Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin: “İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur.”[1] diye başlayan hadîs-i şerîfinde zikrettiği beş şeyden biri de zekâttır.
Lügatte; artmak ve temizlemek manalarına gelen “zekât,” şeriatta, belli bir miktar malı birtakım şartlarla bir (veya birden çok) fakire hibe etmektir. Önceki dinlerde verilmesi farz olan zekât miktarı malın dörtte biri idi. Allah (Celle Celâluhû) bu ümmete olan ziyade şefkat ve merhameti sebebiyle bunu kırkta bir olarak tayin etti.[2]
Zekâtın lügavî manası ile şer’î manası arasındaki münasebeti, İbn Hacer el-Askalânî (Rahimehullah) şöyle îzâh ediyor: “Zekâtın artmak manası ile münasebeti, verilen malın eksilmeyip bilâkis arttığından dolayıdır. Zira Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Sadaka niyeti ile verilen hiçbir mal noksanlaşmaz’[3] buyurmuştur. Bu manada sevabı arttığı için de bir münasebet vardır. Çünkü Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Allah (Celle Celâluhû) zekât verenlerin sevabını (kıyamete kadar) kat kat artırır’[4] buyurmuştur. İkinci mana olan “temizlemek” ile alâkası ise, kişinin nefsindeki cimrilik hastalığından kurtulması ve aynı zamanda günahlarından arınması sebebiyledir.”[5]
İkinci mana ile alâkalı, kişinin kalan malını temizlediği de söylenebilir. Nitekim Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah Te‘âlâ zekâtı, sizin mallarınızı temizlemek için farz kılmıştır.”[6]
İmam Gazâlî (Rahimehullâh) buyuruyor ki: “Zekât, beden ile değil de mal ile icra edilen bir ibadet olduğu hâlde İslâm’ın temel ibadetleri arasında yer almasında üç mana vardır:
1-Tevhîdi Tasdîk
‘لَا إلٰهَ إِلَّا اللهُ’da bulunan tevhîd manasına sadakati izhar etmek için. Zira kelime-i tevhîdi lisanı ile zikreden kişi, mahbubunun tek olduğunu söylemiş oluyor. Sevgi ise ortak kabul etmez. Bununla beraber her mahlûk için mal ve dünyevî lezzetler tabii olarak sevimlidir. İşte bu sevgi, insanı dünyaya bağlayan ve sevgiliye kavuşma ile arada bir köprü olan ölümden nefret edip uzak durmayı sağlıyor. Allah Te‘âlâ da bu sevgiyi izale etmek adına kullarını, sevdikleri mallarını vermeleri ile imtihan ediyor. Bu manada şöyle buyuruyor: ‘Şüphesiz Allah (Celle Celâluhû) inananlardan canlarını ve mallarını satın almıştır ki, buna mukabil cennet kesinlikle onlara aittir!’[7]
Buna göre insanlar üç kısımdır:
a-Tevhîdinde sadık olup dünya metaının tarafına bakmayarak Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) gibi bütün malını infâk edenler.
b-Zekâtın dışında sadece ihtiyaç olduğu zamanlarda infâk edenler. Bu, bir öncekinden bir alt derecededir.
c- Sadece üzerlerine vâcib olan zekâtı verip bunun dışında hiç infâk etmeyenler ki, bu da en alt mertebedir.
2-Cimrilikten Kurtulmak
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz: ‘Kişiyi üç şey helâk eder: Peşine gidilen cimrilik, arzularına tâbi olunan bir nefis ve kişinin kendini beğenmesi.’[8] buyurmuştur.
Allah Te‘âlâ buyuruyor ki: ‘Her kim nefsinin cimrilik hırsından korunur (da, Allâh yolunda infâka muvaffak kılınır)sa, işte ancak onlar, felâh (ve kurtuluş)a erenlerin tâ kendileridir!’[9] İşte, nefiste bulunan cimrilik hastalığından kurtulmanın çaresi de, onu sevdiği mallardan ayırmak suretiyle kahretmektir.
3-Nimete Şükür
Allah Te‘âlâ’nın kulları üzerinde hem bedenî olarak, hem de malî olarak nimetleri vardır. Beden ile olan ibadetler, beden nimetlerinin şükrüdür; mal ile yapılan ibadetler ise malî nimetlerin şükrüdür.”[10]
Bu büyük ibadeti ifa eden kimse için Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyuruyor: “İki insana gıpta edilir. Bir: O kimse ki Allah (Celle Celaluhû) ona mal mülk veriyor, o da bu malını infâk ediyor. İki: Öyle kimse ki, Allah (Celle Celaluhû) kendisine ilim ihsân ediyor o da amel edip başkalarına öğretiyor.”[11]
Allah Te‘âlâ zekât ibadetini yerine getirenlerin kolay bir şekilde cennete gireceklerini şu âyet-i kerîmesiyle beyan etmiştir: “İşte her kim (malında bulunan zekât gibi hakları muhtaçlara) verdiyse ve (haramlardan) iyice sakındıysa; bir de o en güzel (sevap, en makbul kelime ve en doğru din) olan (cenneti, kelime-i tevhîdi ve İslâm inancın)ı tasdik ettiyse; artık muhakkak Biz de onu o en kolay olan (ve kendisini ebedî rahatlığa kavuşturacak cenneti kazandıracak çalışmalar)’a kolayca hazırlarız!”[12]
Mevlâ Te‘âlâ bizleri, bedenî ibadetlerin yanı sıra malî ibadetler konusunda hassas olan ve dereceleri belirtilen kulları arasına ilhâk eylesin!
Zekât ve Fitreleriniz İlim ve Yardımlaşma Yolunda Köprü Olsun!
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunmaya yönelik infâk hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine uzanan mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleri ve sosyal yardım müesseseleri ile müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
.
İsmailağa; ihtiyaç sahiplerinin, hastaların ve düşkünlerin kapısına ulaştırdığı iftar yemekleriyle ve düzenlediği kumanya organizasyonlarıyla, Mahmud Efendi Hazretlerimizin inşâ etmiş olduğu bu mânevî gönül köprüsünü muhafaza edip yaşatmaktadır. Hizmetlerimiz kapsamında zekât ve sadakalarınız, talebelere ve hakikî ihtiyaç sahiplerine hassasiyetle ulaştırılmaktadır. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve bütün bu faaliyetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz.
.
Aşevi hizmetlerimiz, iftar dağıtımlarımız ve kumanya organizasyonumuz konusunda detaylı bilgi için tıklayınız..
İsmailağa Külliyemiz hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
.Arapça ve Hâfızlık Talebelerimizle ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Îmân, 2.
[2] İbn Melek, Şerhu’l-Mesâbîh, Daru’n-Nevadir, 2012, 2/181.
[3] Müslim, el-Birr ve’s-Sıla, 39.
[4] Buhârî, Zekât, 8.
[5] İbn Hacer el-Askalânî, Fethu-l Bârî, er-Risale el-Âlemiyye, 2013, 5/5-6.
[6] Ebu Dâvûd, Zekât, 32.
[7] Tevbe Sûresi, 111.
[8] Taberani, el-Mu‘cemu’l-Evsat, No. 5452.
[9] Teğabun Sûresi, 16.
[10] Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-dîn, Dâru’l-Marife, 1982, 1/213-214.
[11] Buhârî, İlim, 15.
[12] Leyl Sûresi, 5-7.