Bizleri varlığından haberdar eden, el-Alîm olan Allah Te‘âlâ’ya nihayetsiz hamdler ve muallimlerin piri Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e salât ve selâmlarımız olsun!
İlk emir olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” ilâhî hitabı, İslâm’ın temel taşlarından biri olan ilimden haber verir. İslâm’ın ilk emri sadece/yalnızca “oku” değil, “Yaratan Rabbinin adıyla oku” şeklindedir. Okuma ve ilim, Yaratıcı ile başlamalı, en yüce eğitici olan Rabbin emirleri doğrultusunda, O’nun hoşnutluğunu kazanmaya yönelik olmalıdır. Allah Te‘âlâ’nın adıyla ve O’nun adına bir okumadır ilim. Ayrıca okunacak şeyin ne olduğu âyet-i kerîmede belirtilmemiş, “ilim tahsilini bitirdikten sonra sadece bununla yetinmeyip okunması gereken ne varsa hep oku,” mesajı verilmiştir. Sahâbe efendilerimizin (Radıyallâhu Anhum) okuması, öğrenmesi de böyle olmuş, onlar bu şekilde yetişerek peygamberlerden sonra en üstün insan olma şerefine nâil olmuşlardır.
Temelleri ilim üzerine atılmış dinimizin ilk kaynağı kitap, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de o kitabın bir öğreticisi, muallimidir. İlmin ana kaynağı kitabımızda ilim hakkında pek çok âyet-i kerîme nâzil olmuştur:
﴾هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ…﴿
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[1]
﴾…يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ…﴿
“Allah, sizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.”[2]
﴾فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ…﴿
“Şayet bilmiyorsanız bilenlere sorunuz.”[3]
Nakletmiş olduğumuz âyet-i kerîmeler, ilmin önemine vurgu yapar, ilim öğrenmeye teşvik eder.
İlim Sahipleri Şehâdeti Makbul Olan Kimselerdir
İlim sahipleri, Allah Te‘âlâ katında makbul şahidlerdir. Onların bu şahidliği, “Allah, gerçekten kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O’ndan başka ilâh olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Azîz ve Hakîm olan Allah’tan başka ilah yoktur.”[4] âyet-i kerimesiyle, ilim sahiplerinin bu şahidliğinin makbuliyeti perçinlenmiştir. İlmin ve ulemanın kıymet ve fazîleti hakkında sadece bu âyet-i kerîme nâzil olmuş olsaydı, yeter de artardı. Allah Te‘âlâ ilim ehlini kendisine şahid göstermiştir.
﴾وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا﴿
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.”[5]
Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) pek çok hadîs-i şerîfinde bizleri ilme teşvik etmiş, gayeli ilim adamı olmaya yönlendirmiştir: “İlim yoluna girene, Allah cennet yolunu kolaylaştırır. Ameli kendisini geri bırakan kimseyi, soyu-sopu ileri götürmez.”[6] Cennetin yolu, ilim yolundan geçer. İlimle cennet yolunu bulmak ve o istikamette ilerlemek gerekir.
Âhir Zamanın Ahvâli
“Siz öyle bir zamandasınız ki fakihleri çok, hatipleri az, vereni çok, isteyeni azdır. Bu zamanda amel, ilimden daha hayırlıdır. Yakında öyle bir zaman gelecek ki fakihler az, hatipler çok olacak, isteyen çoğalacak, veren azalacak. O zamanda ilim, amelden daha hayırlı olacak.”[7] Bu rivâyet günümüze mi işaret ediyor? Bu soruya kesin bir cevap verilemese de, artık günümüzde Allah Te‘âlâ’nın râzı olduğu, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yoluna uygun, Ehl-i Sünnet akîdesine ters düşmeyen bir bilgiye ulaşmak bile çok kıymetli bir nimet haline gelmiştir.
Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh): “Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, yahut bunları seven ol. Beşincisi olma, helâk olursun.”[8] buyurmuştur. Bu veciz ifade toplumun bütün kesimlerinin ilim faaliyeti içerisinde bulunması gerektiğini ifade eder. Evet, herkes gücü ve kapasitesi nispetinde bu seferberliğe katılacak ve bilenler, öğretici olarak; bilmeyenler öğrenici olarak; öğrenemeyenler dinleyici olarak; ötekiler ise bütün bu sınıfları sevip destekleyenler olarak bu işte yer alacaktır. Bu seferberlikte yer almayanlar, dünya ve âhirette kaybedenlerden olacaktır.
Mensubu olmakla şeref duyduğumuz Nakşibendî tarîkatı, ilmi hep ön planda tutmuş, dervişliğin ilk adımını ‘ilim öğrenmek’ olarak esas almıştır. Pirimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû)nun ilme, medreseye verdiği önem ve değer takdire şayan, dillere destandır. Onun sadece bu yönünü ele alıp incelemek bile tarîkatla şerîat arasındaki sarsılmaz muhkem bağı göstermeye kâfidir.
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa câmiası, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin rehberliğinde hâfızlık müessesesine dünden bugüne çok önem vermiş, hâfızların yetiştirilmesi ve ilim tahsilinin sürdürülmesine yönelik faaliyetlerini seferberlik yoğunluğunda sürdürmüştür.Sadece İstanbul’da binlerce talebe hâfızlık ve İslâmî ilimlerin yolu olan Arapçaya ait ilimleri tahsil etmektedir. İsmailağa Hâfızlık ve Arapça medreseleri hakkında detaylı bilgi almak ve bu ilmî faaliyetlere ortak olmak için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Zümer Sûresi:9
[2] Mücâdele Sûresi:11
[3] Nahl Sûresi:43; Enbiyâ Sûresi:7
[4] Âl-i İmrân Sûresi:18
[5] İsrâ Sûresi:36
[6] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, Hadis No. 7427.
[7] Taberânî, Mu‘cemü’l-Kebîr, Hadis No. 3111.
[8] İbni Badda, el-İbâne an Şerîati’l-Fırkati’n-Nâciye, c. 1, s. 341, Hadis No. 210.