Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bizi yoktan var edip, hidayet yollarını önümüze seren yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Onun sevgili habibi Muhammed Mustafa’ya mahlûkatın nefesleri adedince salat ve selam olsun.
Müslümanın, her hâlinde Müslüman gibi olması, Müslüman gibi davranması, Müslüman olmayanlarla aynı ortak paydalarda buluşmaması İslâm’ın önemli konularından biridir. Allah (Celle Celâluhû) kâfirleri sevmediği gibi, üzerinde kâfir alâmetleri bulunanları, kafirlerin halleri ve tavırları üzere hayatlarını yaşayanları da sevmemektedir. Bu hususta kadim kitabımızda bulunan şu âyet-i kerîme defalarca okunmalıdır: “O (şirk koşarak) zulüm işlemiş olan kimselere(, onlar gibi giyinip kuşanmak ve kendilerine değer vermek gibi basit gördüğünüz şeylerle de olsa) en ufak bir meyil dahi göstermeyin, sonra (onları yakacak olan) o ateş size de dokunur. Sizin için Allâh’tan başka yardımcılar da yoktur (ki sizi O’nun azâbından koruyabilsin)! Sonra (kâfirlere meyledenlere azap edeceğini açıklayan O Allâh tarafından da) yardım olunmazsınız!”[1]
Kâfirlere karşı azıcık meyil göstermeleri bile yasaklanan Müslümanlar, kâfirlerden ayırt edilemeyecek hâle gelmelerinin İslâmlarına vereceği zararı iyice düşünmelidirler. Allah (Celle Celaluhû), bir Müslümanla bir kâfirin arasının asla iyi olmayacağını, aralarının bulunmasının tek yolunun, Müslümanların dinlerini terk edip kâfirlerin dinlerine uymaları olduğunu şu ayet-i kerimeyle ifade buyurmuştur: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden râzı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.”[2]
Mü’minleri dost edinen Allah (Celle Celaluhû), dostları olan Mü’minlerin, düşmanları olan kâfirlerden tam manasıyla ayrılmalarını emretmiştir. Bu hususta şu ayet-i kerimelerin üzerine de iyice düşünmek gerekir: “Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar.”[3] “Ey İman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a, aleyhinize apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?”[4]
Cenab-ı Hakk’ın bu emirlerine imtisal eden Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), yetiştirmiş olduğu Sahâbe-i Kirâm hazeratını kâfirlere benzemekten son derece sakındırmıştır. Bu sakındırma, bazen ibadet meselesinde olmuş; bazen kılık-kıyafet meselesinde olmuş; bazen de insanlar arasındaki ilişkiler hususunda olmuştur. Ama değişmeyen şudur ki: Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) her durumda Müslümanın kâfirlere benzememesi gerektiğini ifade etmiştir.
Konuyla İlgili Hadîs-i Şerîfler
Bu hususta şu rivayetleri mülahaza etmemiz, meseleyi anlamamıza yeterlidir:
“Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır.”[5]
“Kim Müşriklere ait bir toprakta bulunur (bina yapar), onların nevruzlarına katılır, onların bayramlarını kutlar ve ölünceye kadar onlarla birlikte bulunursa, kıyamet gününde onlarla birlikte haşrolunur.”[6]
Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ)dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), namaz kılarken elleri böğürlerine koymayı mekruh sayarak: “Yahudilere benzemeyin!” buyurmuştur.[7]
Abdullah ibni Amr (Radıyallâhu Anhümâ) diyor ki: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) benim üzerimde boyanmış iki elbise gördü ve: ‘Doğrusu bunlar kâfirlerin giysilerindendir. Onları giyme!’ buyurdu.”[8]
Enes (Radıyallahu Anh)ın yanına iki (boynuzu) kâkülü olan bir genç girdi. Hazreti Enes kendisine: “Bu iki saçtan boynuzu (kâkülü) ya kes ya da kısalt, çünkü bu Yahudilerin âdetidir.” dedi.[9]
Huşeym diyor ki: Ebû Bişr, Ebû Umeyr ibni Enes’ten, o da Ensar’dan bir halasından rivayet etmiştir: Namaz vakitlerini Müslümanlara nasıl duyurulması konusunda henüz karar verilmemişti. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Müslümanları namaza nasıl davet edeceği konusuna çok önem gösterdi. (Ashabıyla istişarede bulundu). Kendisine, “Yahudilerin yaptığı gibi boru çalınmasını” teklif ettiler. Bu, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin hoşuna gitmedi ve: “O, boru çalmak Yahudilere aittir.” buyurdu. Bunun üzerine, “Hıristiyanlara ait çanı hatırlattılar.” Peygamberimiz: “O da Hıristiyanlara aittir.” diyerek hoş karşılamadığını belirtti.[10]
“Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz.”[11]
Hadîs-i şerîf kitapları bunlar ve benzerleri rivayetlerle doludur. Meseleyi biraz daha hususileştirip asrımızda yaşayan en büyük Allah dostu olan Efendi Hazretlerimiz (Kuddise Sirruhû)nun bu meseleye bakışına da değinmek istiyoruz. Zira Allah dostları, Peygamberlerin varisleridirler. Yaşadığımız çağda, asırlar önce nazil olan nasların anlaşılması noktasında en büyük rehber, Allah dostlarıdır. Onların İslâmî konulara bakışı, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bakışıyla aynıdır; kelamları, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kelâmlarıyla aynıdır.
İnsan için bir şeyleri kitaplardan öğrenmek, yaşayan birini taklit etmekten daha zordur. Bu noktada bizimle aynı zaman diliminde, aynı havayı soluyarak yaşayan bir Allah dostunun kelâmları hidayet vesilesi olmaktadır. Efendi Hazretlerimizin kâfirlere benzememe noktasındaki hassasiyetleri malumdur. Şerh istemeyecek derecede sarih olan şu sözler inşallah Allah’ın düşmanlarına benzemenin ne kadar büyük bir cürüm olduğunu anlamamıza vesile olacaktır…
Efendi Hazretlerimizin İkazları
“Kâfirlerin dokuduğu elbiseleri giyeriz ama şekillerine giremeyiz. Yasaktır, yasaktır. Kâdî Beyzâvî diyor ki: Kâfirlere meyletmek, onların süsü gibi süslenmek ve onlara benzemektir. En büyük zalimlik, kâfirlere benzemektir. Evlerimiz Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in evine benzemiyor. Ali Haydar Efendi Baba (Kuddise Sirruhû)ya soruldu: “Masa üzerinde yemek yesek nasıl olur?” Efendi Baba (Kuddise Sirruhû): “Yemesen sormazdın!” dedi ve kızdı, daha cevap vermedi. Bazı ana-babalar, “Yavrum daha küçük, hevesini alsın.” derler. Hevesi batsın. Heves alınacak diye domuz eti yenir mi? Bu da ona benzer. Rabbimiz bize dostluk nidasıyla nida buyuruyor. Bizler ise gidiyor, O’nun düşmanları olan kâfirleri dost ediniyoruz. Kâfirler pisliğin ta kendileridir, kuşları havada uçarken tutsalar, yüksek dağları devirseler, yine de necistirler. Küfür modalarına düşman olun. O hayvanların modalarını ne yapacaksın sen? Allah (Celle Celâluhû) seni ahsen-i takvim üzere yarattı. Onlar cehalet işleridir. Moda diye elbiselerinde İslami ölçülere uymayan değişiklikler yapanlar haindirler. Avrupa’nın giyim tarzına özenen, onun modalarını takip etmeye çalışan talebelerimize soruyorum: “Bosna-Hersek gibi olmak mı zor, Avrupa’nın modasını terk etmek mi zor? Bosna’da her şeyin bu hale gelmesine sebep hiç şüphesiz dinlerinden birçok şeyi terk edip Avrupaî bir hayat yaşamalarındandır.”
Allah (Celle Celâluhû) Efendi Hazretlerimize hayırlı uzun ömürler ihsan eylesin. Onu hakkıyla anlayabilmeye, emirlerine hakkıyla uyabilmeye bizleri muvaffak eylesin. Âmin.
Dipnotlar
[1] Hûd Sûresi, 113.
[2] Bakara Sûresi, 120.
[3] En‘am Sûresi, 150.
[4] Nisâ Sûresi, 144.
[5] Ebû Dâvûd, Libâs, 4031.
[6] Beyhaki, Sünenü’l-Kübrâ, 9/234.
[7] Buhârî, el-Amel fi’s-Salât, 17.
[8] Müslim, Libâs, 29-31.
[9] Ebû Dâvûd, Tereccül, 15.
[10] Ebû Dâvûd, Salât, 27.
[11] Buhârî, Libâs, 64.