Hazreti Ömer (Radiyallâhu Anh)ın halifeliği döneminde, Sâsânî Devletine karşı yapılan fetih hareketleri devam etmekte ve kazanılan zaferler ile birçok toprak ele geçirilmişti. Aldığı yenilgiler ile sürekli zayıflayan Sâsânîler, tahta yeni geçen hükümdar ile tekrardan eski güçlerine kavuşmak ve Müslümanlara bıraktıkları topraklarını yeniden kazanmak için faaliyete geçtiler.
Bölgede Sâsânî Devleti ile mücadele halinde olan Müsennâ bin Hârise (Radiyallâhu Anh), gelişmeleri halifeye bildirerek acil yardım talebinde bulundu. Hazreti Ömer (Radiyallâhu Anh), bunun üzerine Irak’ta ki İslâm ordusunu bölgeye sevk etti. Kendiside Medine’de kurduğu ordunun başında yola çıktı. Lakin sahabîlerin önde gelenlerinin itirazı sebebiyle Medine’ye geri dönerek savaşı oradan yönetti. [1]
Savaş Hazırlıkları
Teşekkül eden orduya, komutan olarak Sad bin Ebu Vakkâs (Radiyallâhu Anh) atandı. Emrinde ki askerlerle Medine’den hareket ederek bölgeye ulaştı. Karargâhını kurduktan sonra kendisine gelecek takviye kuvvetleri bekleme başladı. Bu arada ise ordusunu 3 bölüme ayırdı ve onluk sisteme göre savaş düzenine soktu. Kış boyunca bu hazırlıklar devam etti ve İslâm ordusu artık savaşa hazır hale gelmişti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, 10 bin kişilik İslâm ordusu ile Sâsânî sınır şehri olan Kâdisiye’ye doğru hareket edildi.
Sad bin Ebu Vakkâs (Radiyallâhu Anh), İran ordusu hakkında istihbarat toplattıktan sonra Numân bin Mukarrin (Radiyallâhu Anh) gibi sahabîlerin içinde bulunduğu bir heyeti, Sâsânî hükümdarına elçi olarak gönderdi. Hükümdar III. Yezdicerd ise elçilere hakaret ederek huzurundan kovdu. Bu sıralarda elçiler ile görüşen bazı Sâsânî askerleri, “Eğer Müslüman olursak, bu topraklardan gider misiniz?” diye sordu. Elçiler ise cevap olarak, “Evet gideriz ve buralara ancak ticaret için geliriz.” diye cevap verdiler. Bu cevap ile İslâm ordusunun tek amacının “Allah (Celle Celâluhû)nun rızası” olduğu ve dünya nimetleri için savaşmadığı ortaya çıkmış oluyordu. [2]
İslâm’ın Zaferi
Ferruhzâz isimli İran komutanı emrinde yaklaşık 80 bin kişilik bir ordu vardı. Ayrıca orduda birçok fil bulunuyordu ve daha önceki savaşlarda bu filler Müslümanlara büyük zararlar vermişti. Savaş Müslümanların hücumu ile başladı. İki taraftan ağır kayıplar oluyor ama savaş günlere yayılarak devam ediyordu. İran ordusundaki fillerin öldürülmesi ve İslâm ordusuna takviye kuvvetler gelmesi ile üstünlük Müslümanlara geçti. Mücâhidler, İranlı komutan Ferruhzâz’ın karargahına girerek onu öldürmeye muvaffak olunca, bütün Sâsâni ordusu dağıldı ve bozguna uğradı.
Hastalığı sebebiyle savaşı yüksek bir tepede kurdurduğu çadırından yöneten Sad bin Ebu Vakkâs (Radiyallâhu Anh), zafer haberini Medine’ye ulaştırdı. Büyük bir ganimet ve kesin bir zafer elde eden Müslümanlar için mücadele tam anlamıyla sona ermemişti. Kâdisiye savaşından kaçan askerler başkent Medâin’de toplanmaya başlamıştı. Halifenin emri ile İran topraklarının içine girildi ve birçok şehir daha fethedildi. Ardından Dicle nehri geçilerek Medâin şehrine ulaşıldı. [3]
Müslümanların bu kadar kısa süre içerisinde, Dicle nehrini geçip başkent kapılarına dayanacaklarını hesap etmeyen İranlılar bütün servetlerini bırakıp şehri terk ettiler. Büyük bir ganimet ve zafer elde eden İslâm ordusu böylece Sâsânî devletinin çöküş sürecini başlatmış oldu.
Dipnotlar
[1] İbn Hubeyş, Gazavât, II, s. 486
[2] Belâzürî, Fütûh, s. 368
[3] Taberî, Târîh, III, s. 618