Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan mescid inşâ etme emri ve mescid inşâ edenlere yönelik fazîletler, günümüzde anladığımız şekliyle sadece günlük ibâdetlerin ve Cuma namazları ile Bayram namazlarının kılındığı camilere yönelik bir emir olmayıp bilhassa ilmî faaliyetlerin ve davet, tebliğ vazifelerinin ifa edildiği müesseseleri kapsayan bir emirdir. Detaylı malûmat için tıklayınız.
Merkezinde cami yer alıp etrafında ilmî ve hayrî hizmetlerin devamını sağlayan yapıların yerleşik bulunduğu kurumlar olan külliyeler, İslâm medeniyetinde şehir merkezinin asıl unsurudur. Büyük kentler daima bu merkezler çevresinde teşekkül etmiştir. Külliyelerin tarihte çeşitli örnekleri olmakla beraber, bu anlamda Hazreti Dâvûd tarafından plânlanıp Hazreti Süleyman devrinde inşâ edilen Beyt-i Makdîs mühim bir dönüm noktasıdır. Külliyelerin İslâm tarihindeki ilk örneği ise Mescid-i Nebevî’dir.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde mescid inşâ etmenin fazîletine yönelik yer alan vurgular, -daha önce de geçtiği üzere- sadece namaz kılmak için inşâ edilen ibadethanelerden ziyade birçok fonksiyona sahip, faaliyet ve hizmetlere merkezlik eden yapılara yöneliktir. Nitekim rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’ye ulaştığında, kalacağı evin belirlenmesinden evvel mescid yerini işaret buyurmuş ve derhâl harekete geçilerek Mescid-i Nebevî için ilk hazırlıklara başlanmıştır.[1]
Mescid-i Nebevî’nin Arsa Temin Süreci
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Mescid-i Nebevî’nin inşâsı için emir buyurduğu arazi, rivâyetlere göre, İslâmiyet’i hicretten önce kabul etmiş olan Medineli mü’minler tarafından mescid olarak kullanılıyordu. Hatırlamak gerekir ki, mescid sadece binadan ibaret değildir ve yeryüzünün tamamı mescid kılınmıştır. Yeryüzünün bu hususiyeti, Allah Te‘âlâ’nın müslümanlara büyük bir kolaylığı ve lütfudur.
Kaynaklarımızda geçtiğine göre, o zamanki adı Yesrib olan Medine-i Münevvereli ilk müslümanlardan Es‘ad ibni Zürâre (Radıyallâhu Anh) o araziyi mü’minler için namazgâh tahsis etmiştir. Bu namazgâh, etrafı duvarla çevrili fakat çatısı olmayan bir yapı biçimindeydi. Aynı zamanda “mirbed” adı verilen hurma kurutma yeri olarak kullanılıyordu. Sehl ve Süheyl adında iki yetime ait olan bu arazi hicret-i nebîyi müteakip Ebû Bekr es-Sıddîk (Radıyallâhu Anh) tarafından satın alınarak mescid yeri olarak hibe edildi.
Arsada dağınık ve bakımsız hurma ağaçları, öbekler hâlinde su birikintileri ve bazı müşriklerin kabirleri bulunuyordu. Kabirlerin nakli ve arazinin tesviyesi sağlandıktan sonra mescidin inşâsına başlandı ve hemen yanı başına Âişe binti Ebî Bekr es-Sıddîk ve Sevde binti Zem‘a (Radıyallâhu Anhümâ) validelerimizin hücreleri yapıldı.
Mescid-i Nebevî’nin Hususiyetleri
Mescid-i Nebevîden bahsedileceği zaman üzerinde en çok durulması gereken husus, özelliği ve fonksiyonudur. Zira bu mescid sadece bir mâbed olarak değil; eğitim-öğretimden askeri faaliyetlere ve elçilerin kabulüne, adlî-kazaî işlerden iktisadî ve malî işlere kadar birçok alanda icraat ve faaliyetlere ev sahipliği yapmıştır.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gazve ya da seferde olmadığı zamanlarda Mescid-i Nebevî’de bulunur, hücresinin de bitişik olması vesilesiyle kabullerini bu mübârek mescidde gerçekleştirirdi. Hatta hanım sahâbîler de kendisine başvururdu. Onların talebi üzerine, kendilerine belirli bir gün tahsis ettiği de bilinmektedir.
İslâm’ın yayılması ve ümmet-i Muhammed’in kısa zamanda büyümesi, toplumun ruhsal, sosyal ve siyasal ihtiyacının karşılanabilmesi için Mescid-i Nebevî’ye bitişik ya da yanı başında yer alacak yapıların inşâ edilmesi gibi bir ihtiyaç hâsıl etti. Farklı hizmetlerin icrası için tesis edilen yapılar, namazların kılındığı mübârek mescide devlet başkanlığı makamı, medrese, ruhî ve psikolojik destek sağlayan bir tür rehabilitasyon ve tedavilerin uygulandığı tıbbî müdahale merkezi ve birçok sosyal imkân sağlayan bir külliye hüviyeti kazandırdı.[2]
İslâmî Hayat Cami Merkezlidir
Cami merkezli hayat, müslümanlar için vazgeçilmezdir. Sahâbîler bu anlayışla Mescid-i Nebevî’nin inşâsı konusunda seferber olmuş ve günün şartları muvacehesinde bu mukaddes mescidi hayata geçirmişlerdir. Müslümanlar da Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Ashâbı (Radıyallâhu Anhum)un Medîne-i Münevvere’de ilk iş olarak külliye hizmetlerini icrâ eden bir müesseseyi hayata geçirme yönündeki hassasiyetini idrâk etmeli ve bu şuurla çalışmalıdırlar.
Mü’minler, mescidleri imar etme ve ibâdetlerin yanı sıra ilim, irşad ve sohbet faaliyetlerinin sürdürülebilirliği konusunda hassasiyet göstermeli, ellerinde bulunan imkânlar nispetinde seferber olmalıdırlar. Dinî yapılara yönelik yardımlar, ilâhî bereketle büyüyecek ve mü’minlerin dayanışma ve yardımlaşmasının fazîletiyle büyük mükâfatlara vesile olacaktır.
İsmailağa Külliyesi
İnşâ etmekte olduğumuz İsmailağa Külliyesi, ev sahipliği yapacağı Tekâmül ve İhtisâs medreseleriyle, geçmişten günümüze ulaşan ilim mirasını gelecek nesillere taşıyacaktır. Bu hizmetler, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “İnsan öldüğü zaman üç şey hariç ameli kesilir: Sadaka-i Câriye (medrese veya mescid gibi sürekli, kalıcı iyilik), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisini hayırla yâd ettiren sâlih bir evlat.”[3] müjdesine talip olma yoludur.Medeniyet anlayışımızın önemli bir unsuru hâline geleceğine inandığımız İsmailağa Külliyemizin inşâsına ve ev sahipliği yapacağı hizmetlere sizler de bağış ve yardımlarınızla destek sağlayabilir ve bütün bu hizmetlere karşılık verilecek ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz. Külliyemiz hakkında detaylı bilgi ve bağışlarınız için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Salât 48, Fezâilu’l-Medîne 1, Büyû‘, 41, Vesâya 27, 30, 34, Menâkıbu’l-Ensâr 46; Müslim, Mesâcid, 9.
[2] İslâm Tarihi ve Medeniyeti Külliyatı, 1/301-305
[3] Müslim, Vasiyet, 3.