Kur’ân-ı Kerîm’de Mescid-i Aksâ’dan bahisle: “etrafı mübârek kılınmış bölge” şeklinde tavsif edilen Kudüs, bu muazzez mescidin bulunduğu mukaddes bir şehirdir. Mescid-i Aksâ; mü’minlerin Kâbe-i Muazzama’dan önceki kıblesi, haremi ve öz yurdudur. Mescid-i Harâm ile birlikte yeryüzündeki en kadim, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî’den sonra ziyârete lâyık en faziletli mesciddir.
İnsanlık tarihi boyunca pek çok peygamberin tebliğinin merkezi olan ve Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan kıssaların önemli bir kısmının da geçtiği yer olan bu mukaddes topraklar; Harem-i Şerîf, mü’minlere aittir ve öyle kalacaktır.
Şerefli Kudüs bölgesinde tebliğ vazifesinde bulunmuş olan peygamberlerin varisi, yalnızca muvahhid mü’minlerdir. Kudüs mü’minlere, Benî İsrâil’e tebliğde bulunmuş olan peygamberlerin ve onların tebliğini tasdik eden, Hazreti Muhammed Mustafa’nın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mirası, bölgenin fethi ve izzetinin, şerefinin muhafazası konusunda büyük hizmetleri geçen Hazreti Ömer, Selahâddîn-i Eyyûbî ve Sultan 2. Abdülhamid Hân gibi İslâm büyüklerinin emanetidir.
Mescid-i Aksânın Ehemmiyeti
Mescid-i Aksâ, Kâbe-i Muazzamâ gibi, tarihte birkaç kez yeniden inşâ edilmiştir. Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm)a bildirilmiş olan yere, onun vefâtının ardından Hazreti Süleyman (Aleyhisselâm) tarafından bir mâbed yaptırılmış ve ‘Beytü’l-Makdîs’ (mukaddes ev) şeklinde adlandırılmıştır. Bu mübârek mescidin bulunduğu şehir de daha sonra onun ismiyle ‘Kudüs’ olarak anılmıştır. Benî İsrâil’in Peygamberlerinin karargâhı olan bu mübârek yer, ümmet-i muhammed için de hem tarihî açısından, hem de bir dönem kıble edinilmiş olması açısından mühim bir yerdir.
Mü’minler, hicretten on altı ay geçip de Kıble olarak Kâbe-i Muazzama’ya yönelme emri gelinceye dek namazlarını, Mescid-i Aksâ’ya yönelerek edâ etmişlerdir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) İsrâ mûcizesinde Mekke-i Mükerreme’den Mescid-i Aksâ’ya götürülmüş ve Peygamberlere orada imamlık ettikten sonra mûcizevî yolculuk mi‘râca da, oradan yükselmiştir.
Dünyanın Seyirci Kaldığı İşgal ve Bölünme Projeleri
Osmanlı Devleti’nin dağılmasının ardından varlığını bağımsız bir devlet olarak sürdüren Filistin devleti, bölgedeki nüfuzunu 2. Dünya savaşının ardından artırıp batılı devletlerin de desteğini arkasına alan, nüfus yoğunluğu politikası da dâhil olmak üzere pek çok oyuna ve çeşitli hilelere başvuran Yahudilerin girişimleri sonucunda bölündü. Bu bölünmede Kudüs, Filistin’e ait bir şehir olmasına rağmen sonraları İsrail tarafından işgal edildi.
Filistin’i tanıyan ülkelere ve Birleşmiş Milletler’e göre dahi sabit olan bu işgal son bulmadı; Uluslararası hukuku çiğneyen İsrail devletinin bölgede yaptığı zulüm, sivil halka ateş açarak onları öldürme ve sayısız insanı yaralama şeklinde bir barbarlığa, bir tür insanlık suçuna dönüştü.
Yakın Dönemde Kudüs
Bu mezâlim kapsamında Mescid-i Aksâ zaman zaman ibâdete kapatılmakta ve ibâdet etmek isteyen mü’minlere karşı büyük bir şiddet uygulanmaktadır. Benzer hâdiseler maatteessüf son dönemde de yaşanmakta, Cumâ namazları da dâhil olmak üzere namazlarını Mescid-i Aksâ’da edâ etme hakkına sonun kadar sahip olan mü’minler barbarlıkla engellenmektedir. Son günlerde ABD tarafından yapılan, İsrail Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınacağına yönelik açıklamalar bölgenin emniyetiyle ilgili sorunları, daha farklı ve tehlikeli bir boyuta sürüklemiştir.
Kudüs, Peygamberlerin ortak mirası olması açısından mukaddes bir şehirdir ve bölgenin emniyeti ve kurtuluşu, yarım asırdır süren mücadelelerle bir davaya dönüşmüştür. Bu dava, dile getirmiş olduğumuz önemiyle bütün mü’minlerin sahip çıkması gereken bir davadır. Bu konuda duyarlılık göstermek mü’min şuûrunun bir lüzûmudur.
Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın fazîletleri, ehemmiyeti ve tarihi ile ilgili detaylı bilgilere internet sitemizin “Kudüs” arşivinden ulaşabilirsiniz. Arşivimize erişim sağlamak için tıklayınız…