Allah Te‘âlâ tarafından insanlığa gönderilen ve kıyamete kadar da baki kalacak olan kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in şüphesiz pek çok fazîleti vardır. Bu fazîletlerden bir kısmı bizzat Kur’ân-ı Kerîm, bir kısmı Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bir kısmı ise Ehl-i Kur’ân tarafından beyân olunmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm, okunması, ezberlenmesi, öğüt alınarak amel edilmesi yönüyle fazîletlere sahip bir kitap olduğu gibi uyarıcı olması ve insanlar için rehber ve kılavuz olması açısından da birtakım üstün özellikler taşımaktadır.
el-Furkân Olan Kur’ân-ı Kerîm
Yüce Rabbimiz (Celle Celâluhû) Kur’ân-ı Kerîm’in fazîleti ve insanlar için uyarıcı bir kılavuz oluşu hakkında şöyle buyurmuştur: “O Zât dâima pek ulu olmuştur ki O, (hakkı bâtıldan ve helâli haramdan ayırıcı vasfıyla) Furkân (ismine sahip olan Kur’ân)ı (en büyük) kulu [Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)] üzerine peyderpey indirmiştir, tâ ki o (peygamber ve Kur’ân), bütün âlemler için bir uyarıcı olsun!”[1]
el-Furkân, Kur’ân-ı Kerîm’in ismi olmakla beraber ıstılâhî açıdan Allah Te‘âlâ tarafından indirilmiş vahiylerin tamamını kapsamaktadır. Bu hakikat Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmiştir: “Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ ve Hârûn’a (hakkı bâtıldan ayırma anlamına gelen) Furkan (vasfına hâiz Tevrât), (kurtuluş yolunu aydınlatan) üstün bir ışık kaynağı ve takvâ sahipleri için büyük bir öğüt (ve uyarı)/tam bir açıklama/vermiştik.”[2]
Allah Te‘âlâ, insanlar hak yoldan ayrıldıklarında onlara peygamber ve kitap gönderdiğinden, gönderilmiş olan her bir kitabın bu vasfı hâiz kitaplar olması gerektiği açıktır. Muhakkiklerin beyanına göre Kur’ân-ı Kerîm’e ‘el-Furkân’ isminin verilmesi, onun hak ve bâtılı birbirinden ayıran özelliği ve muhtevâsında haram ile helâli ve daha birçok husûsu hükümleriyle birbirinden ayırması sebebiyledir. Bir başka yaklaşıma göre ‘furkân’ vasfı, Kur’ân-ı Kerîm’in toplu şekilde değil de bunun zıddı olarak ayrı ayrı/parça parça indirilmiş olmasını ifade etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in hakkı beyân etmesi ve Allah Te‘âlâ’nın bir yardımı niteliğini taşıması da yine onun ‘furkân’ ismi bağlamında açıklanmıştır.[3]
Kur’ân-ı Kerîm’in, hak ile bâtılı birbirinden ayırma vasfı Allah Azze ve Celle tarafından en açık şekilde şöyle beyân edilmiştir: “(Oruçlu geçirmeniz gereken zaman dilimi,) o ramazan ayıdır ki; doğru yolu gösteren ve hakkı bâtıldan ayıran (İlâhî kitap)lardan olan Kur’ân, nice açık deliller ve insanlar için bir hidâyet (rehberi) olarak kendisinde (bulunan Kadir gecesinde) indirilmiştir…”[4]
Furkân Vasfının Mevlâ Te‘âlâ’nın Ulüv Sıfatıyla Alakası
Mâlini nakletmiş olduğumuz ilk âyet-i kerîme ‘tebâreke’ ifadesiyle Allah Te‘âlâ’nın ulüv yani yücelik vasfına vurgu ile başlamıştır. Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’in ayırt edici vasfının kaynağının bereket, bereketin hakîkî kaynağının ise Allah Te‘âlâ olduğu hakikatiyle alakalıdır. Yücelten ve yükselten, furkân olan Kur’ân-ı Kerîm, Allah Te‘âlâ’nın indirdiği bir kitaptır. Dolayısıyla bu ifadeler arasındaki bağlantı, Kur’ân-ı Kerîm’in Allah Te‘âlâ ile olan bağlantısına da vurgu niteliğindedir.
Hak ve Bâtılı Birbirinden Ayıran Gönül Gözü Açık Kimseler
Furkân vasfı bir başka açıdan, gönül gözü açık olup da hak ve bâtılı birbirinden ayıran kimselerin vasfıdır. Mevlâ Te‘âlâ onların bu müstesna durumunu şöyle ifade buyurmuştur: “O kimseler ki (Allâh-u Te`âlâ’nın yasaklarına düşmekten) hakkıyla sakınmışlardır; gerçekten onlara şeytandan bir vesvese dokunacak olsa, (Allâh’ın emir ve yasaklarını) iyice düşünürler de, bu sebeple hemen onlar (doğruyu, eğriyi ve şeytanın tuzaklarını) gören (ve ona uymayarak şerrinden kurtulan) kimselerdir.”[5]
Bu mânevî olgunluk şüphesiz Mevlâ Te‘âlâ’nın bir ikrâmıdır. Bu ikrâma nâil olmanın yolu büyük ölçüde Kur’ân-ı Kerîm’i mânâsıyla beraber öğrenerek hayata tatbik etmek ve onun ahlâkıyla ahlâklanmakla mümkün olabilmektedir.
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa Hâfızlık medreseleri, Kur’ân-ı Kerîm’i yalnızca okuyup ezberleyen talebeler yetiştirmeyi değil; lafzını ezberlediği gibi mânâsını da öğrenen ve bunu hayatına tatbik ederek takvâ ölçülerine uygun şekilde yaşayan ve sahip olduğu ilmi talebelere aktarıp emr-i bi’l-ma‘rûf yolu ile halkın da yaşamasını sağlayan hocalar yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Sizler de bağış ve yardımlarınızla bu hizmetlere ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Furkân Sûresi:1
[2] Enbiyâ Sûresi:48
[3] Fahreddîn er-Râzî, Tefsîrü’l-Kebîr Mefâtihü’l-Ğayb, Huzur Yayınevi, İstanbul, 2002, c.17, s.169-172
[4] Bakara Sûresi:185’ten.
[5] A’râf Sûresi:201