Mevlâ az bir çalışmayla bizi nelerden haberdar etti. Bu müddet içerisinde yediniz, içtiniz, uyudunuz, çeşitli işler gördünüz onların yanında bunlar da oldu.
Yâ Rabbi! Yememizi, içmemizi, yatmamızı, kalkmamızı, uykumuzu, hava almamızı ölçülü yap! Bu yola çalışmamızı, amel etmemizi de öyle yap!
Bir hoca gördüğümde ona sakalın uzun olsun, cübben bol olsun, şalvarın geniş olsun, sarığın büyük olsun diye duâ ediyorum. Bu duâyı ona anası dahî etmedi. Hoca da: “Bu ne diyor” diye yüzüme bakıyor. İslâm kıyafeti o kadar unutulmuş ki, hocalarımızın büyük kısmı bunu bilmiyorlar.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Cenâb-ı Hâkk, bana Bedir ve Huneyn savaşlarında sarıklı meleklerle yardım etti.”
Sarık, ehl-i küfürle ehl-i İslâm arasında perdedir, yani İslâm nişânıdır. Sarığı olmayana biz kâfir demiyoruz. Fakat İngiliz; ceket, pantolon giyiyor, Müslüman da giyiyor, İngiliz sarık takmıyor, Müslüman da takmıyor. Onların ikisinin arasını ayırt edebilir misiniz? Kâfirin üstünde İslâmiyet’ten en ufak bir nişân göremezsiniz.
Şu hâlde, Müslümanın üstünde de kâfirlikten en ufak bir alâmet bulunmamalıdır. Taviz vermemeliyiz. Sizde hiç mi kıskançlık yok, hiç mi İslâm’ı tutmak yok?! Bu millete anlatınız: Bizim dinimizin şekli bize diyor ki: “Bizi muhafaza edin!” Ne inançta, ne giyimde, ne zâhir olarak, ne bâtın olarak ne de hareketlerde hiçbir şeyde onlara benzemeyeceğiz. Eğer böle yaparsanız, ehl-i îmândan çok duâ alırsınız. Bu kâinatın direği olursunuz. Dinin gelmesi için kâinat yaratıldı. Din giderse, kâinat yıkılır! (Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, 1/70)