Kimden İlim Alınır?
İbn Sirin (Rahimehullah)tan nakledilen “Bu hadis dindir. Öyleyse dininizi kimden aldığınıza bir bakın!” şeklindeki söz İmam Müslim (Rahimehullah) ve diğerlerinin rivayetlerinde “Muhakkak bu ilim dinin ta kendisidir, öyleyse dininizi kimden aldığınıza iyi bakın” şeklinde nakledilmektedir.[1] Bu rivayet özelde hadis ilminin ve genelde de şer’i ilimlerin dinin bir kısmı yahut bütünü anlamına geldiğini[2] ve bu sebeple her önüne gelenden ilim alınmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de birçok hadisinde haber verdiği üzere, ümmette daha sonraları ortaya çıkan bir kısım yalancılar vesilesiyle, özellikle muhaddisler bunun önüne geçebilmek için büyük bir çaba ve gayret sarf etmişlerdir. Biz burada Hadis tarihi alanına giren bu konuya değinmeyeceğiz. Hadisçilerin bu konuda ne denli bir gayret sarf ettiği hadis tarihini konu edinen kitapların ilgili bölümlerinde bulunabilir. Bizim burada değinmemiz gereken bir iki husus var. O da bir kişiden hadis ve ilim talep edilebilmesi için hangi ölçülere riayet edilmesi gerektiğidir. Bunları şöyle tasnif edebiliriz:
Güvenilir Olması
Muhaddisler hadis alacağı kişinin evvela güvenilirliğine bakarlar.[3] Bunun sebebi de açıktır: Daha sonraları ortaya çıkan bidat fikirlerin çoğalması ve bu fikirlerin bâ husus hadislerle teyit edilmeye çalışılması. İzahında olduğumuz sözün sahibi İbn Sirin (Rahimehullah) başka bir ifadesinde şöyle anlatır bu durumu: “İnsanlar işin başında isnat sormazlardı. Ne zamanki fitne ortaya çıktı insanlar “Bize bu hadisi aldığınız kişileri söyleyin bakalım” demeye başladılar. Hadis alınan kimseler söylenince bakılırdı; ehl-i sünnetse alınır, bidat ehliyse alınmazdı.”[4] Bütün bunlar bize selef döneminde bir kişiden ilim alınabilmesi için öncelikle yalancı olmaması ve ehl-i sünnet itikadına sahip olması gerektiğini göstermektedir.
İşinin Ehli Olması
Bir kişinin güvenilir ve ehl-i sünnet olması da ondan hadis veya ilim alınabilmesi için yeterli bir meziyet sayılamaz. Nitekim bu sözün İmam Malik’ten nakledilen rivayeti bize bunu açık bir şekilde göstermektedir. Şöyle diyor İmam Malik (Rahimehullah): “Muhakkak bu ilim dindir. Dininizi kimden aldığınıza iyi bakın! Şu sütunların (Mescid-i Nebevi’nin sütunlarının) yanında “Rasûlullah şöyle buyurdu” diyerek hadis rivayet eden yetmiş kişiye yetiştim. Eğer bu şahıslar beytü’l-mâl’ın başına konulacak olsalardı, elbette güvenilebilecek kimseler olurlardı. Ne var ki onlardan hiçbir şey almadım. Çünkü onlar bu işin ehli değillerdi.”[5]
Amel Sahibi ve Takvâ Bir İnsan Olması
Yukarıdaki iki şartı haiz olan kimseden ilim alınabilmesi için önemli bir şart daha vardır ki bu da o kimsenin takva sahibi ve amel ehlinden birisi olmasıdır. Zira kişinin ilmi Allah için talep edip etmediği amelinden belli olacaktır. Bu da onun salih bir insan olduğunun göstergesi olacaktır.
Malik b. Dînâr (Rahimehullah)ın sözü bu mahalde önem arz eder: “Ey âlim! Sen ilmin sebebiyle yiyen ve böbürlenen birisin! Şayet bu ilmi Allah için istemiş olsaydın bu senin şahsiyetinde ve amelinde görülecekti.”[6] Ayrıca Ebu’l-Aliye (Rahimehullah)ın şu tespiti de önemlidir: “Biz birisinden ilim almak için kendisine gittiğimizde namazına bakardık. Namazını güzel kılıyorsa “Bu adam diğer şeylerini de güzel yapar” der, ondan ilim alırdık. Ancak namazını düzgün kılmıyorsa “Bu kişi başka şeyini de kötü yapar” der, ondan ilim almazdık.[7] Demek ki; bir kişiden ilim alınabilmesi için kendisinde en azından bu üç temel esasın bulunması gerekmektedir. Bu esaslardan birinde eksik olan kişiden tahsil edilen ilim de eksik olacaktır.
Abdullah b. Mübarek (Rahimehullah)ı ibadeti ve verasıyla meşhur olan ancak hadis rivayetinde naklettiği rivayetlerin sıhhat derecesine dikkat etmeyen Abbad b. Kesir için “Bir mecliste bulunduğumda orada Abbad b. Kesir’in ismi anılırsa öncelikle onu dini (yaşaması) konusunda methederdim. Sonra da “Ondan hadis almayın” derdim[8] şeklindeki sözü konumuzu îzâh eder mahiyettedir.
Dipnotlar
[1] Müslim, Mukaddime, No: 26.
[2] Abdürrauf el-Münâî, et-Teysir, 1/352, Mektebetu’l-İmami’ş-Şâfiî, Riyad, 1988.
[3] Mesela bazı ehl-i bidat için “Onların gökten yere düşmesi kendileri adına yalan söylemelerinden çok daha hayırlıydır” (Yani yalandan bu denli sakınırlardı) denmiştir. Bkz. Zafer Ahmed Usmânî et-Tehânevî, Kavâid fi Ulûmi’l-Hadis, s. 402, Daru’l-Beşâiri’l-İslamiyye, Beyrut-Lübnan, 2007, B.X
[4] Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 27
[5] Hatîb el-Bağdadi, el-Kifâye fî ilmi’r-Rivâye, s. 180, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut-Lübnan, 2009.
[6] Ebu Nuaym, “a.g.e.”, 2/378.
[7]Dârimî, “Sünen”, Mukaddime, No: 437
[8]Müslim, Mukaddime, No:38.