“Öyle büyük bir gün(ün azâbına düşmek)den iyice korun(mak istiyorsanız, hemen İslâm’a dâhil ol)un ki; (o gün, mümin-kâfir) hiçbir kimse hiçbir kişiden (azâbı kaldırmak için) herhangi bir şey ödeyemeyecektir, o (mümi)n (kul)dan (bir kâfir hakkında yapacağı) hiçbir şefâat (aracılık) kabûl olunmayacaktır, (mümin-kâfir) kimseden herhangi bir fidye de alınmayacaktır ve (azâba müstahak) o (la)nlar (hiçbir sûretle) yardım olunmayacaklardır.”[1]
Kişi Öldüğünde Geriye Kalanlar
Bu âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk, bizi gelmesinde şüphe olmayan hesap gününe karşı uyarmakta ve bizleri sakındırmaktadır. Bu âyet-i kerimede, hesap gününün dehşet verici bir husûsiyetine vurgu yapılmaktadır. Bu da o gün yaptıklarımızla baş başa kalışımızdır. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfi durumu şöylece ifade etmektedir:
“Kişiyi ölürken üç şey uğurlar: Sevdikleri, malı ve amelleri. İlk ikisi geri döner ve o amelleri ile baş başa kalır.”[2]
Hesap Gününe Hazırlık Yapın
Bu yüzden Cenâb-ı Hakk hesap gününe karşı tedbirli olmamız için çağrı yapmakta ve bize “Ey Kullarım! Gelmesinde hiç şüphe olmayan hesap gününe karşı hazırlıklı olun!” diye seslenmektedir.
Âyet-i kerimede de ifade edildiği gibi, o gün kimse adına bir şey yapmaya gücümüz yetmeyecek. Kardeş kardeşin, dost dostunun durumuyla ilgilenmeyecek, herkes kendi derdine düşecektir. Bu dünyada nice fedakârlıklarla yetiştirdiğimiz ve kılına zarar gelmesine dahi tahammül edemediğimiz yavrularımıza ne verebildiysek yanlarında o kalacak. Yoksa anne-baba olarak yavrularımıza yardımcı olamayacağız. Aynı şekilde yavrularımıza ne kadar yalvarsak da bize yardıma gelemeyecekler. Öyleyse Cenâb-ı Hakk’ın uyarısına dikkat etmemiz ve dünyanın bizi aldatmasına izin vermememiz gerekmektedir. Nefsin ve şeytanın “Nasıl olsa Allah affeder” sözlerine ise hiç kulak asmamak gerekir. Bu dünyada iken pek çok işimizi yeri geldiğinde sözü geçen bir dostumuzun aracılığı ve şefaati ile halledebiliyorduk. Ama o gün Cenâb-ı Hakk’ın müsaade ettiği kimseler dışında, hiçbir dostumuz ve yakınımız bizim için aracılık yapamayacak. Cenâb-ı Hakk bu durumu çok açık bir şekilde hikâye etmektedir:
“Nihâyet o (kulakları) sağır edercesine zorlayan hâdise (o kıyâmet nârası) geldiği zaman (işte o zaman herkes kendi başının derdine düşecektir); Kişinin kardeşinden kaçacağı gün, Annesinden ve babasından da. Eşinden ve oğullarından da (kaçacağı kıyâmet günü artık o günün şiddetinden dolayı kimsenin kimseye bakacak ve arayıp soracak hâli kalmayacaktır)! (Zîrâ) işte o gün onlardan her bir kişi için, kendisine yeterli olacak (ve başka bir şey düşündürmeyecek kadar) önemli bir iş vardır.”[3]
Kalb-i Selîm İsterler
Âyet-i kerime çok açıktır. Bu dünyada dertlerimizi arz ettiğimiz, yeri geldiğinde sırdaşımız, yoldaşımız ve hayat arkadaşımız olan en yakınlarımızın o gün bizden kaçacak ve bizi yalnız bırakacak olması gerçekten çok ama çok acı bir hakikattir. Mademki o gün yapıp ettiğimiz amellerimizle karşılaşacağız ve onlardan hesaba çekileceğiz, o zaman bize orada faydası olan sâlih amellere yönelmeliyiz. O gün mademki, evlat ve mal fayda vermiyor, o zaman âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden neyin fayda verdiğini araştırmak ve hayatımıza tatbik etmek suretiyle hazırlık yapmalıyız. Yüce Rabbimizin de (Celle Celâlühû) ifade ettiği gibi, hesap gününde, günahlardan temizlenmiş, güzel ahlak özellikleri ile müzeyyen bir kalp fayda verecektir. Şair bunu ne güzel ifade etmiştir:
Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
“Yevme lâ yenfau”da kalb-i selîm isterler.[4]
Yani şâir diyor ki: Ey Hoca! Senden altın ve gümüş isteyeceklerini zannetme. “Ne mal ne de oğulların fayda vereceği” o günde, senden sadece içinde dünya sevgisine yer olmayan selim bir kalp isterler.
Hesap günü, insanlarla ilişkilerinde dürüst, âdil, yumuşak huylu olan, kalbinden her türlü kötü duyguyu atan, nefsini günahlardan temizleyen ve ibâdetlerine devam eden, yaşantısı ve güzel ahlâkı ile etrafına örnek olan müminler kurtuluşa ereceklerdir.
Kıyâmet Gününün Dehşeti
O gün öyle bir duruma düşeceğiz ki, bu dünyada yaptıklarımızdan dolayı müstehak olduğumuz azaptan kurtulmak için her şeyimizi fedâ etmek isteyeceğiz. Bu durum o kadar ileri gidecek ki, sevdiklerimizi hatta yavrularımızı dahi kendimizi kurtarmak için fedâya yelteneceğiz. Kıyâmet günü durumun ne kadar vahim olduğu âşikardır. Yavrularımızı kendimiz için fedâ edebilecek bir duruma düşeceksek durumun çetinliğini tahmin etmemiz hiç de zor değildir.
O gün yüzümüzü güldürecek tek şey Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak için yaptığımız güzel amellerimiz, ibadetlerimiz, Allah’a ve Rasûlü’ne ve onun vârislerine olan saygımız ve sevgimiz olacaktır. Öyleyse Rabbimizin îkâzına kulak vererek ona kavuşmayı uman bir mümin olarak, sadece onun rızasını kazanmak için sâlih ameller işleyelim. Çünkü oradaki tek sermayemiz burada işlediğimiz amellerimizdir. Amelsiz bir cennet boş bir hülyadan ibarettir.
Yarın İçin Hazırlamış Olduğuna Bak!
Öyleyse ölüm emâreleri geldiğinde “Ey Rabbim! Beni(m ölümümü) pek yakın bir süreye kadar geciktirseydin ya, bolca sadaka vereydim ve (Sana karşı vazîfelerini yerine getiren) sâlih kimselerden olaydım.”[5] dememek için Rabbimizin şu uyarısına kulak verelim: “Ey îmân etmiş olan kimseler! Allâh(ın emir ve yasaklarına karşı çıkmak)tan hakkıyla sakının ve (içinizden) her bir nefis yarın (gibi yakın olan kıyâmet günü) için önceden ne (gibi sâlih ameller) hazırlamış olduğuna (iyi) baksın! Yine siz Allâh’tan hakkıyla sakının! Şüphesiz Allâh yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen-görünmeyen tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir.”[6]
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi, 48.
[2] Buhârî, Rikâk, 42; Müslim, Zühd, 5.
[3] Abese Sûresi, 33-37.
[4] Bağdatlı Rûhî.
[5] Münâfikûn Sûresi, 10.
[6] Haşr Sûresi, 18.