أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِؤُ۫نَ وَالنَّصَارٰى مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا﴿
﴾فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
﴾اِنَّ الَّذ۪ينَ﴿ Muhakkak o (münafık) kimseler ki, ﴾اٰمَنُوا﴿ (dilleriyle zahiren) inanıp( da kalpten inanma)mışlardır, ﴾وَالَّذ۪ينَ﴿ öyle kimseler ki, ﴾هَادُوا﴿ Yahudilerden (olmuşlardır) ﴾وَالصَّابِؤُ۫نَ﴿ Sâbiîlerle ﴾وَالنَّصَارٰى﴿ Hristiyanlardan ﴾مَنْ﴿ her kim ki (yani bu sınıflardan her kim ki) ﴾اٰمَنَ﴿ iman etti, ﴾بِاللّٰهِ﴿ Allâh’a, ﴾وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ﴿ âhiret gününe, daha? ﴾وَعَمِلَ صَالِحًا﴿ sâlih amel de işledi ﴾فَلَا خَوْفٌ﴿ artık hiç korku yok ﴾عَلَيْهِمْ﴿ onların üzerine ﴾وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ﴿ Hiç mahzun da olmayacaklardır.
“Muhakkak o (münafık) kimseler ki (dilleriyle) inan(ıp da, kalpten inanma)mışlardır, o kişiler ki Yahudi olmuşlardır, bir de o [Nûh ile İbrâhîm (Aleyhimesselâm) döneminde yaşayıp onların dini üzere bulunan] Sâbiîlerle, Hristiyanlar; işte (bunlardan) her kim, Allâh’a ve o son güne inanır (âhir zaman peygamberine iman başta olmak üzere diğer iman şartlarına da iman eder), ayrıca (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih bir amel de işlerse, artık (kâfirlerin korkuya düşeceği o kıyâmet gününde) onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (günahkârlar kaçırdıkları mükâfatlara üzülecekleri zaman) ancak onlar mahzun olmayacaklardır.”[1]
Rûhu’l-Beyân’da bu âyetin tefsirinde şöyle buyurulmuştur: İbrahim Hevvâs (Kuddise Sirruhû) buyuruyorlar ki, Kalbin devası yani ilacı beştir:
1-Düşünerek Kur’ân-ı Kerîm okumak.
2-Midenin yemekten hâli olması, yani az yemek.
3-Gece ibadet için kalkmak.
4-Seher vakti Cenâb-ı Hakk’a tazarru, yani yalvarmak.
5-Sâlihlerin meclisine devam etmek.
Rûhu’l-Beyân sahibinin şeyhi Hüdâyî (Kuddise Sirruhû) buyuruyor ki: “Hakikatte ıslah edici, düzeltici Allah Te‘âlâ Hazretleridir. Velâkin tesir bakımından eşyanın en tesirlisi zikirdir.”
Hazreti Ali Efendimiz şöyle buyuruyor: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, İslâm’dan, isminden başka bir şey kalmayacak. Kur’ân-ı Kerîm’den bir şey kalmayacak ancak resmi kalacak. Camileri tamir edecek, süsleyecekler. Hâlbuki zikrullâhtan boş olacak. O zamanların en şerlisi âlimlerdir. Fitne onlardan çıkacak ve yine onlara dönecek.”
İnsanları Hakka Davet Etmek Öncelikli Vazifemizdir
Bu dersimiz bize çok büyük vazife yükledi. Durmadan, milleti hakka davet etmek lâzım. Vazifemiz önemlidir. Küçük işlere tenezzül etmemeliyiz. Dünya makamına kıymet vermemeliyiz. Derslerimizi tamamıyla yapalım. Bu gevşeklik bu donukluk nedir? Bir kimse ben dersimi yapacağı der ve azimli olursa Allah (Celle Celâluhû) ona yardım eder, vazifesini yaptırır. Mevlâ Te‘âlâ yüklediği vazifeyi kuluna kolay eder.
Sohbet metninin tamamı için bkz. Mahmud Efendi Hazretleri, “3. Sohbet”, Sohbetler, Siraç Kitapevi, İstanbul, 2010, 1/65-66.
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi, 69.
Yahûdî ve Hristiyanlardan; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e uymayanların cennete gireceğine dair bu ve benzeri âyet-i celîleleri delil getirenlerin görüşlerine reddiye için, “Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si” adlı eserde Bakara Sûresi, 62; Nisâ Sûresi, 151 ve A`râf Sûresi, 158. âyet-i kerîmelerin tefsirli meâllerine müracaat edebilirsiniz.