Lüğatte itikâf bir şeye devam etmek anlamındadır. Bir şeye devam eden kimseye de mutekif denir. Dinde ise: Bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir.
İtikâfın Teşriî Hikmeti
İtikâfın meşru olmasındaki hikmet ve yarara gelince, bu pek önemlidir; Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicretinden sonra vefatına kadar her Ramazanın son on gününü itikâf ile geçirmiştir.
İhlâsla yapılan bir itikâf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalpler bir müddet olsun, dünya işlerinden uzak kalır ve Hakka yönelir. Birer Beytullah olan mescitlerden birine şu şekilde devam eden bir Mü’min çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, kerim olan mabudunun feyiz ve yardım kapısına iltica etmiş olur.
İslâm büyüklerinden ünlü Ata der ki:
“İtikâf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dilediğini elde etmedikçe, <buradan ayrılıp gitmem>, diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah’ın bir mabedine sığınmış, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektir.”
Bir Mü’minin her gün tükenip giden hayatından faydalanarak böyle kutsal bir yerde bir zaman ebedi ve ezelî yaratıcısına tüm varlığı ile yönelip saf bir kalp ve temiz bir dille ibadette bulunması, manevî bir zevke dalması ne büyük bir nimettir.
İtikâf yapan kişi, bütün vakitlerini ibadete, namaza ayırmış demektir. Çünkü fiilî olarak namaz kılmadığı vakitlerde de mescit içinde namaza hazır bir haldedir. Bu bekleyiş ise, namaz hükmündedir.
Netice olarak, İtikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk alametleri parlar, ilâhi feyizlere mazhar olur. Ne mübarek, ne güzel bir hayat anı! (Ö.Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İtikâf)