Edille-i Şer‘iyye
İslâm nizamının dînî, dünyevî, amelî hükümlerinin tamamına şeriat denir. Bu hükümler ise Edille-i Şer’iyye dediğimiz dört kaynaktan elde edilmiştir. Bu kaynakların aslı, temeli Allah Teâlâ Hazretleri’nin Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e indirmiş olduğu Kur’ân-ı Kerîm’dir. Ondan sonra Sünnet-i Seniyye gelir. Yani Hazret-i Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in sözleri, yaptıkları ve takrirleri (yanında yapılmasına sükût ederek izin verdikleri) gelir. Sonra âlimlerin icmâı yâni söz birliği etmesi, sonra da kıyas gelir.
Kur’ân ve Sünnet Asıldır
Kur’ân ve sünnet icmâ ve kıyasın asıllarıdır. Asr-ı saadetten itibaren ulemâ görüşlerini, sözlerini hep bu iki asla dayandırabilmek için hayatlarını bezletmiştir. Çünkü bu iki asla dayanmayan hiçbir söze din namına itibar edilemez. Kur’ân ve sünnete sıkı sıkıya tâbi olmak ile alakalı bizlere gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse de sahih hadîs-i şeriflerde birçok emir ve uyarılar yapılmıştır. Rabbimiz Âl-i İmrân sûresinde şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”[1] Bu âyet-i kerimenin beyanı üzere Müslümanlar olarak birlik ve beraberliğimiz, aramızdaki kardeşliğin devamı hep beraber Kur’ân’a dönmemiz ve ona sımsıkı sarılmamızla mümkündür. Diğer bir âyet-i kerîme de ise “…Sana bu kitabı her şeyi açıklayan ve Müslümanlara yol gösteren bir rahmet ve müjde olarak indirdik.”[2] buyurulur. Madem ki Kur’ân-ı Kerîm bizlerin kılavuz kitabıdır ve de lehimize ve aleyhimize olan şeyleri bizlere açıklayandır o halde bir kul olarak bizlere düşen dünyevî ve uhrevî tüm işlerimizi onun hakemliğinde düzenlemek ve bu minvâl üzere yaşamaktır. Bu da ancak ve ancak onu sadece evimizin bir köşesinde bir gün okunulmayı bekleyen garip bir kitap gibi görmekle değil, her gün az da olsa devamlı olarak okumak ve hayatımıza tatbik etmekle mümkündür. O sadece cenazelerde okunan bir kitapta değildir. Öldükten sonra değil ölmeden önce nasıl yaşamamız gerektiğini bizlere beyan eden kitaptır. Manevî dirilişimizin anahtarı ona sımsıkı sarılmak ve bu şekilde kalplerimizin yumuşayıp sekînete ermesidir. Çünkü kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.
İslâm Rasûl-i Ekrem (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in liderliği ve örnekliği ile neşv-ü nemâ bulmuş, onun sünneti, İslâm davetine gönül vermiş Müslümanlar tarafından düstûr edinilerek her asırda canlı tutulmuştur. Dünyanın muhtelif coğrafyalarında farklı kültür ve geleneklere sahip Müslümanların ortak bir din anlayışına sahip olmaları, Kur’an-ı Kerîm’in açıklayıcısı mesâbesinde bulunan Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ etmeleri sayesinde mümkün olmuştur. Rasûl-i Ekrem Efendimizin mübarek yolu demek olan Sünnet ilk asırlardan itibaren gerek ferdî gerekse de ictimâî olarak nesilden nesile yaşanagelmesiyle beraber, diğer yandan da hadîs rivâyeti yoluyla sözlü ve yazılı olarak nakledilmeye devam etmiştir.
Rasûlüllâh’a İtaat Cenâb-ı Hakk’a İtaattir
Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîme bizlere Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e itaatin Allah Teâlâ’ya itaat olduğunu ve onun emrine sorgusuz sualsiz itaat etmemiz gerektiğini söyler. “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”[3] âyet-i kerimesinde bu açıkça beyan edilmiştir. Her türlü işimizi onun hakemliğine arzetmemizi gerektiği de “Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[4] âyet-i kerimesinde ifade edilmiştir.
Kur’ân Bize Yeter Diyenler İyi Niyetli Değildir
Şu geçici dünyada ve kalıcı ahiret yurdunda huzura ermek istiyorsak, tek çaremiz Peygamberimizin sünnetine uymak, onun gibi yaşamaya, onun gibi düşünmeye çalışmaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Andolsun ki Resûlullahʼta sizin için, Allâhʼa ve âhirete kavuşmayı umanlar ve Allâhʼı çok çok zikredenler için bir üsve-i hasene (örnek bir şahsiyet) vardır.” buyurulmakta Râsûllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in yüce şahsiyetine bakıp onu örnek almamız bizlere öğütlenmektedir. Çünkü kendisine vahyedilen kitâbı Rasûlüllâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’den daha iyi yaşayan, kapalılıklarını daha iyi beyan eden bir kimse olmadığı herkes tarafından âşikardır. Bugün bir takımları tarafından “Kur’ân bize yeter” söylemiyle hadîs-i şeriflere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen kimselerin amacı, peygamberin devre dışı kaldığı bir din îcâd etme çabasından başka bir şey değildir. Kur’ân ve sünnet âdetâ et ve tırnak gibi birbirinden kopması mümkün değildir. Çünkü bu kitâbın en kâmil beyân edicisi Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) olup, onun açıklamalarına dayanmayan kimselerin sözleri hevâ-ı nefsten neşet eden boş sözlerdir. Bu hususta Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaştığında -koltuğuna yaslanmış bir hâlde- ‘bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken)’ bulmayayım.”[5] buyurarak bu durumun tehlikesine dikkat çekmiştir.
Rasûlüllâh’ın Bıraktığı İki Sağlam Kulp
Netîce-i kelâm Kur’ân ve Sünnete ittibâ bizler için aldığımız nefesten daha kıymetli olup, edebî hayatımızı îmâr etmenin yegâne yoludur. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir”[6] O halde bizlere düşen en mühim vazife Yüce Kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’e sarılmak ve yine onun emri üzerine sevgililer sevgilisi Efendimiz Sallallâhu Aleyhi ve Sellemin sünnetine ittibâ etmektir. Dinimizi en doğru şekliyle öğrenmek ve yaşamak için gayret etmemiz, bunun içinde Kur’ân rehberliği ve sünnetin izinden ayrılmamız gerektiğini bilelim. Kur’ân ve sünneti şöhret ve dünya uğruna birbirinden ayırmaya çalışan istismarcılara fırsat vermeyelim. Allah Teâlâ nefsimizi ve neslimizi sünnet-i seniyye ile güzelleştiren kullarından eylesin.
Dipnotlar
[1] Âl-i İmrân Sûresi, 103.
[2] Nahl Sûresi, 89.
[3] Nisâ Sûresi, 80.
[4] Nisâ Sûresi, 65.
[5] Tirmizî, İlm, 10.
[6] Muvatta’, Kader, 3.