İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû), ikinci cildin 37. mektubunda Kelime-i Tevhid’in, Allah Teâlâ’nın gazabını sakinleştirmede en menfaatli vesile olduğunu şöylece anlatır:
“Saltanatı azametli ve delili yüce olan Allah Teâlâ’nın gazabını sakinleştirmek hususunda
“لاَ إِلٰــهَ إِلاَّ اللّٰهُ” kelime-i tayyibeden daha menfaatli bir şey yoktur.
Bu kelime-i tayyibe, ateşe girmeye sebep olacak gazabı dindirmeye vesile olunca, dünyadaki diğer azaplara sebep olacak gazapları dindirmeye neden sebep olmasın! Bu kelime-i tayyibeyi söyleyen kul, bu kelimeyi tekrar etmekle Allah’tan (Celle Celâluhû) başka olan şeylerden yüz çevirmiş, onları kalbinden söküp atmıştır. Kalbinin kıblesini de hak üzere ibadet olunan Allah (Celle Celâluhû) yapmıştır. Hâlbuki Allah Te‘âlâ’nın ona gazaplanmasının sebebi, kulun kendileri ile imtihana tabi tutulduğu farklı şeylere, dağınık alakalara gönlünü bağlaması idi. Allah (Celle Celâluhû)dan başka olan şeylerle bağlantılar bu kelime-i tayyibeyi tekrarlamakla yok olunca, Allah Te‘âlâ’nın gazabı yok oldu…
Bu kelime-i tayyibeyi, bu ümmet için ahirete bir azık olarak bırakılan doksan dokuz rahmet hazinesinin anahtarı olarak buluyorum. Bil ki, küfrün karanlıklarını ve şirkin bulanıklıklarını def etmek hususunda bu kelime-i tayyibeden daha fazla şefaat edecek bir şey bilmiyorum.
Kim bu pâk olan kelimenin içermiş olduğu manayı tasdik edip kabullenirse ve böylece zerre miktarı imanı elde ederse, bununla beraber küfür adetleri ve şirk rezillikleri ile kaplansa, bu kelime-i tayyibenin şefaati ile azaptan çıkartılacağını ve ebedi olarak ateşte kalmaktan kurtulacağını ümit ederiz. Bu durum, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şefaatinin bu ümmetin diğer büyük günahların azaplarının def edilmesinde en menfaatli vesile olması gibidir.
Affedilmeye En Muhtaç Ümmet
Bu ümmetin büyük günahları dedim. Çünkü evvelki ümmetlerde büyük günahların işlenmesi bu ümmete göre daha azdır. Belki de küfür adetlerine ve şirk rezilliklerine karışmak diğer ümmetlerde daha azdır. Şefaate (bir vesile ile affedilmeye) en çok muhtaç olan bu ümmettir. Evvelki ümmetlerde bir topluluk küfür üzere ısrar ederdi. Diğer toplulukta emirlere yapışan halis müminler olurdu. Günahı çok olan bu ümmetin kelime-i tayyibe gibi bir yardımcıları ve Peygamberlerin sonuncusu (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gibi bir şefaatçileri olmasaydı helak olmuştu.”
Günahkâr ümmet ve çokça mağfiret eden bir Rab (Celle Celâluhû) Bu ümmetin Allah Te‘âlâ’nın af ve mağfiretinden elde ettiği miktara, geçmiş ümmetlerin tamamının ulaşıp ulaşamadığı bilinemez. Sanki Allah (Celle Celâluhû) rahmetinin doksan dokuz cüzünü bu günahlara daldırmış ümmet için ahirete bırakmıştır.
Şiir: Merhametle muameleye en çok layık olanlar isyankârlardır.
Allah (Celle Celâluhû) affı ve mağfireti sever ve hiçbir şey af ve mağfiret edilmek hususunda bu ümmete denk olamaz. Şüphesiz bu ümmet bu sebeple ümmetlerin en hayırlısı olmuştur. Onların Allah (Celle Celâluhû) katındaki yardımcıları olan kelime-i tayyibe en üstün zikir olmuştur. Şefaatçileri olan Peygamberleri ise Peygamberlerin Efendisidir (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem). O (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şu hitaba nail olmuştur:
﴾فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا…﴿
“Allah (Celle Celâluhû) (o hakiki tevbe ile tevbe edenlerin) kötülüklerini iyiliğe çevirir. (Amel sahifelerine sevap olarak yazar.) Allah (Celle Celâluhû) çokça mağfiret eden ve çokça acıyandır.”[1]
İyilik yapanların en çok iyilik yapanı işte böyle yapar. Acıyanların en çok acıyanı işte böyle yapar.
Mısra; Büyüklerle beraber hiçbir işte zorluk yoktur… Ve bu Allah’a (Celle Celâluhû) çok kolaydır.
﴾رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ …﴿
“…Ey Rabbimiz! Bizim için günahlarımızı ve (kulluk) işimizdeki (haddi aşmamızı ve) isrâfımızı bağışla, (er meydanında) ayaklarımızı iyice sabit kıl ve o kâfirler toplumuna karşı bize yardım et!”[2]
Teheccüd Vaktinde Tevbe ve İstiğfâr
Üçüncü cildin 17. mektubunda gece ibadetinin, bu büyüklerin yolunun olmazsa olmazlarından olduğunu anlattıktan sonra, o vakitleri istiğfarlarla değerlendirmek hakkında da İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle buyurur:
Bu teheccüd vaktinde, istiğfarı, tevbeyi, Allah Teâlâ’ya sığınmayı, yalvarmayı, isyanları ve günahları hatırlamayı, noksanlıklarını ve ayıplarını düşünmeyi, ebedi azaptan korkmayı, ebedi olan acılardan korkarak titremeyi ganimet bilmek lazımdır. Noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olan Allah Teâlâ’dan af ve mağfiret dilemeli. Halisâne bir kalple, dili ile şu kelimeyi yüz kere söylemelidir:
اَسْتَغْفِرُ الله العَظِيمَ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ
هُوَ ألْحَيَّ القَيُّومَ وَأَتُوبُ اِلَيْهِ
Bu istiğfarı ikindiden sonra, abdestli abdestsiz terk etmeden yüz kere söylemelidir. Hadisi şerifte: “Amel sahifesinde çokça istiğfar bulunana müjdeler olsun”[3] buyrulmuştur.
Vesselâm…
Dipnotlar
[1] Furkân Sûresi:70’den.
[2] Âl-i İmrân Sûresi:147’den.
[3] İbn Mâce, Edeb:57; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, No:665