Hamdlerimizin hepsi, şiarlarına özel önem ve kıymet veren Yüce Allâh’a, salât ve selâmımız, uğruna kurban olduğumuz Hazreti Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e olsun.
Kurban ibâdeti, Kur’ân-ı Kerîm’de söz edilen önemli ibâdetlerden biridir. Kur’ân-ı Azîmüşşân’daki kurban ibâdeti ile alakalı ayetlerin bir kısmı Hac Sûresindedir.
﴾ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ﴿
(Gerçek) budur. Kim Allâh’ın ibadet için koyduğu alâmet ve ölçülere (şiarlara) uyup saygı gösterirse, şüphesiz ki bu, kalplerin takvası (Allah’tan korkup saygısızlıktan sakınması)dır.[1]
Tefsir
Her kim –Allâh-u Te‘âlâ’nın ibadet için koyduğu alâmet ve ölçülere/şiarlara- ta‘zîm eder, hürmet gösterir, saygıda kusur etmezse, Şeâirellâh/Allâh’ın şiarları: Allâh-u Te‘âlâ’nın ibâdetler için belirlediği zaman, mekân ve ibâdetlerin yerine getirilmesi gereken şartlar gibi koyduğu ölçüler, hükümlerdir. Şüphesiz ki bu –Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarlarına ta‘zîm etmek- kalplerin takvası, Allah (Celle Celâluhû)dan korkup saygısızlıktan sakınmasıdır.
‘’Şiar’’ kelimesi dinimizde, Allâh-u Te’âlâ tarafından belirlenen, O’na kulluk yapmaya vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibâdet, işaret, alâmet ve semboller anlamına gelir. ‘’Cami, İslâm şiârıdır’’ dediğimiz zaman, caminin olduğu yerde Müslümanlar yaşıyor, minarenin varlığı o bölgede İslâm’ın var olduğunu gösteriyor, demektir. Namaz, oruç, kurban kesme gibi ibâdetler, hep Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarlarından, İslâm’ın alâmetlerindendir. Bu şiarlara Allâh-u Te’âlâ çok önem ve değer vermiş, kullarından da o şiarlara ta‘zîm ve hürmet etmelerini istemiştir.
Bir şeye ta‘zîm etmek, ona mânevî anlamda değer vermek, saygı duymak, hürmet etmek ve ululamak demektir. İslâmî bir şiara ta‘zîm etmek, o şiarı sadece yerine getirmekten, yapmaktan daha önemli ve kıymetlidir. Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarlarına ta‘zîm etmek, O’nun buyruklarını seve seve, isteyerek, gönül hoşluğuyla yerine getirmek, cân-ı gönülden bir muhabbetle, ihlâsla, en güzel şekilde, eksiksiz olarak edâ etmektir. Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm) kendisine Kâbe’nin yeniden inşası emri verilince, bu emri en güzel şekilde, en mükemmel manada yerine getirebilmek için elinden gelen bütün gayreti göstermiş, Kâbe’yi boyu yetişebildiği yükseklikte bina etmesi yeterli olacağı hâlde, bir tür iskele kurarak daha yüksek yapmıştır. Allâh-u Te‘âlâ’nın buyruğunu en kâmil manada yerine getirebilmek için çok gayret etmiştir. Böylece Allah (Celle Celâluhû)nun şiarlarına nasıl ta‘zîm edileceğini bize göstermiştir.
İbâdette Gönül Hoşluğu Esastır
Hazreti Fatıma (Radıyallâhu Anhâ) validemiz sadaka olarak vereceği madenî paraları güzelce siler, temizler, parlatırdı. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) niçin böyle yaptığını sorunca ‘‘Bu paraları Allah yolunda sadaka olarak vermeye niyetlendim, bunlar daha fakirin eline geçmeden Allâh-u Te‘âlâ kabul buyuracağı için onları güzelce temizliyorum’’ diye cevap vermiştir.
Bu, Allah (Celle Celâluhû)nun bir şiarı olan tasadduku severek ve gönül hoşluğuyla yerine getirmeye güzel bir misaldir.
Allâh-u Te‘âlâ’nın buyruklarını sev(ebil)mek, muhabbetle, gönül hoşluğuyla ‘‘Ya Rabbi bütün buyrukların başım gözüm üstüne, yeter ki sen buyur’’ diyebilmek, imanın âlî derecelerinden bir derece, her mü’minin ulaşması gereken bir mertebedir. Ehlullâh’ın büyüklerinden Yunus Emre Hazretleri (Kuddise Sirruhu) bu manayı ne güzel anlatır;
Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül yahut diken
Ya hıl’atu, yahut kefen
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘’Namaz, gözümün nurudur’’ derken namaza ne kadar kıymet vermemiz gerektiğini, namazın ne kadar ehemmiyetli olduğunu bize gösteriyor. Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarı namaz, bizim acaba neyimiz oluyor? Ali Haydar Efendi Babamız (Kuddise Sirruhû) tesbih Allâh-u Te‘âlâ’yı zikretmeye vesile olan bir alet olduğu için, onun göbekten aşağıya tutulmasına razı olmazdı. Allâh-u Te‘âlâ’yı hatırlamaya vesile olan bir şey ehlullâhın gözünde ne kadar kıymetli oluyor! Habibi hatırlatan her neyse, o da mahbub oluyor.
“Kim Allah’ın buyruklarından razı, hoşnut olursa, ondan razı olunur, ona da hoşnutluk vardır. Kim Allah’ın buyruklarından hoşnut olmazsa, ondan da hoşnut olunmaz’’ buyurmuş büyüklerimiz. Fıkıh âlimlerimiz kurbanlık bir hayvanın nasıl olması gerektiğini, hangi hayvanların kurbanlık olamayacağını belirlerken, yüce Mevlâ’mızın kurban emrine layık bir hayvanı tayin etmek için çok hassas davranmışlar, böylece bu ilahi emre yakışır bir tazimi göstermekte azami gayret etmişlerdir. Böyle yapmalarındaki maksat, şiara layık olan hürmeti göstermektir. Yoksa işi yokuşa sürüp, Müslümanların işini zorlaştırmak değildir. Bütün dinî meselelerde olduğu gibi kurban meselesinde de ince eleyip sık dokumuşlar, işi ciddiyetle ele almışlardır.
Şüphesiz ki bu -Allah’ın şiarlarına ta‘zîm etmek- kalplerin takvası, Allâh-u Te‘âlâ’dan korkup saygısızlıktan sakınmasıdır. Asıl önemli olan bedenimiz olan kalıpların değil, kalplerin takvasıdır. Zira kalpler Allâh-u Te‘âlâ’nın tecelligâhıdır. Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarlarına ta‘zîm kalple olur. Yüce Mevlâ’mız, sadece kalıbımız olan bedenlerimizin kendisine itaat etmesini değil, kalplerimizin kendisine boyun eğmesini murâd ediyor. Zira insanlar mecbur kalınca zorba bir güç karşısında da –zâhiren de olsa- o güce itaat edebiliyorlar; ama aynı zamanda kalplerinden ona buğz edebiliyorlar.
İnsanların bedenleri esir alınabilir ama kalpler asla esir alınamaz. Allâh-u Te’âlâ bizden hem özümüzle, hem sözümüzle kısacası her şeyimizle kendisine tam bir bağlılık istiyor. Namaz kılan bir mümin hem kalıbıyla, hem kalbiyle Allâh-u Te‘âlâ’nın huzurunda durabiliyorsa, gerçek manada namaz kılıyor, demektir. Sadece kalıbın namazda olup kalbin başka diyarlarda gezmesi, zâhiren namaz kılmak sayılır.
﴾لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ﴿
Sizin için o kurbanlık hayvanlarda belli bir süreye kadar birtakım faydalar vardır; sonra da varacakları yer Beyt-i Atik (Ka’be)’dir.[2]
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ﴿
﴾فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
Biz her ümmete, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allâh’ın ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşrû kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O halde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele![3]
Teslimiyet Nişânesi Kurban
Kurban kelimesinin aslı Arapça olup, teslimiyeti, içtenliği, fedakârlığı, sevgi ve hayranlığı ifade eden en güzel kelimelerdendir. Dinî anlamda ise, Hak yolunda, Allah’ın emirleri gereğince, Allah’a şükrümüzün ve teslimiyetimizin bir nişanesi olarak O’na yakınlaşmaya vesile olmak için kesilen hayvanlara kurban denilmektedir. Kurbanlarımız ilahi aşkımız, sevgimiz, bağlığımız ve teslimiyetimizin simgesidir. Böylece Sevgiliye yaklaşır, aradaki bağları kuvvetlendiririz. Seven sevilene kurban olurmuş. Kurban olmak aşkın ilk adımı sayılır, demişler. Âşık, işin başında kendini feda etmeli, nefsini kurban edebilmeli ve kendinden vazgeçebilmeli ki âşıklık iddiasında bulunsun. Aşk yolunda ilerleyebilsin. Şair Fuzûlî:
“Canımı cânân eğer isterse minnet cânıma,
Can nedir ki, ânı kurban etmeyem cânânıma…”
diyerek canın sevgili yoluna kurban edilmesini aşkın ispatı için gerekli görür. Yunus Emre (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne göre kâmil manada kurbanın, sadece kurbanlık hayvan kesmek değil, aynı zamanda canı Allâh-u Te‘âlâ’nın yolunda feda edebilmek olduğunu şöyle dile getirir:
“İsmailem Hak yolunda, canımı kurban eylerem;
Çünkü bu can kurban sana, ben koç kurbanı neylerem.”
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ﴿
﴾وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
O alçak gönüllüler, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.[4]
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌفَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّفَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا﴿
﴾فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا القَانِعَ وَالمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın şiarlarından yaptık. Sizin için onlarda hayırlar vardır. Onlar (kurban edeceğinizde) saf saf sıralanmış dururken, üzerlerine Allah’ın ismini anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, hem kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.[5]
Çok açıktır ki; Kur’ân âyetlerinde söz edilen kurban kesme, et gereksinimi nedeniyle hayvan kesme değil, bir tür manevi adanmışlık göstergesi, dini bir ibadetin yerine getirilmesidir. Kurban, kurbiyettir; yakınlaşmak ve yakın olmaktır. Kuluna şah damarından daha yakın olan Rabb’e manevi anlamda yakın olmaya çalışmaktır. Yüceler Yücesinden gelen yüce söze, gönül yüceliğiyle teslim olmaktır. Bizim kurban keserken yaptığımız, Şâfiî kardeşlerimizin de namazda ‘Sübhaneke’ yerine okudukları duâ şöyledir;
﴾إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ العَالَمِينَ﴿
﴾لا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ﴿
(De ki) Benim namazım, her türlü ibadetim, hayatım da ölümüm de hep Rabbu-l âlemin olan Allah içindir. O’nun dengi ve ortağı yoktur. Bana verilen emir budur. O’na ilk teslim olan da benim.[6]
Kurbanımız, kulluğumuza ve kalplerimizin takvasına vesile olması dileğiyle, selâm ve duâ.
İsmailağa Kurban Organizasyonu
İsmailağa camiasının merkezi olarak, vâcib kurbanlarınızı vekâletleriniz tek tek okunmak suretiyle fıkhî esaslara ve temizlik koşullarına tam bir riayetle, ülkemizin nezih kesimhanelerinde kestiriyoruz. Sizler de kurbanlarınızı İsmailağa güvencesiyle kestirebilir, böylece talebelerin yetişmesine katkıda bulunabilirsiniz. Bağışlamış olduğunuz kurbanlarınızın etleri, talebelere ve ihtiyaç sahiplerine yönelik her gün 3 bin kişilik sıcak yemek ikramında bulunduğumuz iki ayrı aşevimizin bir yıllık et ihtiyacı kapsamında değerlendirilmektedir. Kurbanlarınız ayrıca ihtiyaç sahibi ailelerin hanelerine de sene boyunca ulaştırılmaktadır. Bizleri tercih ettiğiniz için şükranlarımızı sunar, kurbanlarınızın Mevlâ Te‘âlâ katında makbul olmasını dileriz.Detaylı malûmat ve vekâlet vermek için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Hac Sûresi:32
[2] Hac Sûresi:33
[3] Hac Sûresi:34
[4] Hac Sûresi:35
[5] Hac Sûresi:36
[6] En’âm Sûresi:162-163