7 Eylül tarihinde vefât etmiş olan, Osmanlı Devleti’ne en parlak devrini yaşatan Kânûnî Sultân Süleyman Hân’ı vefâtının sene-i devriyesi vesilesiyle rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz.
Kânûnî Sultân Süleyman Hân, babası Yavuz Sultân Selim Hân’dan devraldığı toprakları her istikamette binlerce kilometre kare oranında (iki katından daha fazla) genişletti, hilâfeti de İslâm birliğinin tesisi ve devamı konusunda en etkin biçimde kullandı. Hayatı at sırtında, daima seferlerde geçti. 45 sene, 11 ay, 7 günlük saltanatıyla Osmanlı padişahları arasında tahtta en uzun süre kalan Sultânın On üç kadar sefere bizzat katıldığı ve ömrünün 10 sene, 3 ay ve 5 gününü seferlerde geçirdiği nakledilir. Adaleti kadar mücahid kimliğiyle de ön plana çıkmış olan büyük padişahın son seferi, Zigetvar Seferi oldu.
Yaşı hayli ilerlemişti. Buna rağmen seferden geri durmayı kabul etmedi. Hekimbaşı ısrarcıydı fakat Kânûnî Sultân Süleyman, son derece kararlıydı. Sefer hazırlıkları tamamlandı ve yola çıkıldı. Bugün dahi hava yoluyla aşılması meşakkatli olan bin beş yüz kilometrelik mesafe, orduyla atlı bir şekilde kat edilerek Zigetvar kalesine yakın bir bölgeye ulaşıldı. Kuşatılacak olan kaleye hâkim bir tepede Kânûnî Sultân Süleyman’ın otağı kuruldu. Sultân, ordusunu bu üs bölgesinden komuta edecekti.
Kuşatma sürüyor, ordu başarılı bir şekilde düşmanı abluka altında tutarak neticeye doğru adım adım yaklaşıyordu. 33 gün süren kuşatmanın artık son günüydü ve düşmana indirilen darbeler son darbelerdi. Kânûnî Sultân Süleyman Hân’ın hastalığı bu son günde ziyadesiyle arttı. Artık yapılabilecek bir şey kalmamıştı ve 72 yaşında bulunduğu sırada 7 Eylül 1566 tarihinde rûhunu Cenâb-ı Hakk’a teslim etti. Sefer esnasında vefât etmek, Osmanlı padişahlarına uzak bir iş değildi. Nitekim ondan önce üç padişah daha sefer esnasında vefât etmişti.
Vefâtı Gizlendi
Tebaası için sultânın vefâtı, dünyanın başlarına yıkılması gibi elim bir rûh hâlini ifade eder. Bu sebeple, bilhassa seferdeyken ya da önemli bir iş üzerinde bulunma durumlarında sultânların/liderlerin vefât haberleri, sefer neticeleninceye ya da söz konusu iş bitinceye kadar gizlenir. Kânûnî Sultân Süleyman Hân’ın vefâtı da aynı düşüncelerle başta Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın direktifiyle gizlendi. Asker, kalenin ve şehrin tamiratıyla oyalanıyordu. Vefâttan sadece Sultân’a çok yakın olan kimseler haberdar olmuşlardı. Şehzâde Selim’e haber salındı. Vefât haberinin, onun İstanbul’a intikal edip tahta oturduğunda duyurulması planlandı.
Üç Ayrı Cenâze Namazı
Vefât etmiş olan Sultânın cenazesi başşehir İstanbul’a nakledilecekti fakat iç organlarının tahrip olma tehlikesi söz konusu olduğundan belirli kişilerin katıldığı cenâze namazının ardından iç organlar, boşaltılarak Zigetvar’a defnedildi.
Şehzâde Selim İstanbul’a ulaştığında evvela ulemânın biatıyla tahta çıktı ve babasının cenâzesini karşılamak üzere yola koyuldu. Belgrad’a ulaştığında cenâzeyi karşıladı. Burada karşılaşıldığında seferde olan paşalar ve devletin üst düzey erkânı da kendisine biat ettiler. Kânûnî Sultân Süleyman Hân’ın cenâzesi üzerine ikinci cenâze namazı, Osmanlı’nın yeni hükümdarıyla birlikte kılındı ve ardından İstanbul istikametindeki yolculuğa devam edildi.
Cenâzeyi beraberinde getiren güzide topluluğun İstanbul’a vasıl olmalarının ardından üçüncü ve son cenâze namazı Şeyhülislâm Ebûssuûd Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) tarafından kıldırıldı ve sultânın cenâzesi, kendi yaptırdığı Süleymaniye Külliyesine -günümüzde türbesinin bulunduğu yere- defnedildi. Mevlâ Te‘âlâ hizmetlerini kabul ve makbul eylesin.